Londra önceki hafta 39 dereceyi gördü. Arabanın termometresi bir ara 46’yı gösteriyordu ki ne Londra ne İstanbul, Bodrum için bile normal bir rakam değildi bu.
Londra sıcaklara hiç alışık olmadığından (1976 yazından bu yana kaydedilen en yüksek sıcaklıktı 39) bu durumla başa çıkmasını da bilemiyordu. Klimasız evlerde yaşayanlar ne yapacaklarını karar veremezken sokaklarda çöpler kokuyor, parklardaki bahçelerdeki bitkiler ve yeşil çimenler sararıyor, hayvanlar içecek su arıyor, demiryollarında raylar sıcaktan genleştiğinden seferler yapılamıyor, trenleriyle gurur duyan İngilizler ilave otobüs seferleriyle evlerine ve işyerlerine ulaşıyordu. Londra topyekûn hiç antrenmanlı olmadığı sıcakla başa çıkmaya çalışıyordu ve bu konuda henüz acemi oldukları ortadaydı.
Öte yandan İstanbul’da da inanılmaz bir sıcak dalgası vardı geçen 10 gün boyunca. Londra - İstanbul yolculuğunu yapıp kendimi havaalanından dışarı attığımda “doğup büyüdüğüm şehrin alışık olduğum atmosferi beni sardı” diyemedim. Suratımı kavuran, bu fırından çıkmış esinti klasik bir İstanbul meltemi değildi. Sıcaklıkların mevsim ve ülke normallerinin üzerinde seyrettiği cennet İstanbul’umuz da sıcakla mücadele etmeye çalışıyordu.
İngiltere sıcaklarla yeni karşılaşıyor, onların bocalaması normal ama İstanbul her sene yaz mevsimi geldiğinde aynı durumla karşı karşıya ve iklim hareketleri bize havaların önümüzdeki yıllarda serinlemeyeceğini işaret ediyor.
İngiltere’de evlerde klima yok ama araçlarda var ve kullanılıyor. İstanbul’da evlerde klima var araçlarda da var ama kullanılmıyor. Ulaşım eziyet. Eskiden çok benzin yakıyor diye tasarruftan açılmazdı. Şimdi hasta ediyor beni gibi bir bahane ağırlıkta. Cehennem gibi araçta şoför hasta olmasın diye camlar açık, fırından çıkmış sıcak havayı yüzümüze yiyerek ter içinde dolaşıp durduk. Taksi bulacak kadar şanslıysak buna da katlanmamız beklendi.
Klasik olacak ama İstanbul’da bir yerden bir yere gitmek araba olmadan imkânsız. Toplu taşıma çoğaldıkça insanın daha çok arabaya ihtiyacı olması kaderin bir oyunu mu yoksa planlama hatası mı emin değilim. Çok uzun toplu ulaşım hatları var ama bunlar arasında her zaman bağlantı yok. İki hat arasına sıcakta 20 - 25 dakika yürümek lazım. Şehrin belli yerlerinde etrafınızda bir sürü otobüs, metro var ama hiçbiri sizi gitmeniz gereken yere götüremiyor. Yakınına kadar ulaştırıyor ama oradan sonra vahşi batıda tek başınasınız. İndiğiniz yerde taksi yok. Yaşlılar, hastalar arabaları olmadan bu taşımadan yararlanamaz. Neticede İstanbul’da evinize yakın bir yerlere kadar hızla gelebiliyor ama o noktadan evinize bir türlü ulaşamıyorsunuz. Sıcakta takdir edersiniz ki her şey daha da zor.
Şehrin belli yerlerine parklar, bahçeler yapılmış ama buralara insanların arabasız ulaşması ne kadar mümkün? İnsan parka ulaşmak için 20 kilometre yol gitmek zorundaysa o parklar boş kalır. Şehir merkezlerinde kaldırımlar insanların kullanımından çoktan çıkmış. Yayalar kendilerine ayrılan bu alanı martı scooter’lar, bisikletler, motosikletlerle paylaşıyor. Yani yürümenin imkansızlığından söz ediyorum. Sıcaklarla yaşamaya alışması gereken bir şehirde serin yürüme ve ulaşım yolları olmadığında insanlara evde oturun, klimayı açın demek dışında bir çözüm öneremiyorsunuz. Bu da kaliteli bir yaşam değil.
Hepinizin bildiği ve her gün yaşadığı şeyleri tekrar etmek değildi niyetim. Lafı getirmek istediğim yer şurası; şehirleri sıcakla yaşamaya uyumlu hale getirecek birimler kurulmalı. Bu birimlerin amacı insanların sıcaktan etkilenmeden, kavrulmadan şehrin imkanlarından faydalanmasını sağlamak için çözüm üretmek olmalı. Avrupa’da bazı şehirler bu alanda çalışmaya başlamış bile. Duyduğum en yeni örnek, bizim gibi bir süredir aşırı sıcaklar ve yangınlarla uğraşan Atina kenti. Burada tam da sıcaklarla mücadelede insanların hayatını kolaylaştıracak önlemler almak üzere bir birim kurulmuş. Şehrin belirli alanlarında çeşmeler, mahalleleri birbirine bağlayan ağaçlıklı yürüme yolları planlıyorlarmış. Yerleşim amacıyla ıslah edilerek yeraltına sokulan akarsuları yer üstüne alma gibi bir işten de söz ediliyordu okuduğum haberde. Şehrin dört bir yanını yeşillendirmenin sıcaklarla ve şehri soğutmakla ilgili en önemli mücadele olduğu da anlatılıyordu.
Şehrin kamusal alanlarını kullanan insanların bunu rahatlıkla yapmasını sağlamaya yönelikte her adım önemli. Bu yolda hiçbir adım fuzuli ya da lüks değil.