OHAL KHK’ları, sadece olağanüstü halin ilan edilmesini gerektiren sebeplerle mücadele için çıkarılabilir. Sadece, OHAL süresince geçerli olabilirler.
OHAL’in ilk düzenlemesi olan 667 sayılı KHK’nın 1.maddesinde, KHK’nın amacının; “darbe teşebbüsü” ve “terörle mücadele” olduğu belirtilmişti.
Bu sınırlar fersah fersah aşıldı. Artık terörle hiçbir ilgisi olmayan ve TBMM’nin çıkarması gereken yasalar KHK ile Cumhurbaşkanlığı tarafından çıkarılıyor.
KHK’ler Meclis’in onayına sunuluyor gerçi. Ancak onaylanmadan bekletiliyor. Hoş Meclis’te görüşülse de AKP çoğunluğu aynen kabul edecektir... KHK’ler Anayasa Mahkemesine de götürülebilir. Ancak iki üyesi hâlâ hapiste olan mahkeme baştan havluyu attı, bu davalara bakmayacağını bildirdi.
Böylece Beştepe KHK ile her türlü yasayı çıkarma imkânını kendine sağladı.
Örneğin... Bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, bu suçu nerede işlerse işlesin, soruşturma ve kovuşturmayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yapacak... Meclis dolaylı olarak Beştepe’nin baskısı altına girecek.
Bu düzenleme de Meclis’e sormadan yapıldı. Tabii hakim ilkesi umursanmadı.
Ayhan Oğan
‘Yıktın perdeyi eyledin viran, Varayım sahibine haber vereyim heman”
694 sayılı son kararnameyi okurken Hacivat’ın bu ünlü tiradı aklımıza geldi. Son KHK ile herşey öylesine altüst oldu.
KHK’nin sınırları malum:
“KHK’lar ile hükümet ancak, olağanüstü halin amacını ve sınırlarını aşmayacak biçimde düzenlemeler yapabilir. Olağanüstü hal KHK’ları ile yasalarda değişiklik yapılmaz...”
Ancak 694 sayılı KHK bir dizi yasada çok kapsamlı değişiklik yapıyor.
Prof. Metin Günday, şöyle diyor:
“Bu KHK ile TBMM fiilen lağvedilmiştir. KHK ile kanunların değiştirilmesi, TBMM’nin devre dışı bırakılmasıdır. Bu KHK ile, 2019’da öngörülen Anayasa değişikliklerinin yürürlük tarihi de öne çekilmiştir...”
Ülkenin bir yanından şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Özellikle bu haberlerin ardından, biraz da teselli babında, “Operasyonda bilmem kaç PKK’lı etkisiz hale getirildi” türünden haberler veriliyor. Mücadelede başarıdan söz ediliyor.
Öte yandan ABD PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD /YPG’ye silah yığıyor. Siz üç beş PKK militanını etkisiz hale getirirken... ABD sürekli PYD’yi ve PKK’yı etkin hale getiriyor. Emekli General Nejat Eslen’i dinleyelim:
- Günümüzde sık sık terörle mücadelenin çok başarılı olduğu ifade ediliyor. Oysa bu mücadelede başarının esas kriteri ‘PKK’nın başarı umudunu yok etmek’tir. O halde soru şudur? PKK’nın başarı umudu azalmakta mı, yoksa artmakta mıdır?
Açılım sürecinde yapılan hatalar, ABD’nin PKK’nın ikizi PYD’yi silahlandırarak orduya dönüştürmesi, Suriye politikamızın PYD’yi büyütmesi gibi faktörler PKK’nın başarı şansını artırmıştır ve artırmaktadır.
Ayrıca, PKK ile mücadele terörle mücadele boyutunu çoktan aşmıştır. Bu mücadelede esas olarak ‘PKK’nın başarı umudu nasıl aşağı çekilebilir’ sorusuna cevap aranmalıdır. PKK ile mücadelede muhatap artık sadece PKK’dan ibaret değildir. PKK - PYD destekçisi devletleri de içine almadan mücadelenin başarılı
6 Ağustos Pazar günü Samsun’da oynanan, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” yazılı pankartın stada alınmadığı Konyaspor - Beşiktaş maçında “Nuriye - Semih yaşasın” pankartı açan... Daha doğrusu sadece açan değil, pankartın önünde poz veren 11 seyirci örgüt üyeliğinden tutuklandı.
4 Haziran Pazar günü Antalya’da oynanan Göztepe - Eskişehirspor maçında çıkan olaylarla ilgili Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında 72 taraftar hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Meşalelerin yakıldığı, sahaya yanıcı-patlayıcı maddelerin atıldığı maçta haklarında yakalama kararı çıkartılan taraftarlar “Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleme Yasası’na muhalefet”ten değil, “örgüt üyeliği”nin ağırlıklı olduğu çeşitli suçlardan yargılanacak.
Sosyal medyada “Taraftarız, örgüt üyesi değil. Göztepe taraftarı fişleniyor” adıyla kampanya başlatan Göztepe taraftarlarına göre asıl sebep meşale, yanıcı madde falan değil, “İzmir Marşı”nın söylenmiş olması. İzmir ve Eskişehir başta olmak üzere birçok şehirde yapılan gözaltı operasyonlarının sadece bu marşı söyledikleri görüntülerden tespit edilenlere yapıldığını iddia ediyorlar.
