Doğu Almanya’nın önemli otomobillerinden biriydi. Zira Doğu Almanların satın alabileceği düşük bütçeli tek model de buydu. Uğruna yıllarca sıra beklenen bu “efsane”, iki Almanya’nın birleşmesinden bir süre sonra öldü! Ama efsanesi sürüyor...
Ambargolar altında yaşamını sürdürmeye çalışan komünist Doğu Almanya’da, ilginç bir otomobil sanayii vardı. Bir dönem, sonradan Doğu Almanya sınırları içinde kalan DKW ve Horsch fabrikaları, sonradan bu küçük ülkenin otomobil endüstrisinin “temelini” oluşturacaktı. Zira üretilen otomobillerin çoğu, markalardan bağımsız olarak sadece DKW’nin bıraktığı “iki silindirli iki zamanlı motor teknolojisini” kullanıyordu. Bu yüzden de Doğu Alman otomobili denildiğinde, akla hep, arkalarından yağ dumanı çıkartan araçlar geliyordu.
Trabant da, işte bu “dumanı üzerinde” otomobillerden biriydi. Batı dünyasının ortasında olmasına rağmen komünist rejimi benimsediği gerekçesiyle ambargolara maruz kalan Doğu Almanya’nın ulaşım ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla, 1958’de “hükümet kararıyla” üretilmeye başlanmıştı. Her ne kadar hayatı boyunca “bücür” ve “dumanlı” olması nedeniyle eleştirilen, dalga geçilen bir otomobil olsa da, şimdilerde bir “efsane” hatta bazıları için “mega star” (ben demiyorum Tarkan, bilgine) konumunda.
Halkın otomobili
1958’de “halkın otomobili” diye lanse edilen “Trabant” (ya da halk arasındaki adıyla ‘Trabi’), lüks Alman otomobil markası “Horch” için çalışan Dr. Werner Lang tarafından tasarlanıp geliştirilmişti. 1958’de piyasaya çıkan ilk Trabi’ler, minik ve şirin tasarımıyla dikkat çekiyordu.
Trabant 601 (P50 modelinin temellerini kullanmıştı), Batı ülkelerinin uyguladığı ambargo nedeniyle, büyük ölçüde “geri dönüştürülmüş parçalardan” meydana getirilen “duroplast” denilen bir maddeden üretiliyordu. Sovyetler Birliği’nden alınan “atıkların geri dönüştürülmesiyle imal edilen” bu kompozit madde, aracın hafif olmasını sağlıyordu. Şasi dışında tüm gövde duroplasttandı. Zira çelik, bu ülkede pek fazla bulunabilen bir şey değildi.
4 kişinin zorlukla da olsa sığabileceği bir iç mekanı ve gürültülü olduğu kadar “dumanı sürekli tüten” iki silindirli bir motoru vardı. Az önce de söylediğim gibi bu motor, aslen DKW teknolojiliydi. Yani geliştirilmesi için para harcanmamıştı.
Tipi değişmedi
1964’te piyasaya sunulan bu yeni nesil Trabi, 600 cc’lik motora sahipti. Zaten 1989’a kadar ne tipi ne özellikleri, ne de bu motoru değişmişti! Zira komünist yöneticiler, tamamen yeni bir araç yaratmanın gereksiz olduğunu düşünüyor ve prototiplere onay vermiyordu.
Ama yine de halkın otomobiliydi. Ucuzdu, kolay tamir ediliyordu, az tüketiyordu ve en önemlisi Doğu Alman halkı için “ulaşımda özgürlük” anlamına geliyordu. Sonrasında “gerçek özgürlük” anlamına da geldi çünkü Berlin Duvarı’ndan Batı’ya geçerken kullanılan Trabi sayısı az değildi.
Hep itilip kakıldı
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte Doğu’dan Batı’ya geçen Almanları taşısa da, pek yaranamadı! Volkswagen, Audi, Opel, BMW, Mercedes kullanılan Batı Almanya’da “gürültücü” ve dumanı nedeniyle “kirletici” ilan edildi. Yani itilip-kakıldı. Çoğu, sahipleri tarafından çöp konteynerlerine ve arazilere terkedilirken, kalanların bir kısmı kümes, bir kısmı da “turistik araç” statüsünü aldı. En çok da, üretiminin son yıllarında VW Polo motoru edinen yani ömrü boyunca ilk kez modernleşen örnekleri kaldı...
Bununla birlikte, eski Doğu Alman arkadaşı Wartburg gibi bir avuç koleksiyoner ve “vefalı kullanıcı”nın elinde saklananlar da var elbette.
Ve küçük bir not daha... Yan tarafta anlattığımız fıkranın gerçekliği şuydu: Trabi’nin hiçbir zaman seri üretim “turbo motoru” ve “kliması” olamadı. Elektrikli camlar, sadece VW’nin katkısıyla üretilen son modellerde vardı. Benzin göstergesi o dönemde büyük bir yenilikti çünkü o da yoktu. Sadece çubukla kontrol ediliyordu ve şoförün önünde, kaput içinde yer alıyordu. Radyo ise belli bir yıldan sonra konmuştu...
