Tom Waits, Nick Cave, Leonard Cohen, belki aksan benzerliği bakımından biraz da Serge Gainsbourg. Eric Cantona’nın şarkısını dinledikten sonra aklımda beliren isimler. Cantona, Fransız aksanıyla, hırıltılı ve kalın sesiyle, konuşur gibi İngilizce şarkılar söylemeye başladı bilmem haberiniz var mı? “The Friends We Lost” (Kaybettiğimiz Dostlar), adlı single bu hafta yayınlandı. Şaşırtıcı derecede iyi bir tarzı var Cantona’nın. Ve bana kalırsa futbol dışında televizyon ve sinema gibi girip çıktığı pek çok işte olduğu şekilde bunu da kendi tarzında başaracak.
Cantona çocukluğundan beri şarkı söylemek istermiş. Ama böyle bir yeteneği olup olmadığının farkında değilmiş. Kader onu futbolcu yaptı ama işte kader her zaman bir B planı yapıyor. Kovid diye bir şeyi 2020’de insanlığın başına musallat ediyor.
Herkesin eve kapandığı bu dönemde Cantona da evde kendi kendine gitar öğrenmeye başlıyor. Ardından sözler yazıyor. Böyle hiç hesapta yokken sayfalar dolusu yazıyor. 57 yaşında futbol, oyunculuk şu bu derken işte müzisyenliğe hatta ozanlığa soyunuyor.
“Kötü gitaristim ama şarkı söyleyecek kadar çalabiliyorum. 30 kadar şarkım var. Sahneye çıkmak için yapıyorum bunu çünkü seyirciyle iletişim kurmayı seviyorum.”
Futbol kariyeri boyunca da seyirciye devamlı iletişim kuran biriydi. Küfreden seyirciye tekmeyle giriştiği için sahalardan men edildi, iki hafta hapis cezası aldı. 30 yaşında futbolu bıraktıktan sonra kendini ne yapacağını bilmez ve bezmiş bir halde boşlukta buldu. O zamandan beri arayışlarda. Her zaman kendini değiştirecek, geliştirecek bir şey buluyor.
Cantona Marsilya’da dünyaya geldi. Annesi bir sanatçıydı ve ona küçükken opera dinletti. “Daha sonra Sex Pistols, The Clash, AC/DC ve Led Zeppelin’le tanıştım” diyor. 17 yaşında Auxerre’de oynarken The Doors ve Jim Morrison dinliyor: “Hayatım değişti. Müzik, sözler inanılmazdı.”
Sonraları müzik ikinci planda kalıyor ve işte şimdi 57 yaşında geri geliyor. Şarkı ölüm, aile ve sevilen insanlarla zaman geçirmek üzerine sözlere sahip. “Keşke ailemle daha fazla zaman geçirseymişim diyorum. İnsan bu yaşta bunları düşünmeye başlıyor” diye konuşuyor.
Cantona, bana sorarsanız önümüzdeki yıl çeşitli müzik festivallerinin en renkli konukları arasında yer alacak. Türkiye’de en çok IKSV Caz Festivali’ne yakışır. Benden bir öneri...
Eski Pink Floyd üyesi ve birçok efsanevi şarkının bestecisi Roger Waters’ın bir Batılı aydın olarak hiç de ortodoks olmayan siyasi görüşleri son yıllarda başına hep dert oldu. İsrail yönetimine ve onu destekleyen Batı hükümetlerine, Filistin meselesi konusunda hep sert eleştiriler getirdi. İsrail’e kültürel boykot taraftarı oldu. Sanatçıların, global turne haritasında önemli bir durak olan Tel Aviv’e gidilmesinin ve burada konserler verilmesinin olağanüstü bir durumu normalleştirdiğini savundu.
Ama Rusya Ukrayna’yı işgal ettiğinde de yaptığı yorumlar onu iyice istenmeyen insana dönüştürdü. Waters işgali lanetledi ama durduk yere olmadığını, Batı’nın Rusya’yı provoke ederek bu durumu yarattığını anlattı. Bu sebepten de Waters boykot yemeye başladı. Mesela Polonya’da konseri iptal edildi. Almanya Frankfurt’ta kendisini dünyanın en tanınmış Yahudi düşmanı olarak tanımlayan belediye başkanı tarafından konseri iptal edildi. Waters’ın Rusya’nın isteğiyle Rusya adına Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne hitaben bir konuşma yapması da galiba kendisine yönelen tepkileri zirveye taşıyan son nokta oldu. Şubatta gerçekleşen bu olayın ardından Waters pek çok yerde istenmeyen adam ilan edildi. Hatta Ukrayna’nın Birleşmiş Milletler temsilcisi olayı “Rusya’nın dezenformasyon ve propaganda duvarına eklenmiş bir yeni tuğla olarak tanımladı, “Another Brick in The Wall”a gönderme yaparak.
Waters geçen hafta Birmingham’da sahnedeydi. Kendi vatanında. Birmingham geçmişin ağır sanayi şehri. İşçi sınıfı şehri. Bugün daha çok öğrenci şehri. Zamanında Ozzy Osbourne’un, Black Sabbath’in Robert Plant’in çıktığı şehir. Bir bakıma heavy metal’in ilk adımlarının atıldığı yer. Ayrıca “Middle England” da denen ve genellikle İngiltere’nin hem coğrafi hem kültürel “orta”sını temsil ettiğine inanılan “Orta İngiltere’nin kalbi.
Waters burada konserden ziyade bir siyasi gösteri yaptı. Sahneden İngiliz basınının kendisini yok etmek istediğini söyledi. Şarkılarının her birini insanların sinir uçlarıyla oynayacak şekilde siyasi semboller ve mesajlarla süsledi. “Ben buradayım, beni silemezsiniz, sizin boykot kültürünüz bana işlemez” dedi. 79 yaşındaki Waters bugün tam olarak köyün delisi olmayı tercih ediyor. Delinin kuyuya attığı taşı 40 akıllı çıkaramıyor. Son sözü elbette zaman söyleyecek.