Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ünlü sosyolog C. Wright Mills, toplumsal değişim süreçlerine, örgütler, sınıflar, toplumsal katmanlar temelinde yaklaştığı, elit (seçkin) kavramı temelinde yaklaşır.
Mills’e göre, toplumsal değişimin taşıyıcı unsurları elitler ve elitler arası ilişkilerdir.
Elitler, “yaratıcı elit” (innovative elit) ve “tutucu elit” (consolidated elite) olabilirler.
“Yaratıcı elitler”, ürettikleri kurumlar, değerler ve süreçlerle, toplumsal değişime ön ayak olurken, “tutucu elitler”se değişime karşı var olanı korumaya çalışırlar.
Toplumsal değişim süreci içinde, yeni yaratıcı elitler de doğabilir. Ya da var olan yaratıcı elitler tutucu elitlere dönüşebilirler.
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne yaşadığımız değişim süreci, “yaratıcı elit” perspektifinden okunabilir.
2000’den bugüne yaşadığımız değişim ve dönüşüm sürecinde de, AK Parti ve Anadolu sermayesinden çıkan orta sınıflar, “yaratıcı elit” konumunda oldular.
Buna karşın, CHP, ordu ve yargı bürokrasisi ve laik orta sınıflarsa, “tutucu elit” olarak hareket ettiler.
AK Parti, yaratıcı elitler partisi olarak görüldü. Son on bir yıl içinde de, güçlü çoğunluk hükümeti olarak Türkiye’yi yönetti.
Tutucu elitliği temsil eden muhalefetse zayıfladı.
Güçlü hükümete etkili muhalefet yapılamadı.
Gezi Parkı protestosuna kadar.
Gezi Parkı protestosu, Türkiye siyasi tarihinde bir kırılma noktası yaratacak, hatta dünya tarihinde kendine yer bulacak bir süreci başlattı. Türkiye demokrasisini ve modernleşmesini yeni bir eşiğe getirdi.
Doğrudur; protesto ve sonrası oluşan olaylar içinde, şiddet ve Başbakan ve ailesine yapılan hakaret içeren gösteriler oldu. Bunlar, amasız kınandı.
Ama, altını çizerek vurgulayalım; Gezi Parkı protestosu, Türkiye demokrasisi ve modernleşmesi tarihinde, yaratıcı elitlerin ortaya çıkarttığı bir kırılma noktası ya da eşik olarak hatırlanacak.
Gezi Parkı protestosu, içerdiği tüm sanatsallık, söylemler ve değerler içinde, yaratıcılığı ortaya çıkardı; yeni bir “kentli olma”, yeni bir “vatandaşlık anlayışı”nın ilk görüntüsünü verdi.
Kendisine yapılan eleştirilere karşı, “onurlu olma siyasetini” büyük bir yaratıcılık içinde sahneledi.
Gezi Parkı protestosu, farklı gelir seviyelerindeki insanları içerdi; ama, özünde, “kentli, eğitimli orta sınıfların, dolayısıyla yaratıcı elitlerin” bir hareketi oldu.
Başbakan’ın ve AK Parti’nin benimsediği ahlak, değer, kimlik, vatandaşlık ve gençlik anlayışına, ve buyurgan ve emir kipi içeren söylemine karşı, Gezi Parkı yaratıcı elitleri, özgürlüğe, çoğulculuğa ve birlikte yaşamaya dayanan değerlerini büyük bir yaratıcılıkla ortaya koydular.
Başbakan Gezi Parkı’nın bu niteliğini de doğru okuyamadı, ortaya konulan yaratıcılığı anlayamadı. Aksine, sertliği ve ötekileştirmeyi tercih etti. Yaşananlara, komplo ve şiddet temelinde baktı.
Medya çoğunlukla Başbakan’ı destekledi.
Sonuçsa, Başbakan’ın, AK Parti’nin ve medyanın çoğunluğunun, kendilerini, “tutucu elit” konumunda bulmaları oldu.
Gezi Parkı, bugünün ve yarının Türkiye’sinin yaratıcı elitlerini sergilerken, bugüne kadar yaratıcı elit konumundaki Başbakan ve AK Parti’yi de tutucu elit konumuna itti.
Müzik, sanat, sosyal medya, piyano, duran adam v.b. yaratıcı protesto biçimleri, yeni bir “yaratıcı laik orta sınıfın” ortaya çıkmasının işaretleriydi.
Başbakan kızgın, çünkü, Gezi Parkı protestosu elinden yaratıcı elit niteliğini aldı.
Başbakan kendisini tutucu elit olma ve böyle algılanma riskiyle karşı karşıya buldu.
Gezi Parkı üzerine olumsuz söylem ne kadar kullanılırsa kullanılsın, Gezi Parkı tarihe yaratıcı elitleri yoluyla geçecektir.
Şüphesiz ki yanıtlamamız gereken soru şu olacak; son on yılın yaratıcı elitiyken bugün tutucu elit konumuna düşme riski taşıyan Başbakan ve AK Parti, bundan sonra nasıl bir performans ve hareket tarzı izleyecek?
Bu soru sadece Türkiye ve bizler için değil, küreselleşen dünya için de çok önemli bir soru.
Gelecek yazıda bu soruya odaklanacağım.