Gepegenç bir polis memuru Şeyda Yılmaz, İstanbul Ümraniye’de görev başında bir sabıkalı tarafından başından vurularak şehit edildi.
19 yaşındaki katil zanlısı Yunus Emre Geçit’in 19 suç kaydının olması öfkelerin doruğa yükselmesine yol açtı. “Bu şahıs hala nasıl sokakta dolaşıyor” sorusu soruldu. İdam cezasının geri gelmesini isteyenler kendi haklılıklarına bu cinayeti kanıt gösterdiler vs...
Katil neden dışarıda?
Diğerleri hapislik değilmiş. Katilin 5 dosyası varmış. 3’ünün soruşturması, 2’sinin de yargılaması devam ediyormuş. Sokakta dolaşmasını engelleyen bir durum yok. Ayrıca o suçlardan mahkum etseniz bir iki yıl içinde yine çıkacak yine suç işleyecek. Önemli olan bu insanı topluma zarar vermeyecek bir bireye dönüştürmek. Bu konuda eğitmek, uslandırmak hatta topluma faydalı birey yapmak.
Bunu yapabiliyor muyuz?
Zor ve zahmetli ama sağlıklı yol bu...
İnsanları suçlu yapan ortamları yok etmek, suça sapanları da çağdaş yöntemlerle terbiye etmek.
Eğer uzun vadeli çözüm istiyorsak bu yolu ve yönte
Alman vakıfları hakkında yeni söylentiler kulağımıza geliyor.
Bu vakıflar ülkemizde özellikle 90’lı yıllarda çok aktifti.
Adenauer Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Friedrich Naumann Vakfı, Heinrich Böll Vakfı adlarını çok sık duyardık...
Bu vakıflar Alman siyasi partilerine bağlı olup sık sık konferans ve açık oturum düzenliyordu...
Bu konferanslara bizim üniversitelerden seçkin araştırmacılar, bilim adamları vs. katılıyor, çok aydınlatıcı bilgiler dile getiriliyordu.
Katılımcılar ülkemizi iyi analiz eden nitelikli uzmanlardı... O yüzden oturum bir beyin fırtınasına dönüşüyordu...
Türkiye’nin geçmişi ve geleceği masaya yatırılıyor, toplumun röntgeni çekiliyor, gelecek perspektifleri konuşuluyordu...
Ancak etkinlik küçük salonlarda yapılıyor çok fazla dinleyici tarafından izlenmiyordu.
Siyaset pek çok yönden kumara benzer...
Bazılarında aynen kumar gibi iptila halini alır.
Siyaset iptilasına yakalanan kişi sağduyusunu yitirir, kulakları eleştirileri duymaz olur.
Bu iptila nasıl bir şeydir?
Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan, ‘kumarın nasıl bırakılacağına’ ilişkin kitapta bize bu konuda aydınlatıcı bilgiler veriliyor.
Bağımlılık yapan ana madde beyinde salgılanan “dopamin” dir...
Dopamin, siz ödül (alkış) aldığınızda salgılanıyor, kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor.
Kumarda kazandığınızda salgılanan ve size mutluluk hissi veren dopamin zaman içinde kumar aklınıza geldiğinde de harekete geçiyor.
Narin cinayeti, feodal düzende özgür bireylerin yetişemeyeceğini ve insanlığın gelişmeyeceğini bir kez daha gösterdi.
Hukukçu Hüseyin konuyla ilgili mesajında diyor ki:
“Feodal despotun buyruğu altında itaat kurumsallaşır, yalan toplumsallaşır.
Sürü psikolojisinde bireysel davranışa ve yurttaşlık bilincine yer yoktur.”
Diyarbakır’ın küçük Tavşantepe köyünde yaşananlar bizi bu sonuçlara götürüyor...
Aile içinde birileri, muhtemelen muhtar, dünya tatlısı yeğenini katlediyor...
Ailenin kimi bireyleri katile yardımcı oluyor.
Soruşturma başlayınca bütün köy susarak suça iştirak ediyor.
Son seçimde TBMM’ye 4 milletvekili ile giren Hür Dava Partisi HÜDA PAR, diğer partilerden farklı kimi talepleriyle dikkati çekiyor. Partinin programından kimi ilginç maddeleri Özdemir İnce Cumhuriyet’teki sütununda aktarmıştı... Mesela:
-Mevcut merkezi ve yerel devlet organizasyon yapısının ıslahı ile beraber, olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir.
-Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir.
-Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır.
-Zulüm ve ayrımcılık uygulamış olan tarihi şahsiyetlerin isimlerini taşıyan okul, kışla, cadde, sokak ve benzeri yerlerin isimleri derhal değiştirilmelidir.
-Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere, anayasa ve sistemin bütün resmi
Acılara yol açmış ve ülkenin geleceğini olumsuz yönde derinden etkilemiş olan 12 Eylül darbesinin 44. yıldönümü nedeniyle pek çok anı ve yorum yayınlandı.
Darbenin lideri Kenan Evren 1980 - 83 arasında Milli Güvenlik Konseyi Başkanı, 83 - 89 arasında cumhurbaşkanı idi. 89 yılından vefat ettiği 2015’e kadar 26 yıl boyunca halkın arasında bir emekli olarak dolaştı... Gittiği yerlerde alkışlandı. Sadece ölümüne yakın göstermelik bir dava açıldı. Cumhurbaşkanı Gül, onu, 2010 yılında Çankaya Köşkü’nde kabul etti, saygıyla ağırladı... Evren gösterilen ilgiden dolayı Abdullah Gül’e teşekkür etti.
12 Mart ve 12 Eylül darbeleri solu ezdi, sağın önünü açtı.
24 Ocak kararları bugünkü ekonomik yapının temelini attı.
Darbe siyasi partileri kapattı, arşivlerini yaktı, liderlere siyaset yasağı koydu. Partileri kökünden kopardı. Bir olumlu uygulama, Anayasa ile ön seçimin zorunlu kılınmasıydı. O maddeyi de ANAP sonradan değiştirdi, merkezden atamayı tekrar geçerli kıldı.
12 Eylül’de 7 bin kişi
Galiba durumun özeti şu tek cümle:
“Bir çocuğun ölümünün altında 85 milyon ezildik”
Ezildik çünkü olayın ne kadar uzağında olursak olalım burası bizim ülkemiz. Bu halk bizim halkımız.
Vicdanı olan herkes bu ülkede olup bitenden şu veya bu şekilde sorumluluk duyuyor. Duymak zorunda.
O güzelim masum çocuğun ölümünü olağan kılacak hiçbir sebep yok ortada. Hele bir köyün topluca katili gizlemesi, cinayete ortak olması ne akla ne mantığa sığıyor. Vicdanlar isyan ediyor.
Cumhuriyet ilan edileli 101 yıl oldu. Medeni Kanun çıkalı 97 yıl... Kadın erkek eşitliği, çocuk hakları, aile düzeni çağdaş dünya ile eşitleneli bir asrı buldu. Ne var ki, ülkenin öte ucunda hâlâ feodalizm geçerli, oralarda kanunları aşiretler, ağalar, şeyhler, tarikatlar koyuyor. Eski çağ yaşanıyor.
Çocuklar ... Hepsi bizim çocuklarımız... Ama kimi yerde özellikle kız çocukları insandan sayılmıyor. Şehirleri sorarsanız… Herkes kendi çocuğuna sarılmış... Kendi çocuğu için canını
Yalova’daki “Yürüyen Köşk” ü bilirsiniz... Atatürk’ün yaz aylarında kaldığı iki katlı ahşap yapıdır.
Köşk’ün bahçesindeki çınarın dalı uzayıp binayı tehdit edince bahçıvan dalı kesmeye kalkışır. Atatürk bahçıvanı durdurur.
Ve şaşırtıcı bir öneride bulunur:
- Dalı kesmeyelim, Köşk’ü 5 metre yan tarafa çekelim...
Köşk’ün temeli açılır. Raylar konur. Ve Köşk raylar üzerinde 5 metre yana kaydırılarak çınar ağacının dalı kurtulur. Çok mu önemlidir bu dal? Elbette amaç dalı kurtarmaktan öte bütün topluma ağaca verilen değerin ve saygının gösterilmesidir.
Şimdilerde bu asil liderin ülkesinde her gün orada burada ağaçların yandığı ya da kesildiği haberlerini okuyoruz...
Sonunda ağaç sevgisine kan da bulaştı...
Artvin Hopa’da Yapısoy adlı firma mesire yeri inşası için ağaç kesimi ihalesi alıyor.