Bugün 1 Mayıs. İşçinin, emekçinin bayramı. Ama nasıl bir bayram, ülkemizde hangi koşullarda kutlanan bayram? İstatistiklere göre her gün 172 iş kazası meydana geliyor. Bu kazalarda 4 işçi ölüyor, 6 işçi iş göremez hale geliyor. Araştırmalara göre iş kazalarının yüzde 50’si kolaylıkla, yüzde 48’i sistemli çalışmayla, yani yüzde 98’i önlenebilirken son 15 yılda yitirdiğimiz işçi sayısı 20 bini buldu. Avrupa’da birinciyiz, dünyada El Salvador ve Cezayir’in ardından üçüncü.
Türkiye’de işçinin hakkını arayabilmesi için grev yapması zaten zordu, OHAL ile neredeyse imkânsız hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta OHAL’i, grevleri yasaklamakta da kullandıklarını açıkça ifade etti.
Özetlersek, işçinin, emekçinin can güvenliği yok, işi yok, işi olanın iş güvenliği yok. Hak arama yolları neredeyse tamamen kapalı. Manzara bu denli olumsuz iken Çalışma Bakanlığı yayımladığı genelge ile bütün bu manzaranın üzerine resmen “tüy dikti.” İş müfettişlerinin haziran ayı sonuna kadar, yani seçime kadar teftiş yapmalarını durdurdu.
İktidar işverenlerin çalışma koşulları konusunda hassas...
İşçiler konusunda ne kadar hassas olduğunu da yukarıda özetlemeye çalıştık.
Bugünkü bayram mı? Tabii pek
Her kesimden oy alabilecek bir cumhurbaşkanı adayı aranıp duruyor. Abdullah Gül ve benzeri isimlerin adı geçiyor. Fakat yeni Anayasa hep unutuluyor. Bu Anayasa’ya göre:
- Seçtiğiniz cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren ummadığınız bir siyasete ve ittifaklara yönelebilir.
- Üzerinde ne partilerin, ne hukukun denetimi olacaktır.
- OHAL ilan ederek tüm kanunları yapma yetkisini eline alabilir.
- Efendim, eğer cumhurbaşkanı yoldan çıkarsa Meclis onu indirebilir, deniyor. Meclis’in seçimi yenilemesi ancak 360 oyla, cumhurbaşkanını Yüce Divan’a göndermesi ancak 400 oyla mümkün. Bugünkü muhalefet yeni Meclis’te o çoğunluğu sağlayabilir mi?
Ali Sirmen dostumuzun bu noktada bir önerisi var. Diyor ki:
- İttifak yapan partiler bir ilk hedefler beyannamesi imzalamalı... Seçilecek cumhurbaşkanı da bu beyannameye imza atmalı...
Güzel düşünce... Ancak tabii adayınız koltuğa oturunca imzasını unutmazsa!
"Ağustos böceği çaldı saz/ Bütün yaz/ Derken kış geldi çattı /Seninkinde şafak attı"
La Fontaine’in “Ağustos böceği ile Karınca” şiiri böyle başlar.
Geçen yıl yeni Anayasa’nın kabulünden sonra hem Deniz Baykal hem Muharrem İnce, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na çağrı yaptılar:
- Ya cumhurbaşkanlığına aday olacağınızı açıklayın... Ya da çekilin, parti yeni liderini ve cumhurbaşkanı adayını seçsin...
Deniz Baykal şu görüşleri de ekledi:
“Seçim bence 2018’de olacak. Hazırlıklara hemen başlamalı...”
Kemal Kılıçdaroğlu bu çağrılara kulak tıkadı. CHP’nin adayı her sorulduğunda “Daha vakit var” dedi.
Derken erken seçim geldi çattı. Bizimkinde şafak attı. Günlerdir cumhurbaşkanı adayı arıyor hazret...
Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan, diye şarkılar geliyordu dün İyi Parti ve CHP’den... Hem CHP, hem İYP’de keyifler zirvedeydi. CHP küçük bir dokunuş ve 15 sandalyelik yardımla İyi Parti’ye hem seçime hem cumhurbaşkanlığı yarışına katılma yolunu açmış, ulusal egemenlik bayramına neşe içinde girilmişti...
Peki CHP neden YSK’ nın vereceği karar için pazartesiyi beklemedi...
Çünkü YSK’da İyi Parti’yle ilgili oylamada 5 - 5 eşitlik olduğu bilgisi gelmişti. CHP sinsi planlar yapıldığı endişesiyle harekete geçmeyi uygun buldu.
Kaldı ki İyi Parti’nin seçime katılması sorunu çözmüyordu. Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığı için toplanacak 100 bin imzanın engellenmesi için kimi atraksiyonlar yaşanabilirdi. Esas endişe bu noktadaydı.
CHP sonuçta tarihi bir adım attı. Bu adım CHP’li seçmeni de rahatlattı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidar olmak istemediği, sürekli AKP’nin izinden gittiği gibi düşünceler dağıldı...
AKP ve MHP’nin büyük tepkisine ve itirazlarına gelince... Demokratik eşitliğin bir biçimde sağlanmış olması onların da istediği bir şey değil midir! Eğer bu demokrasiye atılmış çalımsa onların yaptığı Cumhur İttifakı daha da büyük çalım değil mi? 23 Nisan neşesini iktidarın da bir
Bu seçimin CHP dahil tüm partileri hazırlıksız yakalamak ve iki ayaklarını bir pabuca sokmalarına fırsat vermemek için 60 güne sıkıştırıldığı kuşkusuzdur. İyi Parti’nin seçime girmesi engellenebilir mi? Hayır. Sonuçta ittifak yapar yine girerler... Amaç bize Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığını zora sokmak gibi görünüyor.
