Televizyon dünyasının şu ara konuştuğu tek konu HBO’nun “Succession”ı. Dizinin final sezonunun ikinci yarısı da stream platformlarına konunca seri izlemeler başladı ve herkes dizideki Amerikalı medya devi Waystar Royco’nun ve sahiplerinin akıbetini konuşmaya başladı.
Belki hiç izlememişsinizdir diye kısa özet: Dizi şunun üzerine kurulu: Acaba imparatorluğu hangi evlat devralacak? Evlatların durumu birbirinden beter ve elbette herkesin asıl merak ettiği ve soluksuz izlediği şey güç ve para nasıl işliyor, o seviyede işler nasıl dönüyor. Bir bakıma zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor dizide. Ama tabii oyunculuk, senaryo şahane. Diyaloglar soluksuz izleniyor. Aslında biz Dostoyevski yazınında insanlığı tüm sefilliğiyle ve zayıflığıyla nasıl okuduysak işte “Succession” da bir bakıma ona ulaşmaya çalışıyor.
“Succession”ın en güzel yanıysa tartışmasız müzikleri. Orijinal dizi müzikleri konusu “Game of Thrones”la birlikte yeni bir boyut kazandı. 2011’de ilk sezonu yayınlanan dizinin Ramin Djawadi tarafından bestelenen orijinal müziği her sezon için yeniden yazıldı. Djawadi müziğini yönettiği orkestralarla yüzlerce kez canlı icra etti. Yani dizi müziği sadece dizinin girişinde çalınan iki-üç dakikalık bir kısa müzik parçası değil bugün dizinin atmosferinin ve karakterinin bir parçası. Dizi müziklerinin babası hiç kuşkusuz Angelo Badalamenti’nin “Twin Peaks”i. Bu eşsiz güzellikteki ‘new age’ parça da aynı “Game of Thrones” gibi sahnede pek çok kez canlı çalındı ve ünü neredeyse diziyle aynı seviyedeydi. Benim kişisel favorilerimden biri, en iyi dizi listemde de en üstlerde yer alan “Battlestar Galactica”nın orijinal müziği.
“Succession”ın en güzel yanı, pek çok üst düzey televizyon dizisi gibi harika diyaloglar ve derinlemesine işlenen karakterler yanında müziğiydi. Bu diziyi ve yarattığı etkiyi müziğinden bağımsız düşünmek imkânsız.
Bestecisi, Emmy Ödülü ve üç Oscar adaylığı olan Nicholas Britell. Amerikalı besteci daha önce “The Big Short”, “Moonlight” ve “Vice” gibi yapımlar için bestelediği orijinal müziklerle Oscar’a aday olmuştu. “Succession” ile Emmy aldı. Julliard School ve Harvard’dan geçen eğitim hayatının ardından 2008’de Natalie Portman’ın da yer aldığı “New York, I Love You” için müzikler yazarak başladı. Bu kısa hikâyelerden oluşan filmde hatırlarsanız yönetmenler arasında Fatih Akın da yer alıyordu. Uğur Yücel, New York’lu bir ressamı oynamıştı.
Britell müzikleriyle televizyon dünyasına girdikten sonra yapımcılık da yaptı. Damien Chazelle’in “Whiplash”i prodüktör olarak yer aldığı yapımlardan biriydi.
Her sezon 10 yeni tema
“Succession”ın girişinde yer alan ve bir süredir benim de zihnimde devamlı dönen, belleğime yapışan bu şarkı piyano ve hip hop beat’lerini bir araya getiriyor. Dizinin çeşitli sahnelerindeyse ana melodi çoğu zaman yaylılarla destekleniyor ve bir çeşit dramatik klasik müzik parçasına dönüşebiliyor. Britell müziğin bu denli başarılı olacağını kendisinin dahi beklemediğini, diziyle bu denli bütünleşmesine ve yükselmesine biraz da şaşırdığını ifade ediyor.
Britell, ortada henüz hiçbir şey yokken dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong ile uzun sohbetler gerçekleştiriyor ve buradan edindiği bilgilerle denemelere başlıyor. Müziğini 1700’lü yılların klasik müzik besteleri üzerine inşa ediyor. Dizideki hanedan ve babadan çocuklara geçen imparatorluk temalarını bu şekilde müziğin özüyle örtüştürmeyi başarıyor. Piyanonun karanlık ama insanı kendine çeken melodisine hip hop beat’leri eşlik ediyor. Sanırım hip hop vurgusu da New York’un ruhunu işin içine sokmuş.
Her sezonda, mevcut temanın varyasyonları yanında 10 yeni tema eklediğini belirtiyor. Bu şekilde bir tür klasik müzik eserine doğru gidiyor iş. Britell geçen hafta “Succession”ın müziklerini 25 parçalık bir albüm olarak yayınladı ve bütün müzik platformlarına koydu.
Bana kalırsa son yıllarda bir yapım için bestelenmiş en sofistike eserlerden biri bu. Diziyi bilenlerin müzik ve içerik uyumuna hayran kaldığını biliorum. Ancak diziyi hiç bilmeyen birinin de bağımsız bir eser olarak beğeneceği ve hemen iletişim kuracağı melodiler ve temalar var bu 25 parçanın içinde. Klasik müzik ve modern klasik müzik dinleyenler için heyecan verici bir albüm.
Ne dinlesek?
Ezhel’in “Angara”da başlayan rap macerası Berlin’de bu hafta Summer Cem ile yaptığı yeni parça “KONTAK” ile devam ediyor. Hip hop usulü romantizm “a la Ezhel”.
“Dam Üstüne Çul Serer” bu hafta Athena tarafından yorumlandı. Türkü-rock–ska üçgenini ilginç bulanlar buyursun.
Teoman’ın cover albümü yayınlandı. Şöyle demişti Teo geçenlerde bi konserinde “Temmuz ayında bir cover albüm çıkaracağım. Albümün adı ‘Âşık Bir Adam’. İçinde yer alan Murathan Mungan sözleriyle, Sunay Özgür müziğiyle, Müslüm Baba şarkısı ‘Nilüfer’i de ilk kez bu konserimde söylemiş oldum. Bu albümün içinde, hepsi birbirinden güzel, başka arkadaşlarımın yazdığı altı şarkıyla beraber, temmuz ayında dinleyebilirsiniz.” Albüm bu hafta geldi temmuzu beklemeden. Ama olsun Teoman soz konusu olunca ayların hatta zamanın ne önemi var. “Nilüfer”i dinleyebilirsiniz bu hafta.
Foo Fighters’ın son yıllarda yaptığı en iyi albüm, ‘90’lar kokan “But Here We Are” bu hafta piyasaya çıktı. “Under You”dan başlayabilirsiniz dinlemeye.