Küçük yaşta annesini kaybeden Enes Ata, Mart 2006’da, annesinin yerine koyduğu teyzesinin evine giderken başına giren gaz fişeğiyle, 8 yaşındayken yaşamını yitirdi.
14 yaşındaki Mahsum Mızrak da aynı tarihte, Diyarbakır’da yaşanan olaylarda fişekle yaşama veda etti.
İkisi de gece yarısı defnedildiler.
12 yıldır sürüyordu ölümleriyle ilgili soruşturma ve dava.
Sanık üç polis delil yetersizliği gerekçesiyle beraat etti.
***
Şüpheden sanık yararlanır ne de olsa değil mi?
Ama bazen de sanık lehine bir şüphe zorla yaratılıyor.
Her iki çocuğun başına giren gaz fişeklerinin seri numaraları okunabilir haldeydi oysa. Öyle bütün gibi kalmıştı kafalarında.
Mahkeme, seri numaralarından kimin ateş ettiğini soracağı sırada, adliye emanetinden çalınıverdi gaz fişekleri.
Küçük cisimler konuldu yerlerine alay eder gibi.
Ve kameralar bu hırsızlığı da nedense çekmemişti.
Soruşturma yıllardır faili meçhul.
Ve hatta dosya da kapatıldı ama itiraz üzerine, “İfade bile alınmamış, ayıptır” denilerek açık tutulmuş durumda.
Zaman aşımına girmesine ramak kala.
***
İki çocuk ölmüş çok mu, üzmeyelim kimseyi durduk yere değil mi?
Zira yargı mensupları üzerinde yapılan, “Birey mi, devlet mi?” testlerinin sonuçları da anlatıyor bize hikâyeyi.
Oysa devleti büyülü kılmanın en iyi yolu, hakların sonuna kadar korunmasından geçiyor.
Lakin, mağdur çocuk olsa da öyle anlaşılmıyor belli ki.
Bir taze örnek de Anayasa Mahkemesi’nin 30 bin TL tazminata hükmettiği dosyadan, yine Diyarbakır’dan.
Evine giderken, sırtında acı hissederek yere düşen, vurulduğu anlaşılan, felç kalan mağdurun, cezasızlıkla sonuçlanan dosyasından.
Emniyet’in bile çatışma olmadığını kabul ettiği, mağdurun eylemci olmadığını bile kabul ettiği olayda felç kalmasının önemi yok.
Anayasa Mahkemesi de diyor ki, “Sırtından vurulmuş adamı vuran polisin kasıtlı ateş edip etmediğini bile araştırmadınız.”
“Mermi deforme olmuş diyerek, yerden sektiğine ‘kanaat’ getirdiniz, kamera görüntüleri silinmiş, mermi araştırması yapılmamış.”
Yapılmamış ve yapılmaz.
Ve sorumlulardan, koruyanlardan hesap sorulmayınca olmuyor.
Ve maalesef 30 bin TL de çok daha fazlası da bir hayat etmiyor.
***
Yine de nadiren de olsa, avuntu olabilecek kararlar da var mahkemeler de.
Bütünüyle yanlış, komplolar ve komplo teorileriyle dolu, sözüm ona devleti koruyan ancak asla böyle bir işlevi olmayan kararların yanında gerçeğe yaklaşan, “hukuki” kararlar da var.
Basit ve naif bir “Savaşa hayır” paylaşımı yaptığı için hakkında dava açılan sanığın dosyasında Edremit 4. Asliye Ceza Mahkemesi, beraat kararı verdi.
Gerekçe de anlaşılır ve basit:
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun oluşması için söylemin soyut saygısızlık ve reddin ötesinde bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya ve bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olması gerekmektedir. Salt yüz çevirme, soyut bir ret ve saygısızlık ifade eden söz veya davranış, suçu oluşturmaz. Sadece şiddeti içeren, şiddeti tavsiye eden tahrikler bu madde kapsamına girmektedir.”
Mahkeme, kararının dayanağını da hiçbir sloganın etkisine kapılmadan, Yargıtay ve AİHM içtihatlarıyla ortaya koyuyor.
Kin ve düşmanlığa tahrik, naif paylaşımlarla değil, “Silah gömdük” denilince, yerde tekme atılınca, ölümler, yaralanmalar yok sayılınca oluyor.