Yıl 1923. Türkiye kadınları, Kadın Halk Fırkası adıyla, Nezihe Muhittin başkanlığında ilk “kadın partisi”ni kurma girişimindeler. Yasalar mümkün kılmayınca, dernekleşiyorlar. Unutmayalım; bu kadın girişimi, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurulmasından önce yapılıyor.
Tarih 3 Mart 1924. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Türkiye kadınları “eşit eğitim hakkı”na sahip oluyorlar.
Yıl 1930. Belediye Yasası’yla, Türkiye kadınları, “yerel yönetim seçimlerine katılma hakkı” kazanıyorlar.
Yıl 1934. Türkiye kadınlarına seçme-seçilme hakkı veriliyor, siyasi anlamda “kadın-erkek eşitliği ve vatandaşlık”, Avrupa ve Amerika’dan önce Türkiye’de yaşama geçiriliyor.
Tüm bu gelişmeler bize, genelde “haklar dilinin”, tikelde de “kadın hakları alanının”, erken Cumhuriyet dönemindeki önemli yerini gösteriyor.
Yıl 2013. Kadınların ilk kadın partisi kurma girişiminden 90 yıl sonra, bugünün Türkiye’si.
Polisler kahveleri, evleri basıyor. Kız ve erkek öğrencilere kimlik ve adres soruyorlar, ceza kesiyorlar.
Türkiye’de, “acaba kız ve erkek öğrenciler aynı apartmanda ya da evde beraber yaşıyorlar mı” avı başlıyor.
Valiler halka hakaret ediyorlar.
Ahlak adına, gençlere, kızlara, erkeklere hakaret ediliyor. Onların yan yana, beraber, aynı mekanda olamayacakları, olmamaları gerektiği savunuluyor.
Burası Batı değil, burası Türkiye deniliyor. Burası, muhafazakar bir toplum, kız ve erkek öğrencilerin aynı apartman ya da evi paylaşmalarına hiç hoş gözle bakılmaz.
Yeni Şafak gazetesinden Hayrettin Karaman, “bireylerin muhtaç oldukları çoğunluğun hatırı için bazı özgürlüklerini ‘gönüllü olarak’ kullanmamaları” ve hükümetlerin İslam’ı temel referans alan bir yönetim anlayışı içinde olması gerektiğini söylüyor.
90 yıl sonra Türkiye, kadına bakışında, ahlak anlayışında, 90 yıl öncesi Türkiye’sinin gerisine gidiyor.
Halbuki, Başbakan Erdoğan, son konuşmalarında ve 10 Kasım konuşmasında, Atatürk’e, Birinci Meclise ve Erken Cumhuriyet Türkiye’sine övgü dolu sözlerle yaklaşmıştı. Erken Cumhuriyet’i, farklı kimlikli içinde taşıyan Birinci Meclis’i bugün tekrardan yaratacağız çağrısında bulunmuştu.
Gençlerimize güvenmemek, onlara ateş ile barut gibi kabul edilemez bir anlayışla yaklaşmak, onların hak ve özgürlüklerini kabul etmeden, kız öğrencilere ve erkek öğrencilere belli bir ahlak anlayışını dayatmak, Atatürk’ten öğrenmek değildir; erken Cumhuriyet’i savunmak ile çelişir.
Atatürk’ten öğrenmek, aksine, gençlerimizin iyi eğitim almasını sağlayacak eğitim reformu yapmak, onlara kendilerini geliştirecek alanlar ve imkanları sunmak ve kalacakları yurtları sağlamaktır.
Zonguldak’ta, kız öğrenciler, pijamalarıyla, kötü yurt koşullarını protesto ediyorlar.
Bu öğrencileri duymak, sorunlarını çözmektir, Atatürk’ten öğrenmek.
Afyon’da ve Manisa’da olduğu gibi, polislerin kız ve erkek öğrencilere kimlik sorması değil.
Biri kız, biri oğlan, iki çocuğum var. İkisi de üniversite öğrencileri. Çocuklarım yaşında öğrencilerim var.
Onlar, 1923’te Kadın Halk Fırkası’nın kurulduğu, 1934’te kadınların seçme-seçilme hakkını kazandıkları bir Türkiye’yi ve daha iyisini hak ediyorlar.
2013’te, bu çocuklara, bu gençlere bakışı ve onlar üzerinden yapılan ahlak tartışmasını kabul etmiyorum.
Gençler üzerine, kız öğrenciler üzerine ahlak tartışması yapmak, Türkiye’yi hiç istemediğimiz yerlere savurabilir. Bırakın toplumsal kutuplaşmayı, telafisi mümkün olmayan ayrışmaları derinleştirebilir.
Umarım Başbakan bu tartışmayı bitirir. AK Parti ve muhafazakar alan içinde de, bu tartışmanın bitmesini isteyen önemli isimler var.
Haklar ve özgürlükler alanından Türkiye’yi çıkarmayalım; eğer erken Cumhuriyet’i ve Birinci Meclis’i bugüne taşıyacaksak.