Başbakan Erdoğan Washington’da şu önemli açıklamayı da yaptı; “2014 yılında iki değil üç seçim yapılabilir”.
Yerel Yönetim Seçimleri, Cumhurbaşkanlığı Seçimi, ve yeni Anayasa ile ilgili referandum.
Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik de, “3+8+11 formülü”yle, 2014’ün Mart ayında yerel yönetim seçimlerinin; ağustos ayında cumhurbaşkanlığı seçiminin ve kasım ayında da referandumun yapılabileceğini söyledi (Milliyet, 20 Mayıs).
Dahası, Başbakan, yeni seçim takvimiyle ilişkili olarak, yeni anayasa yapım sürecinden umutlu olmadığını vurguladı.
Başkanlık sistemi içinse, “bizim olmazsa olmazımız değil” dedi.
Ama, Başkanlık sisteminin tartışılmasını istediğini de belirtti.
Bu şu anlama geliyor; sonbahar ortasına kadar, “çözüm sürecini, yeni anayasayı”, “Suriye krizini ve Irak sorununu” tartışacağız.
Bu konular, siyasetin ve kamusal tartışmanın ana gündem maddesini oluşturacaklar.
Seçim sarhoşluğu
Ama, hiç şüphe yok ki, sonbahar ortasından itibaren, hepimizi seçim sarhoşu yapacak bir “seçim(ler) dönemi”ne gireceğiz.
Seçimler arka arkaya gelecek.
Türkiye’nin geleceği için kritik öneme sahip bir 2014 yılı yaşayacağız.
Bu seçimlerin sonuçları sadece, 2015’te yapılacak genel seçimlerin sonuçlarını etkilemeyecek.
Türkiye’nin yakın geleceğini de şekillendirecek.
Siyasi partilerin ve liderlerinin geleceği de, bu seçimler tarafından belirlenecek.
Çözüm süreci ve yeni anayasa tartışmaları da, seçim sürecine eklemlenecek.
Suriye krizi, Irak sorunu ve Arap Baharı da, tüm hızıyla tartışılmaya devam edecek.
Türkiye gerçekten sıkıcı bir ülke değil.
Siyasi gündemi takip etmek ve yakalamak için, maraton değil, yüz metre koşucusu hızında olmak gerekiyor.
Yeni toplumsal sözleşme
Seçimleri konuşmayı şimdilik bırakalım.
Bugün elimizde şu iki veri var:
Çözüm sürecinde başarı yüksek olasılık.
Aynı başarıyı yeni anayasa yapım sürecindeyse görmüyoruz.
Çözüm sürecindeki iyimserlikle, yeni anayasa sürecindeki kötümserlik el ele gidiyor.
Fakat, biliyoruz ki, çözüm sürecinde yakalanan başarıyı kalıcı kılmak, yeni bir anayasayı gerekli kılıyor.
Çünkü, ancak “yeni, demokratik ve uzlaşılmış bir toplumsal sözleşme”yle, barışı kalıcı kılabilir ve birlikte yaşama kültürünü güçlendirebiliriz.
Yeni bir toplumsal sözleşme, hepimiz için yeni bir anayasa demek.
O zaman, yeni bir anayasa ve toplumsal sözleşmeyi nasıl mümkün kılarız?
Bu bağlamda, şu noktaların çok önemli olduğunu düşünüyorum:
Anayasanın giriş paragrafında yer alacak, insan haklarını koruyan, toplumsal kimliklerin hepsini içeren, kapsayan ve bu kimliklerin her birine eşit mesafeli olan “Türk Milleti” kavramı;
Eşit vatandaşlık anlayışı temelinde hareket eden “Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı”;
Üniter devlet yapısı içinde kalan, ama, toplumun yönetiminde adem-i merkeziyetçilik ve katılımcı demokrasi anlayışını ön plana çıkartan “Demokratik ve Adil Yönetim Anlayışı” ve,
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına dayanan, hak ve özgürlükleri koruyan “Demokratik Denge ve Denetim Sistemi”.
Sonbahar ortasında başlayacak seçim sürecine kadar, bu noktaları tartışmalıyız.
Çözüm süreciyle zaten bu tartışmayı toplum olarak yapmaya başladık.
Bu hafta, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar günleri, Hakkari, Van, Muğla ve Bodrum’da, Türkiye’nin Doğusu ve Batısı ne düşünüyor öğreneceğim ve siz okuyucularımla paylaşacağım.