Kafka’nın yazdığı son kısa öykülerden biri olan “Bir Açlık Sanatçısı” (1922) adlı öyküde bir sirk sanatçısın son gösterisi konu edilir. Öykünün kahramanı olan açlık sanatçısı kırk gün boyunca aç kalmak üzere bir kafese kapatılır. Bugün tuhaf geliyor ama açlık gösterileri 20. yüzyılın başlarında sirkte ya da panayırlarda yaygın bir performanstı. Elbette açlık sanatçısının bir hayvan kafesinde sergilenmesi Kafka’nın icadıdır. Kafka öyküsüne “Son birkaç on yılda açlık sanatçılarına olan ilgi önemli ölçüde azaldı.” diye başlar. Açlık gösterileri I. Dünya Savaşı’nın neden olduğu sıkıntılardan sonra popülerliğini yitirmiştir.
Ancak sanatına derinden bağlı olan açlık sanatçısı kırk günlük sınırın çok ötesine geçer, kimse bu durumun farkında değildir, sanatçı kafeste unutulur. Neticede “açlık sanatçısı” açlıktan ölür. Kafesin içinde açlık sanatçısının üzerinde uyuduğu ve gün geçtikçe içine gömüldüğü saman dışında, sadece geçen günleri belirten bir tabela ve bir saat vardır.
Kafka’nın ölüm sebebi resmi kayıtlara kalp krizi olarak geçse de ölümünden haftalar önce yemek yiyemez hale gelmişti. Verem olan Kafka’nın hastalığı boğazını da etkilemişti, yemek yiyemiyordu. 3 Haziran 1924 günü öğle vakti, yaklaşık elli kiloya düşen Kafka 41 yaşında hayatını kaybetti. Son aylarında konuşma yetisi de azalmıştı;
Kafka son günlerinde Viyana yakınlarındaki bir sanatoryumda, “Bir Açlık Sanatçısı” adını taşıyan öykü kitabının üzerinde çalıştı, düzeltmeler yaptı ancak kitabın yayımlandığını göremedi. Görmek ister miydi orası da kesin değildir çünkü Kafka hayatı boyunca çalışmalarının yaklaşık yüzde 90’ını yakmıştır. Kafka eserlerinin geriye kalan kısmının yakılmasını vasiyet ettiyse de en yakın arkadaşı, yazarın ölümünün ardından yayınlanmamış romanlarının baskısını hazırlamak üzere bir anlaşma imzaladı. “Dava” 1925’te çıktı, ardından “Şato” (1926) ve “Amerika” (1927) geldi. Kafka “Amerika” romanına 1912’de, “Dava”ya ise 1914’te başlamıştı hiçbirini bitir(e)medi. Kafka “Şato”yu yazmaya 1922’de başladı ancak o da yarım kaldı. (“Şato”nun özgün adı olan “Das Schloss” aynı zamanda “kilit” anlamına geliyor.)
Kafka’nın eserlerinde sık kullandığı belki de en sevdiği metafor kafestir. Kafka’nın ünlü aforizmasını herkes bilir: “Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.” 6 Kasım 1917’de yazılan ilk taslakta ise aforizma biraz farklıymış: “Bir kafes bir kuşu yakalamaya gitti.” Kafka uzmanı Dr. Ian Ellison bu ifadenin günümüzde bilinen versiyonunun “daha yüzeysel daha zararsız fakat aynı zamanda çok daha huzursuz edici” olduğunu söylüyor. Bu arada gereksiz bir bilgi: Kafes şeklinde içinde belirli aralıklarla öten minyatür mekanik kuş figürü bulunan otomat saatler 18. ve 19. yüzyıllarda büyük ilgi görüyordu. (En güzel örneklerini büyük usta Jaquet-Droz yapmıştır.)
“Açlık Sanatçısı” adlı öykünün sonunda sanatçının ölümünün ardından, Kafka kafesin yeni sakini olarak bir panteri sahneye çıkarır. Bu çevik ve güçlü hayvan, alışılmış düzenin, zayıflığın ve çöküşün yerini alır: “Panterin hiçbir eksiği yoktu. Bakımevindeki görevliler hiç düşünmeden onun iştahla tükettiği yiyecekleri getiriyordu; özgürlüğünü bile özlemiş gibi görünmüyordu, neredeyse taşmasına ramak kalan bir bollukla ihtiyaç duyduğu her şeyle donatılmış olan bu soylu beden, özgürlüğünü de sanki bir yerlerde, dişlerinin arasında taşıyor gibiydi ve boğazından öylesine ateşli bir yaşam sevinci yükseliyordu ki izleyicilerin yerlerinde sakin durması zordu. Ama kendilerini toparladılar, kafesin etrafında toplandılar ve oradan ayrılmak istemediler.”