Japonya’da şu anda gençlerin daha fazla alkollü içecek tüketmesi için devlet tarafından yürütülen bir kampanya var. Adı Sake Viva! Tanıtım videolarında restoranlarda, barlarda masaların başında toplanmış neşeli gençleri sake içerken görüyoruz. Kahkahalar atılıyor ve ardından herkes içeceklerini bir dikişte bitiriyor. Sohbet, muhabbet eğlence ve sake.
Bu kampanya özellikle Kovid dönemiyle birlikte inişe geçen alkollü içecek tüketimine bir destek olarak hazırlanmış. Sebep: Toplanan vergilerin azalması. Devletin paraya ihtiyacı olunca, devlette birileri “Bir dakika, bu insanlar neden eskisi gibi içki içmiyor?” diye düşünmüş olmalı. Japon devletinin alkolden topladığı vergilerin tüm vergilere oranı 2011’de yüzde 3 iken, 2020’de yüzde 2’ye inmiş.
Ancak konu sadece Kovid ile ilgili değil. 1995 yılında yetişkin bir Japon 100 litre alkollü içecek tüketirken, bugün bu oran 75 litre. Gençlerin önceki dönemlere göre daha az alkollü içecek tüketmesinin nedenlerini bütün dünyada kuşak farkına bağlayanlar da var. Sağlıklı yaşam ve spor, alkolden daha önemli.
Şu aralar kuşak meselelerinde en fazla ilgi odağı olan Z kuşağıyla ilgili okuduğum bir yazıda bu kuşağın yaşamındaki risk eksikliğinden söz ediliyordu. Hem dünyanın onları getirdiği yer, aşırı güvenli ve korunaklı bir dünyada büyümelerine neden oluyor. Kovid de işin tuzu biberi oldu. Risk almak ne demek bilmiyorlar. Anne babalarıyla yaşamaktan, her şeyi online halletmekten ve arkadaşlığı, ilişkileri ve cinselliği odalarından çıkmadan ekran başında ya da kulaklıkla yaşamaktan memnunlar, çünkü bu mümkün. Çünkü dışarı çıkmak zahmetli bir eski dünya âdeti. Aslında haklılar çünkü şehirler artık eskisi gibi değil. Bir yere gitmek cidden sorun. Hem zaman hem para harcadığınız bir eziyet. Konut fiyatları çok pahalı ve şehrin içinde oturmak diye bir şey artık mümkün değil. Zaten gerek de yok. Önceki kuşakların dağ başı olarak nitelediği alanlarda bugün yeni şehirler kuruldu ve burada yaşayan insanlar birbirleriyle ve dünyanın kalanıyla sokağa çıkıp merhabalaşarak değil evde oturarak sosyalleşiyorlar.
Klasik olacak ama konfor alanından çıkmadan yaşayan birinin kendisini geliştirmesi istisnalara -ve mucizelere- bağlı. Ekrandan ya da online mecralardan öğrenebildiklerinden ibaret bir dünyası ve dünya görüşü var Z kuşağının. Gelecek kuşakların da gerçek dünyayla ilişkileri daha sıkı olmayacak. Onlar sanal dünyada takılıyor olacaklar.
Y kuşağının tanışma, buluşma ve kaynaşma uygulaması Tinder’ın geri gitmesi, üyelik sayılarının düşmesi ve Metaverse’de faaliyet gösteren yeni uygulamaların giderek daha fazla ilgi görmesi bunun bir işareti. Tinder şimdi Metaverse’de nasıl bir iş modeliyle kazancını artıracağını düşünüyormuş kara kara. Bütün diğer işler gibi o da topyekûn sanal dünyaya taşınmanın yollarına bakıyor. Sadece sanal dünyada geçecek kripto paraların da çeşitlendiğini düşünürsek, gelecekte fiziksel dünyamız, yemek yemek, uyumak ve ekran başında oturmak için ihtiyacı olan bir mini alana dönüşecek. Herkesin -artık ev almak ekonomik olarak imkânsızlaştığından- birer oda kiraladığı paylaşımlı yaşam modelini şu anda Flow adlı yeni girişimiyle, batan We Work’ün kurucusu Andy Newman pazarlıyor. Daha yeni 350 milyon dolarlık yatırım alması sanırım geleceğin habercisi.