“II. Elizabeth, Modern Britanya’nın üzerine inşa edildiği kayadır” dedi 96 yaşındaki Kraliçe’nin vefatının ardından yaptığı konuşmada yeni Başbakan Liz Truss. Birkaç gün önce, ölmeden Kraliçe’yi canlı gören belki de son politikacıydı. Elizabeth II, 70 yıllık hükümranlığında 15’inci ve sonuncu kez bir başbakanı, Liz Truss’ı atadıktan iki gün sonra, bulunduğu İskoçya’daki Balmoral Şatosu’nda doktorları tarafından müşahede altına alındı ve tıbbi gözetim altında istirahat ettiği söylendi.
Britanya’yı tanıyan, gelenek göreneklerini bilenler tarafından Buckingham Sarayı’nın yaptığı bu açıklamanın anlamı açıktı. Kraliçe II. Elizabeth vefat etmişti.
Üzerinde ilk kez 1960’larda çalışılmaya başlandığı ifade edilen ve Kraliçe öldükten sonra yürürlüğe konmak üzere incelikle hazırlanan plana göre zaten olaylar böyle gelişecekti. Kraliçe’nin kod adının “London Bridge” yani “Londra Köprüsü” olduğu bu operasyon başbakana ulaşan “Londra Köprüsü yıkıldı” sözüyle başlıyor. Bu sözle olaylar planlandığı gibi gelişti, gelişiyor.
Bu plana göre, Kraliçe’nin önce doktor kontrolünde istirahat ettiği açıklanacak, ailenin toplanması beklenecek, ardından asıl haber kamuoyuna verilecekti. Nitekim 8 Eylül günü olaylar böyle gelişti. Prens Harry’nin bir türlü gelememesi, sonunda kendisinin daha fazla beklenmemesine karar verilmesi gibi ufak tefek pürüzler haricinde de işledi her şey. Kraliçe doktor kontrolünde dendiği an itibarıyla başta BBC bütün televizyonlar olağanüstü akışa geçti. Kameralar Buckingham Sarayı, Windsor ve Kraliçe’nin bulunduğu Balmoral Şatosu’na çevrildi. Aile toplanırken, televizyon stüdyolarında siyah takımlar belirmeye başladı. Basın kuruluşlarının, televizyonlarının yıllarca prova ettiği, hazırlandığı an gelmişti. Herkes rolünü eksiksiz oynamaya başladı.
Neyin ne olduğu gayet açıktı ancak kimse herkesin bildiği haberi, doğru zaman gelene kadar vermedi. Haber atlatmak gibi refleksler bir kenara bırakıldı, “drip feeding” de denen, bilineni geciktirerek haberleri yavaş yavaş, damla damla verme yöntemine gidildi. Vefat açıklaması İngiltere saatiyle 18.40’ta yapıldı. Geleneklere göre, Kraliçe gözlerini kapadığı an Charles Kral olmuştu. Charles’ın diğer isimlerinden (Arthur, Philip, George) biriyle mi yoksa kendi adıyla mı tahta çıkacağı sorusunun yanıtı için de Başbakan Truss’ın konuşması beklendi. Bu konuşmada ilk kez Truss, yeni kralımız ve devletimizin başı III. Charles ifadesini kullanınca artık her şey belli oldu.
Elizabeth 1952’de 26 yaşında Kraliçe olduğunda dünya çok farklı bir yerdi. Fazla beyaz, fazla erkekti. Her ne kadar savaştan sonra yeni bir çağın başladığı ilan edildiyse de özgürlükler, haklar, cinsellik konusunda atılacak daha çok adım vardı. Teknoloji günlük hayata girmemişti. Onun tahtta kaldığı 70 yılda büyük değişimler yaşandı. Kraliçe bunlara ayak uydurmaya çalıştı. Her değişimde kendi usulünce monarşiyi muhafaza etmeye çalıştı. Çoğu zaman bunu hiçbir şey yapmayarak gerçekleştirmeye çalıştı. Tarafsız, siyaset üstü bir yerde konumlandı. Elindekini muhafaza etmeye çalıştı, doğası gereği.
70 yıl boyunca kuşaklar boyu İngilizlerin hayatında değişmeyen tek şeydi. Çalkantılı dönemlerden geçti. İç ve dış ekonomik ve siyasi krizler atlattı. Pek çok şey değişirken, dünya hızla değişirken o yerini korudu. Britanya kimliğinin sembolü oldu. Bu kimliğin en önemli taşıyıcısı olduğu yazıldı çizildi. 70 yıldır Britanyalılar ondan başka bir hükümdar görmedi. Dolayısıyla, Elizabeth monarşinin kendisiydi, tarifiydi. Ailenin değişmez üyesiydi. Onun ölümünün ardından monarşinin de değişeceği tartışılıyor.
II.. Elizabeth’in Britanya tarihinin en uzun süreli hükümdarı olması aynı zamanda Charles’ı da Britanya tarihinin en uzun görev bekleyen veliahdı yapıyor. Neredeyse 70 yıldır o da kral olmayı bekliyordu. Önceki gün bu gerçekleşti. III. Charles 73 yaşında tahta çıkıyor ve bu onu en yaşlı taç giyen kral yapıyor. Daha önceki en yaşlı kral 1830’da 64 yaşında taç giyen IV. William’dı.
Prens Charles doğduğundan beri göz önünde ve elbette herkes tarafından tanınıyor ve biliniyor ancak önceki gün itibarıyla artık o başka biri oldu. Prens Charles gitti, Kral III. Charles geldi. Kendisinden bambaşka biri olarak bahsediliyor sağda solda.
Charles’ın kral olarak daha proaktif roller üstleneceği konuşuluyor. Annesinin meşhur eylemsizliği dikkate alındığında zaten en ufak açıklama bile proaktif olarak tanımlanabilir. Britanya için monarşinin anlamı da tarifi de değişebilir önümüzdeki yıllarda.
Başta yeni başbakan atanan Liz Truss, herkesin yeni bir İngiltere’nin doğduğu, artık yeni bir dönemin başladığı yönündeki açıklamaları, laf kalabalığı değil biraz da bu fiili durumu ifade ediyor. Şimdi Britanya’da paralar değişecek. Polis karakollarından gemilere kadar bayraklar, bütün resmi dairelerde amblemler değişecek. Milli marş değişecek. Posta kutuları değişecek. Damgalar ve pullar değişecek. Ama asıl değişim belki de ülkenin o meşhur gelenekler üzerine inşa edilen kimyasında olacak.
Sokaklarda görebileceğiniz her ekranda ve reklam panosunda, otobüs duraklarında, vitrinlerde Kraliçe II. Elizabeth var. Televizyonlarda siyah takımlı sunucular yas tutuyor. Sabah kızımı okula bıraktığımda müdürün bile siyah takım giydiğini ve üzgün bir yüzle öğrencilerini karşıladığını gördüm. Yas bitinceyse çok iş var ve herkes bunun farkında.
Britanya’nın Brexit sonrası dünyada kendine yeni bir yer aradığı, yalpaladığı yazılıp çizilen gerçekler. Ekonomik kriz, geçim sıkıntısı bir numaralı konu. Yeni Britanya’nın, yeni hükümetin ve yeni hükümdarın işin içinden nasıl çıkacağını göreceğiz. Şimdilik genel hava: “Kraliçemiz öldü, yaşasın Kral!”