Askeri tatil denirdi eskiden. Askerlik gibi tatil. Sabahtan akşama kadar ne yapacağın ince ince programlanmış. Erkenden kalkılacak, şezlonga havlu atılacak. Ardından denizde sabah yüzmesi yapılacak. Hemen ardından sağlıklı kahvaltı. Şu kadar sayfa kitap okunacak, şuralar görülecek, şuralarda muhakkak yemek yenecek, filanca koya gidilip yüzmece, filanca tepeden günbatımı, ayı izlemeye gitmek lazım ama illa şeyden, tekneyle filanca rota yapmalı, akşam yemeğinde illa buranın şey balığı…
En son ne zaman bir fayda sağlasın, yararı olsun diye değil de sadece ama sadece size keyif verdiği için bir şey yaptınız? Ne bileyim, mesela denize giriyoruz tamam da ne zamandan beri denize girmek havlu atma ve sağlıklı kahvaltı arası bir aşağı bir yukarı en az yarım saat kulaç atarak haldır haldır spor yapmak oldu? Sadece zevk için denize girmenin ve hiçbir şekilde spor yapmamanın, sadece öylece durmanın ne gibi bir zararı vardı?
Bir faydası olmadan ve zamanını planlamadan denize atlayıp yüzümüzü göğe doğru dönüp sırt üstü yatmayı, rüzgâr göbeğimizi yalayıp geçerken bulutlarda kedi, at, ağaç şekilleri aramayı ne zaman bıraktık? Böyle bir şey yapıyor muyduk, babalarımız annelerimiz yapar mıydı eskiden, onu bile hatırlamıyoruz galiba.
Suya yatıp dalgaların çarptığı göbeğimizin, yosun gibi sallanan saçlarımızın varlığını hissederek hiçbir şey düşünmeden sadece o anda orada olmak fikri ne zaman ve hangi ara kaybolup gitti de dingin suda haldır haldır kulaç atan insanlar olduk? Biz yazıp çizmekten ve aforizma haline getirmekten çok hoşlandığımız “anı yaşamayı” neyle değiş yokuş ettik?
Gerçekten elinizi kalbinize koyun ya da kafanızı iki elinizin arasına alarak düşünün: En son ne zaman Instagram’a koymak için değil de sırf zevkine kendiniz için bir şey yaptınız?
Paylaşayım diye değil de sadece o anı zevk için yaşayayım, sadece yaşayayım ve o andan bir fayda sağlamaya çalışmayayım ya da bir taşla iki kuş falan vurmayayım. Zararına olsun ama benim için özel bir an olsun… Bana kalsın…
Her an bir rasyonalite taşımak zorunda. Tatil bile mecburiyetlerle geliyor. Oysa “durmak” diye bir laf var. “N’apıyosun?” “Duruyorum”. Ya da “Oturuyoruz” vardır. “N’apıyosunuz? “Filanca geldi, oturuyoruz.” Evet, işte bu. Oturun, durun! Bir araya gelince illa TikTok videosu yapmayın. Paylaşmaya değmeyecek anları özleyin biraz.
Tatilde kafamı nereye çevirsem her dakikasının suyunu sıkıp yağını çıkarmaya çalışan insanlar gördüm. Duran, oturan, yatan, sadece kendi için bir anlık keyifli bir akıl tutulması yaşayarak saçma ama zevkli bir şey yapan, içinden geldiği gibi takılan kimseyi görmedim.
Farkındalığım beni diğerlerinden üstün de yapmıyor. Aynı şeyleri hepimiz yapıyoruz tatilde. Bu yazıyı yazarken bir an, bir sulfata ağacının altında sıcak bir öğleden sonra güzel bir rüzgâr esti. Yapraklar hareketlendi, kumrular kondukları daldan uçmak zorunda kaldılar. Tepemde dönen arılar yamacın aşağısına doğru indiler, kırlangıçlar sert dönüşler yaptı ve bir dakika kadar hayat gerçekten tatil gibi oldu. Ama ben bunu yazarak kendime ters düşmeyi başardım işte.
Günlük curcunanın içinde kimseyle paylaşmayacağınız özel anlar bulabilmeniz dileğiyle. Tatil bitti.