Birinci gündem sıcaklar. Herkes havaların nasıl olup da bu mevsimde hâlâ bu kadar sıcak olduğunu sorguluyor. Ağustosun ikinci yarısında, eylüle dakikalar kala Londra’da havaların hafiften ceketlik, pardösülük olması gerekir. Şu anda şort, tişört dahi fazla. Üstü çıplak dolaşan çok var. Parklarda güneşleniliyor hâlâ.
Mevsime göre giyinme konusunda usta olan İngilizlerin bocaladığını şaşkınlıkla görüyorum. Şortlu, tişörtlü adamın yanında pardösülü kadın yürüyor. Çocuklardan yalınayak dolaşanı da var, yağmurlukla gezeni de. Terlikler hâlâ piyasada ama buna karşılık botlarla gezenler de göze çarpıyor. Sabahları buz gibi, öğlen Marmaris sıcağı. Acayip günlerden geçiyoruz Londra’da.
‘Bol bol su içsin’ tavsiyesi
İkinci gündem hastalıklar. Burada “stomach bug” ya da okullarda “tummy bug” denen gastreoenterit yani mide ve bağırsak enfeksiyonları yaygınlaştı. Bunu da sıcağa bağlayan var. Okullar kapanmadan vakalar çoğalma eğilimindeydi, yazın rakamlar artmaya devam etti. Her çocuk bunu geçirdi. Dönüp dolaşıp eninde sonunda sizin eve de giriyor bu sevimli hastalık. Bizde olsa doktorunuz telaşlanır, ilaçlar verir, takipler yapar. Buradaki doktorların her alandaki gamsızlığı meşhur. “Bol bol su içsin, hadi yallah” deniyor. Eğer sizi standartlara göre biraz endişeli ya da pimpirikli görürlerse “calpol” deyip gönderiyorlar. Siz yarım saat semptomları anlatıyorsunuz. Yanıt tek kelime: Calpol!
İngiliz doktorların gamsız olmadığı hatta endişeli olduğu bir nokta var. Kovid yetmiyormuş gibi ortalık çocuk felci söylentileriyle çalkalanıyor. Ebeveynler, çocukları küçük yaşta aşı olmuş dahi olsalar, normalde gamsız doktorlar tarafından “booster” yani ek doz aşı uygulaması konusunda ciddiyetle uyarılıyorlar. Bu da takdir edersiniz ki korkutucu. O kadar çok talep var ki NHS’de (SGK diye okuyun) aylar sonrasında gün veriliyor. Özelde de 300 pound bir aşı. Tabii bulabilirseniz. Eylülde okullar açılınca bakalım nasıl bir şenlik bekliyor anne babaları…
Halkın gıkı çıkmıyor!
Bitmeyen grevler başka bir gündem maddesi. Geçen hafta cuma ve cumartesi metroda grev vardı. Ondan önceki hafta da demiryolları işçilerinin grevi ortalığı sarstı. Cidden hayat durdu. İngiltere’de Kovid sonrası dönemde inanılmaz bir hayat pahalılığı söz konusu. Bu ülkenin tarihinde eşi görülmemiş bir enflasyon var. Yüzde 9 gibi rakamlar telaffuz ediliyor. Çok büyük bir geçim sorunu söz konusu. İnsanlar kiralarını ödeyemedikleri için anne babalarının yanına ya da şehir dışına taşınıyor. Pek çok aile fazladan odasını kiralamaya başladı. Elektrik, doğal gaz, benzin, su gibi temel ihtiyaçlara çok ciddi oranlarda zamlar geldi. Medyada iki haberden biri elektrikten tasarruf etmenin yolları, suyu az harcamak için banyo yapmayın (yani küvet doldurmayın) duş alın önerileri, nasıl daha az para harcarsınız rehberleri.Yakında internete de büyük bir zam bekleniyor. Bu pahalılıkta herkes zam yaparken ya da zam alırken şehrin en temel hizmetlerini yürüten metro ve demiryolları çalışanlarının zam almaması elbette kabul edilemez. Bu yüzden greve gidiliyor.
Bu konu çok enteresan. Halkın gıkı çıkmıyor çünkü halk çalışanın yanında genel olarak. Çok şikâyet edilse de “Allah hepsinin cezasını versin, grev de neymiş, komünist bunlar!” diyen bir iki tory ve buradaki Türkler dışında kimseyi duymadım. İnsanlar hakkını arayan çalışanı değil, hakkı vermeyeni suçluyor genel olarak. Bakış açısı farkı.
Haftaya Londra gündemine devam.