Marş da sakıncalı mı sakıncalı gerçekten.. Hele o “Yaşşaaa Mustafa
'Almanya’daki bütün soydaşlarıma diyorum ki, sakın bir yanlışa düşüp de bunları desteklemeyin. Ne Hıristiyan Demokratları ne SPD’yi ne Yeşilleri. Bunların hepsi Türkiye düşmanıdır.”
Cumhurbaşkanı’nın yukarıdaki sözleri Almanya ile ilişkilerin tarihin dip noktasına vurduğunun da ilanı oldu. Yukarıdaki çağrıya eski Almanya Büyükelçimiz Onur Öymen ne mi diyor?
- Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği üç partinin seçimlerdeki toplam oyu yüzde 65 dolayında. Geriye Liberal Parti, eski Doğu Almanya’nın komünist partisi olarak kabul edilen Demokratik Sosyal Parti ile ırkçı Almanya için Alternatif Parti (AfB) kalıyor. Seç, beğen, al! Ayrıca şunu unutmayalım ki Almanya’daki seçmen içinde bizimkilerin oy oranı yüzde 2 - 2.5. Yani sonuçları etkilememiz söz konusu değil. Evet, Almanya bize karşı yıllardır haksızlık yapıyor bu doğru ama biz esası bir tarafa bırakıp kişisel konuları tartışma masasına getiriyoruz.
- Mesela?
- Mesela Ermeni tasarısını parlamentolarında neredeyse oy birliğiyle kabul etmeleri... AB’ye tam üyeliğimize resmen karşı çıkmaları... Verdikleri silahları PKK’ya karşı kullandık diye bize ambargo uygulamaları... Zamanında bunları dile getirip bunlar üzerinden tartışma açmalıydık.
-
FETÖ’cüler mahkemelerde neden yargılanıyor? Amaç nedir?
Herhalde amaç bu legal görünümlü illegal örgütün beyin takımını ortaya çıkarmak, örgütü çözmek, darbeye karışanları bulup cezalandırmak, Cemaat’in işleyiş ve çalışma biçimini anlamak ve böylece yeniden örgütlenmeleri ve yeni darbelere kalkışmalarını önlemektir.
Davaların aydınlığa kavuşması bu yüzden önem taşıyor.
Ancak davaların aydınlığa kavuşması için adil yargılama usullerine dikkat etmek şarttır. Aksi takdirde sanıkların şikâyetleri ön plana çıkar, haksızlar haklı duruma geçer...
Sözü sanıklara tek tip elbise giydirilmesine getireceğiz...
12 Eylül davalarında tek tip elbise denendi. Sanıkların bu elbiseleri reddetmesi mahkemeye don gömlek çıkması tartışmayı farklı noktaya taşıdı.
Aynı yola gidilirse bu defa da yargılama eksenindan kayacak, dikkatler ana konuyla ilgisiz noktalara uzanacak.
Cumhuriyet gazetesi mensupları bu elbiseleri giymeyeceklerini şimdiden açıkladılar. Zira mahkeme sonuçlanmadan insanları peşinen suçlu ilan eden bu uygulama ne adil yargılama ne de masumiyet ilkeleriyle uyuşuyor.
Hürriyet’in, iktidar canibinden iyi haber aldığı söylenen yazarı Abdülkadir Selvi yazıyor:
“Askeri Şûra kararlarında iki kriter ağır bastı.
1- FETÖ’yle kararlı bir mücadele.
2- TSK’yı FETÖ’den temizlerken ulusalcılara teslim etmeme...”
Ulusalcılara yönelik bu hassasiyet! daha önce de ifade edilmişti.
Peki kimdir ulusalcılar?
Selvi bir tanım yapmamış... Bizim bildiğimiz ulusalcılar Atatürk ilkelerine bağlı, Cumhuriyetçi, bağımsızlıkçı, dışarıya uşaklık etmeyi reddeden yurtsever kişilerdir. Peki TSK’yı FETÖ’ye ve ulusalcılara teslim etmeyen iktidardakiler kime teslim ettiler? Bu soruların yanıtı olmalı...
***
OHAL kararnameleriyle kamuda görevlerinden ihraç edilenlerin sayısı 111 bini buldu... Peki ihraçlar durdu mu? Hayır...Bakanlar bunun işaretini veriyor:
- Kamuda ihraç edilenlerden fazla FETÖ ilişkili çalışan var...
- İhraçlar 3 yıl, 5 yıl, 10 yıl sürebilir...
Peki FETÖ devletten bu şekilde temizlenir mi?
FETÖ konusunda yıllardır devleti uyaran, bu yüzden hapis yatan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, “Erken Uyarı” başlıklı kitabında FETÖ yapılanmasını anlatıyor:
“Bu büyük kitlenin, sayıları yüz binleri aşan Cemaat içerisinde yer alanların merkezinde tahminen bin kişilik bir örgüt var. Tamamen profesyonel ve illegal bir terör örgütü gibi çalışıyor, önüne gelen her şeyi kuralsızca yakıp yıkıyor.”
Avcı’ya göre o ekibin çevresindeki Cemaat mensubu yüz binler ise gerçeği göremiyor, Cemaate samimi ve iyi niyetli desteğini sürdürüyor. FETÖ’cü diye kamudan ihraç edilenler ve hapse atılanlar çoğunlukla bunlar olsa gerek.
Devlet o merkezdeki bin kişilik örgütü çalışamaz hale getirdi mi? Mesele bu...