Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hepimiz kanın durmasını, anaların ağlamamasını, acıların bitmesini istiyoruz.
Ama, yaşadığımız “barış sürecinde”, endişeleri, korkuları olanlar da var.
Soruyorlar:
Acaba bölünecek miyiz?
Acaba Türk kimliği yok mu olacak?
Acaba Başkanlık sistemine mi geçiyoruz?
Kritik öneme sahip sorular.
Doğru, barış sürecine toplumsal destek güçlü.
Ama, bu sorular temelinde endişelerin, korkuların, tepkilerin olduğu da, aynı derecede doğru.
Dahası, bu sorulara verilecek yanıtlar, barış sürecinin başarısını ya da başarısızlığını ortaya çıkartacak.

Türkosfer
Financial Times gazetesinde, Türkiye uzmanı David Gardner, 3 Nisan tarihli yazısında ilginç ve önemli tespitlerde bulunuyor.
Gardner’a göre, Başbakan Erdoğan, barış süreciyle, sadece Kürt sorununa çözüm olasılığını ortaya çıkartmadı. Ortadoğu’da güç dengelerini, hatta sınırları değiştirebilecek önemde bir hamle de yaptı. Ve, bu hamlesinde başarılı olabilir.
Barış süreciyle birlikte, “Türkiye, Irak Kürtleri ve Suriye Kürtleri arasında, ekonomik kalkınma ve enerji alanlarında ciddi bir işbirliğinin gelişebileceğini” vurgulayan Gardner, böylece, “ayrı bir devlet isteyen Pan Kürdizm yerine, zengin bir ‘Türkosfer’ coğrafyasının ortaya çıkabileceğini” de söylüyor. Ve ekliyor, bu gelişme, Ortadoğu’daki dengeleri değiştirebilecek ve Tahran-Bağdat-Şam Şii güç eksenine alternatif olacak, güçlü bir ittifakı da ortaya çıkartacaktır.
Atmosfer kavramından ürettiği “Türkosfer” kavramıyla, Gardner, barış sürecinin Türkiye’yi kendi içinde ve bölgesinde güçlendireceğini öneriyor.
Gardner bu önerisinde yalnız da değil. Barış süreci üzerine yurtdışındaki algı da, bu sürecin Türkiye’yi bölgesinde güçlendireceği üzerine.
Gardner’a katılıyorum; barış süreci Türkiye’yi bölmeyecek, zayıflatmayacak, aksine güçlendirecektir. Bu nedenle, süreci destek veriyorum.

Türklük
Barış sürecinde Türk kimliği de yok olmayacak.
“Türküm” demekten de korkmaya gerek yok.
Bu endişeleri anlamamız lazım. Ama, bu algının doğru olmadığını da vurgulamalıyız.
Nasıl ki, Avrupa Birliği sürecinde yaşanan bütünleşme, Alman, Fransız, İspanyol, İtalyan v.b. kimliğini yok etmediyse, barış sürecinde de Türk kimliği yok olmayacaktır.
Bugün konuştuğumuz konu, bir kimlik güçlenirken diğerinin yok olması değildir; tam da aksine, farklı kimliklerimiz içinde “eşit vatandaş” olmamız, eşit hak ve özgürlüklere sahip olmamızdır.
Barış süreci, Türk kimliğinden, Türküm demekten; aynı şekilde, örneğin Kürdüm, Aleviyim, Lazım, Çerkezim, Ermeniyim v.b demekten kimsenin endişe duymamasını sağlayacaktır.
Bu nedenle de, barış süreci desteklenmelidir.

Başkanlık sistemi
Barış sürecinin muğlak alanını, yeni anayasa yapım sürecine başkanlık sistemi tartışmasının sokulması yaratacaktır.
Bu konuda, yeterince tartışmadık, konuşmadık. Hatta, başkanlık sistemini, farklı biçimlerini, olumlu, olumsuz yanlarını yeterince çalışmadık.
AK Parti’nin, barış süreciyle başkanlık sistemi tartışmasını bağlantılandırmamasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Başkanlık sistemi tartışması olmaksızın yapılacak barış süreci çalışması için toplumsal destek yüksek olacağı gibi, AK Parti’nin bu sürece özellikle CHP ve MHP’yi dahil etmesi de mümkün olacaktır.

Akil İnsanlık
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’dan, Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alma teklifini aldığım zaman, tereddütsüz kabul ettim.
San Fransisko seyahatimi yarıda kesip Türkiye’ye döndüm.
Sekiz arkadaşımla birlikte Ege Bölgesi’nde çalışacağım.
Zor bir çalışma beni ve arkadaşlarımı bekliyor.
Ege Bölgesi, yukarıda yanıtlamaya çalıştığım soruların ve endişelerin en fazla dillendirildiği bölge.
Barış sürecine 49.5% oranında Hayır, 43’5% oranında Evet diyen bir bölge.
Bu bölgenin insanlarıyla, barış sürecinin Türkiye’ye yararlı olduğu düşüncemi paylaşacağım.
Konuşacağız, tartışacağız.
Zor ama zevkli bir süreci Ege Bölgesi insanlarıyla yaşayacağım.
Bu bana mutluluk veriyor.