Kısa bir Trabant fıkrası
Adamın biri showroom’dan içeri girer... “Merhabalar... Ben bir Trabant satın almak istiyorum. Ancak elektrikli camları, kliması, müzik sistemi, geniş lastikleri, turbo motoru olsun istiyorum!” der. Satıcı şöyle bir bakar ve telefona sarılır... “Akıl hastanesi mi? Sanırım burada aklını kaçırmış biri var!”
Öte yandan otomobile farklı isimler de takıldı. “Yürüyen karting aracı”, “plastik bomba” “Saksonya Porsche’si”, bunlardan bazıları. Yukarıdaki fıkra ise, fıkralardan sadece biri.
Canlandırılmak istendi ama...
Trabant’ı canlandırmak isteyen girişimciler de olmadı değil. Nitekim 2007 yılında bir Alman oyuncak üreticisi, böyle bir planı olduğunu açıkladı. Herpa adlı firma, bunu kendisinin üretmeyeceğini ve ürettirebileceği bir fabrika arayışında olduğunu kaydetti. Bu kararı almasındaki en önemli nedenin ise, “Trabi oyuncaklarının çok satması” olduğunu kaydetti. Üstelik de Trabi için modern bir tasarım yaptırmış, tamamen elektrikli olarak piyasaya sunulacağını açıklamıştı. Ama olmadı.
DOĞU ALMANYA’NIN DİĞER OTOMOBİLLERİ
Sachsenring P240: Aslen “Horch P240” idi. Bir dönem Horsch tarafından, sonradan Trabant fabrikası haline gelen Zwickau’daki fabrikada üretildi. 1955-59 yılları arasında üretilen P240, 2. Dünya Savaşı sonrası şirketin geliştirdiği ilk lüks modeldi. “Sachsenring” adını alması, Sovyetler etkisinin olduğu döneme rastladı. “Audi 920” ve “Horch 830” gibi araçların parçalarından imal edildi.
Barkas B 1000: Barkas, Doğu Almanya’nın hafif ticari araç markasıydı. Minivan, minibüs ve kamyonet üretiyordu. Hepsi de minik iki silindirli iki zamanlı 45 beygirlik “dumanlı” motorlarla üretiliyordu. Zaten Trabant’ın motorları da bu şirket tarafından üretilmekteydi. B 1000 1961’de üretilmeye başlanan, bugün bile Almanya’da hayranları bulunan bir araç. 1991’e kadar üretimde kaldı. 1991 sonrası VW etkisiyle yenilendi ve 1.3 lt dört silindirli motorla donatıldı.
Melkus: Hiçbir lüksü olmayan bir otomobil satın almak için bile 5-10 yıl beklenen Doğu Almanya’nın tek seri üretim spor otomobiliydi... Ferrari’ye benzeyen Melkus, bir Lotus’a kızıp spor otomobil üretmeye girişen bir direksiyon eğitmeni ve yarışçının eseriydi... Üç silindirli iki zamanlı, bol “dumanlı” Wartburg motorunun geliştirilmiş versiyonunu kullanıyordu. Gücü 100 beygire kadar çıkıyordu. Sınırlı sayıda üretildiğinden koleksiyon değeri var.
IFA P8: Aslen kamyon ve hafif ticari araçlarıyla bilinen IFA, eski Horch fabrikasında savaş öncesi DKW tasarımına sahip F8’i de üretmişti. 2 silindirli 684 cc’lik motora sahip otomobilin bir sonraki versiyonu ise, 3 silindirli 800 cc motorlu F9 olmuştu. F8 tamamen DKW’nin kopyası ve dolayısıyla eski görünümlüydü. Sadece iç mekanları çok lükstü. 26 bin adet F8 ve 30 bin F9 üretildi. IFA, 1956’da otomobil üretimini sonlandırdı. F8 ise “Zwickau P70” oldu. F9 ise, tamamen yeni bir gövde ile Wartburg modelleri arasına girdi.
Wartburg: Üç silindirli iki zamanlı bir motora sahip olan Wartburg, Doğu Almanya’nın “premium” otomobiliydi. Motorunun sadece 7 hareketli parçası vardı. Yakıt sistemi ve otomatik vites imkânıyla devrinin ileri teknoloji ürünü otomobiliydi. Üretimin başlaması 1885 yılına dayanan Wartburg, diğerleri gibi 1991 yılında Almanya’nın birleşmesiyle tedavülden kalktı. 1988’de iki zamanlı motor, dört zamanlı Volkswagen motoruyla değiştirildi. Ancak aradan geçen zaman ve hızla gelişen teknoloji yüzünden bir daha zamanın gereksinimlerini karşılayamadı. Fabrikası, 1991 yılında Opel tarafından satın alındı. Türkiye’de de, özellikle 1989 Göçüyle Bulgaristan’dan gelen Türklerin getirdikleri çok sayıda Wartburg mevcuttu. Tabii çoğu şimdi hurdalıkta.