Son beş yılda çıkan müzikler hariç bütün müzikler sektöründe “katalog” tanımıyla anılır. Teknik bir tanım. Yani katalog, bugün dinlenen ve sevilen az sayıda şarkı dışında bütün müzik tarihi demek aslında ve elbette kataloglar hazinelerle dolu.
Bu hazineleri günümüzle anlamlı bir şekilde buluşturmak, güncel bağlamlara eklemlemek ustalık isteyen bir konu ve günümüzde bu işi yapan profesyoneller var. Yani eski şarkıları günümüze, anlamlı olabilecek şekilde eklemlemek bir meslek.
Bu mesleğin neler başarabileceğine en yakın örnek “Stranger Things” dizisi. Bu dizide kullanılan Kate Bush’un 1985 tarihli “Running Up That Hill”i hızla bir numaraya çıktı. Aynı şekilde Metallica’nın 1986 tarihli Master of Puppets’ı yıllar sonra sıçrayış yaptı.
Doğru şartlar oluştuğunda eski diye bir şey yoktur, iyi şarkı vardır. Aslında eskiye rağbeti de bu şekilde açıklayabiliriz. Yani eskiye değil, iyiye rağbet.
İnternetin getirdiği dağıtım özgürlüğü müziği dünyanın en ücra köşelerine ulaştıracaktı ve bu sayede seslerini duyuramayan gruplar hiç hesaba katmadıkları yerlerdeki dinleyicileriyle buluşacaktı. Doğal olarak müzik çeşitlenecek ve ana akımın esaretinden kurtulacaktı. Bu hayal maalesef her biri tıpatıp aynı formül şarkılarının dağıtım kanallarını ele geçirmesiyle sonuçlandı. Yani çeşitlilik yok. Eskisinden daha sert bir tek tip dünya var.
Bu duruma renk katabilecek tek umut katalog. Zamanında yapılmış ama bir kenara atılmış, zamanında hit olmuş ya da birkaç ay dışında hiç gün yüzü görmemiş milyonlarca şarkı var ve ortaya çıkıp genç dinleyiciyle buluşturulduklarında inanılmaz başarılı olabiliyorlar.
Öte yandan, eskiye rağbet sadece duygusallıkla açıklanabilecek bir fenomen değil, ticari açıdan bambaşka bir dünyanın kapılarının açılması demek. Bugün pek çok stream platformu ve mesela TikTok var ve bütün bu platformların hayat damarı müzik. O kadar çok çeşitli yapım var ki bunlara doğru orantılı olarak çok çeşitli müzik lazım. Yeni üretilen müzikler tek tip olduğundan, çeşitlilik tarihte, yani kataloglarda var.
En yeni ve trend olanın hayatta kalmak için bir noktada en eski, unutulmuş olana ihtiyaç duyması şahane bir ironi değil mi sizce de?
Gece kemirmesi ve müzik
Geçen hafta bir çırpıda bitirdiğim kitabın adı “Anoint My Head”. Türkçesi “Kafamı Ov” ya da öyle bir şey. Yazarı Andy MacLeod 90’larda Brit Rock İngiltere’yi ve dünyayı kasıp kavururken kendi grubunun nasıl bir türlü ünlü olamadığını anlatıyor. Bir tür kaybeden hikâyesi. Suede’den Blur’e herkesle teğet geçmiş, ama bir türlü yırtamamış başarısız (ve okuduğum kadarıyla şanssızlıktan değil basbayağı kötü olduğundan başaramamış) bir grubun solisti. Menajerleri o dönem Ricky Gervais’miş. “Menajerim bile yırttı, ben yırtamadım” diyor yazar. Gruplara çok dersler var içinde.
Kitabın asıl ilgi çekici yanı, 90’ların Londra’sını rockçı bir siyaset bilimi öğrencisinin gözünden şahane tasvir etmesi. Metnin pek çok yerinde barlarda kulüplerde verilen konserler, soundcheck sırasında yaşananlar ve gece hayatı alternatif müzik kültürü çerçevesinde anlatılıyor. 90’lar Camden gece hayatının tam merkezindeyse döner var. Evet, döner kebap. Herkes gecenin sonunda döner yiyor. Konserden çıkıp dönercide buluşuyorlar. Sokaktan bir taksi bile geçmediği saatlerde dönerci imdada yetişiyor. Kışın kar yağıyor Camden’da her yer kapalı ama dönerci açık. Donmaktan kurtuluyorlar.
Hem en ucuz yiyecek olduğundan hem de o saatte biz Türklerden başka kimse galiba dükkân açmadığından döner ve Brit Rock birbirine eklemlenmiş. Döner olmasa Brit Rock olmazdı diyebilirim kitaptan hareketle.
Müzisyenler, hele ki çıkış aşamasındaki grupların üyeleri parasızdır. Yaşlar ilerledikçe normal hayata dönüp çalışmak da zorlaşır. Yırtmak iyiden iyiye bir gereklilik halini alır. Gereklilik de işin tadını kaçırır. Sinirler bozulur, kavgalar başlar ve gece gidilen dönerci her şeyin ilacıdır. Nereden biliyorum; çünkü siyaset bilimi okudum ve rock gruplarında çaldım. Gündüzleri uyudum, geceleri çaldım, sabaha karşı dönercide, ıslak hamburgercide sosyalleştim. Döner Avrupa’da da çok yaygın. Her yerde en ucuz atıştırmalık ve maalesef her yerde müzisyenler en az kazanan kişiler. Döner ve dönercilerin alternatif müzikteki etkisi konulu yazımı başka bir pazara bırakıyorum.