Bu yüzden sanılır ki önümüzdeki günlerde tartışmalar özellikle “adaylık için 100 bin imza koşulu” çevresinde yoğunlaşacak.
Bu imzaların toplanma şekliyle ilgili uyum yasası ne zaman çıkacak, belirsiz!
100 bin imzanın toplanması kaç gün içine sıkıştırılacak, belirsiz!
Diyelim ki 100 bin imza ile ilgili yasanın çıkması, imzaların toplanması, bu imzaların seçim kurullarınca kontrol edilmesi işlemi bir ay sürdü...
Diğer adaylar o bir ay içinde illerin yarısını dolaşmış olur...
Bu arada kimi provokatörlerin mükerrer veya sahte oy kullanmaları zor değildir. İmzalar toplandıktan sonra denetim için ilçe seçim kurullarına gidecek.
İlçe seçim kurulları mükerrer veya sahte oy tespit etti diyelim.. Kimi sandıklar iptal edilebilir. İmza sayısı 100 binin altına düşürülebilir. Olur mu olur!
Buna “Baskın seçim” demek bile caiz değil. Süper baskın seçim, yıldırım seçim, jet seçim gibi deyimler daha uygun. Saptanan tarihe bakılırsa...
Amacın ‘İyi Parti’ başta olmak üzere tüm muhalefet partilerini hazırlıksız yakalamak olduğu kesin. İyi Parti seçimden en az 6 ay önce 10 Aralık’ta kongresini yaptı. Ancak bu kongrenin seçilmiş delegelerle yapılmadığı için sayılmayabileceği belirtiliyor. Son söz YSK’da!
CHP’ye gelince... Bakmayın her seçim lafı geçtiğinde “Biz hazırız, hodri meydan” gibi sözlere... “Seçimden kaçıyorlar” dedirtmemek için her parti bu tavrı sergiliyor. Ancak hazırlıksızlar. Böyle bir jet seçimi herkes gibi onlar da beklemiyordu. Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu daha geçen ay bir özel kanalda adayları sorulduğunda: “Cumhurbaşkanlığı seçimine daha epey zamanımız var” yanıtını vermişti.
İktidar cephesindeki bu telaş, bu acele nedir, derseniz? Devlet Bahçeli iki gün önceki grup toplantısında itiraf etti:
“Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir. 3 Kasım 2019’a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır...”
Doğrudur. Ekonomi duvara dayandı. Enflasyon, işsizlik, döviz, akaryakıt zamları, dış borçlar, cari açık gibi göstergeler rekora koşuyor. Sanılır ki bu
TBMM üyeleri... Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay üyeleri.. Orgeneral ve oramiraller... Bu kurumların emeklileri ve yakınları... TBMM üyeleri için başlatılan ayrıcalıklı tıp hizmetlerinden yararlanıyor... Acaba fiyatlandırma nasıl yapılıyor?
HDP Adıyaman milletvekili Dr. Behçet Yıldırım TBMM kürsüsünde anlatıyor:
“Geçen ay A sınıfı bir hastanede muayene oldum; sadece dahiliye muayenesi. Radyolojik tetkik yok, tomografi yok, cerrahi girişim yok, 3 bin 300 lira fatura edildi. Bu, halkımıza fatura edildi. Parayı Meclis ödeyecek ama benim vicdanım sızladı...”
Arkadaşımız Fahrettin Fidan dün kendisine sordu:
- Sayın Yıldırım, bu tür şişirme faturalar çok mu?
- Maalesef çok. Örneğin, basit bir göz muayenesi olmuştum, 2 bin liralık fatura çıkardılar.
- Meclis Başkanlığı bu faturaları itirazsız ödüyor mu, yoksa...
- Ben Sağlık Komisyonu üyesiyim. Bunu sormak için Sağlık Komisyonu’nun toplanması gerekiyor ama 3 yıldır toplanmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı kendi yönetimindeki okulları nitelikli - niteliksiz diye ayırıyor. Kendi yönettiği okulların yüzde 90’ını niteliksiz diye niteliyor. Sisteme “sınavlı - sınavsız” gibi bir ad yakıştırılabilirdi. Buna bile lüzum görülmemiş!
Nitelikli okullar tümünün sadece yüzde 10’u... Onlara da sınavla giriliyor. Ancak nitelikli diye sınıflandırılan okulların arasına niteliksizler sokulduğu gibi pek çok nitelikli okul da niteliksizler sınıfına alınmış... Başarılı Anadolu liseleri başarısızlar sınıfına ayrılmış. 34 ilde Anadolu lisesi tercihler arasına alınmamış. Bu okullara yönelik bir nevi itibarsızlaştırma uygulanmakta.
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer diyor ki:
“Eskişehir’de 15 okul ‘nitelikli’ diye açıklandı, 4 fen lisesi, 2 sosyal bilimler lisesi, 2 Anadolu lisesi, 5 meslek lisesi, 2 imam-hatip lisesi. Ama bakıyoruz, ilimizin en başarılı 7 Anadolu lisesi bu listede yok.”
Nitelikli okul listesinde 222 Anadolu Lisesi, 297 imam hatip lisesi var...
Yeni model başarısız öğrencileri başarılı okullara, başarılı öğrencileri başarısız okullara yönlendiriyor. Öğrenciyi kendi istediği değil, iktidarın istediği okullara gönderiyor.
Öğrencinin istediği okulun kontenjanı