7 Şubat 2012 Türkiye siyasi tarihinde bir dönüm noktasıydı.
Özel yetkili savcı, başta MİT Müsteşarı Hakan Fidan olmak üzere, önemli MİT mensuplarını KCK soruşturması içinde ifade vermeye çağırıyordu.
Bu çağrı, 7 Şubat MİT krizi olarak tanımladığımız bir “iktidar mücadelesi”ni başlatıyordu.
Adı koyulmasa da, bu iktidar savaşının tarafları, AK Parti ile Gülen Hizmet Hareketi’ydi.
Başbakan’a yakın bir düşünce kuruluşu olan SETA Vakfı Başkanı Taha Özhan, 7 Şubat’ı, “iktidara ortak olmak” için “Yeni Türkiye’ye karşı yapılan bir sabotaj girişimi” olarak tanımlıyordu (Sabah, 17 Şubat 2012).
7 Şubat, yeni Türkiye’nin en önemli aktörü olan AK Parti’ye, özellikle de Erdoğan’a karşı yapılıyordu. Esas hedef, Hakan Fidan değil, Başbakan Erdoğan’dı.
O günlerde, Radikal İki’de şöyle yazmıştım: “7 Şubat, ‘vesayet-sonrası’ yeni Türkiye’nin ilk iktidar savaşı” olarak görülmelidir.
İki nedenle:
Bir, özel yargı, 7 Şubat’la hareket alanını, Ergenekon ve Balyoz’daki askeri alanın ötesinde, MİT Müsteşarı, hatta Başbakan’a kadar genişletmişti. Bu, bir ilkti.
İki, 7 Şubat’ı, toplum gibi, Cumhuriyet siyasi modernleşme tarihinin iki kurucu aktörü olan asker ve CHP de dışarıdan izliyorlardı. Bu da bir ilkti.
Ne CHP, ne de asker, artık “iktidar bloğu”nun içindeydi.
O günlerde, anayasa çalışmaları için ziyaret ettiğim Kılıçdaroğlu’na sormuştum: “Siz de benim gibi olanları dışarıdan izliyorsunuz, değil mi?”
“Evet” demişti.
Yeni Türkiye, CHP’nin 89 yıl sonra iktidar bloğunun dışında kaldığı, dahası, askeri vesayetin de büyük ölçüde bittiği, “post-vesayet Türkiye’siydi.”
Yeni Türkiye’nin yeni iktidar bloğunun şekillenmesi mücadelesini içeren 7 Şubat’ın tarafları, başta AK Parti ve Gülen Hizmet Hareketi olmak üzere, “yeni muhafazakar modernitenin aktörleri”ydi.
Bugün “Dershane Tartışmaları” görüntüsü altında yaşananlar, 7 Şubat’ın ve iktidar mücadelesinin hala devam ettiğini bize söylüyor.
Dershane tartışmalarında, yeni Türkiye nitelemesi kullanılıyor; dershaneleri savunanlar yeni Türkiye’ye karşı görülüyor.
Dershane tartışmalarının ana aktörleri, AK Parti ve Gülen Hizmet Hareketi; ancak odak noktası AK Parti’den daha çok Başbakan Erdoğan ve CHP, asker vb aktörler, bu iktidar mücadelesini dışarıdan seyrediyorlar.
Dershane tartışmalarında, aynı zamanda ve aslında, başta İstanbul olmak üzere, Mart 2014 yerel seçimleri, Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleri, kimin başbakan olacağı ve 2015 genel seçimleri konuşuluyor.
İktidar mücadelesiyle seçimlerin iç içe geçtiği bir yeni Türkiye görüntüsünü yaşıyoruz.
Bu noktada, ortaya çıkan ilginç bir gelişme de, uzun yıllar sonra CHP ve liderinin Washington ziyareti oldu. Kılıçdaroğlu için, üst düzey görüşmeleri ve çok önemli düşünce kuruluşlarında konuşmaları içeren ciddi bir Washington programı yapılmış. Washington, bu ziyarete önem veriyor.
Washington’daki dostlarımla konuşuyorum. CHP’nin ziyaretinin başarılı geçtiğini söylüyorlar.
Başbakan Erdoğan ile Batı arasında ciddi bir kopukluğun ve güven sorununun yaşandığı bir dönemde, CHP’nin ABD ziyareti önemli görülmeli.
Daha da önemlisi, CHP’nin, yeni Türkiye iktidar savaşlarının dışında kalması kendisi için yararlı olabilir. CHP, kendini yenileyebilir, küreselleşen dünyadaki olumsuz algısını değiştirebilir.
Bu hafta sonu, İstanbul’da Kemal Derviş’in başkanlığında, Kılıçdaroğlu’nun katılımıyla ve dünyanın önde gelen ekonomistleri ile siyasi kimliklerin katılımıyla yapılacak, “CHP için küresel ekonomik vizyon çalışması” da, bu bağlamda düşünülmeli.
Mustafa Sarıgül’ün İstanbul’da AK Parti’yi çok zorlayacak, hatta kazanma şansı olan bir aday olduğunu da unutmayalım.
Bakalım, yeni Türkiye içinde CHP’nin yeni konumu ve yeri ne olacak?
CHP üzerine tartışmaya devam edeceğim.