Büyük endişe içindeydim. Gezi Parkı’na müdahale yavaş yavaş geliyor diye düşünüyordum.
Müdahalenin sonucu çok vahim olabilir diye korkuyordum.
11 Haziran akşamı endişelerim korkuya dönüştü.
Türkiye siyasi tarihinin yavaş yavaş gelen, çok üzücü ve kanlı sonuçları olmuş müdahaleler, saldırılar ve suikastlarla dolu olduğunu biliyordum.
Hala endişelerim var.
Ama, son iki gündür yaşadığımız olumlu gelişmeler beni ihtiyatlı bir iyimserliğe itti.
Başbakan’ın eleştirdiği ve kendisini eleştiren sanatçıları, Taksim Platformu üyelerini, akademisyenleri ve sivil toplum üyelerini dinlemesi önemliydi.
Bu insanlar Gezi Parkı gerçeğini ve deneyimini anlattılar.
Başbakan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Gezi Parkı için referandum ya da halk oylaması seçeneğinin kullanılabileceğini açıkladı.
Arkasından, hükümetin Gezi Parkı ile ilgili yargı kararlarına uyacağı açıklaması geldi.
Aynı zamanda, İstanbul Valisi Gezi Parkı’ndan gelen gençlerle buluştu, onları dinledi.
Hükümetin üslubu ve tavrı değişti, belli oranda yumuşama ve uzlaşma tonu ön plana çıkmaya başladı.
Bu uzlaşma ve referandum tercihi, bir taraftan Başbakan’ın ve hükümetin geri adım artması ve üslubunu değiştirmesi, diğer taraftan da Gezi Parkı protestosunun kazanımı anlamına geliyor.
Gezi Parkı protestosu, Türkiye demokrasisi ve modernliğine çok önemli kazanımlar getirdi.
90’lılar kuşağı siyasete, partiler ve liderler ötesinde, yeni bir anlam getirdiler.
Yaratıcılık, katılım, birlikte hareket etme, onur için mücadele, vb. unsurlar siyaset alanına girmiş oldu.
Kentli olma kültürü, yaşam tarzı, değerlerde çoğulcu olmak, ifade özgürlüğü, pasif ve sivil itaatsizlik, toplanma ve katılım hakkı vb. çok önemli olgular ve normlar güçlü olarak seslendirildi.
Türkiye modernleşmesinin iki toplumlu, iki kutuplu değil, aksine birlikte yaşama temelinde hareket etmesinin önemi ortaya çıktı.
Emir kipleri, güç hiyerarşisi, ben yaptım olduculuk değil, tartışma, müzakere, birlikte hareket etme ve uzlaşma demokratik yönetimin tanımı olarak seslendirildi.
“Meydan”, “Sivil Toplum”, “Katılımcı ve Müzakereci Demokrasi”, “Eşit ve Aktif Vatandaşlık” vb. kavramlar, siyasi gündeme ve tartışmaya girdi.
Bu listeyi uzatabiliriz.
Ama şu gerçeğin altını çizelim:
Gezi Parkı protestosu ve 90’lılar kuşağı Türkiye demokrasi ve modernite tarihinde önemli bir kırılma noktası, yeni bir eşik yarattılar.
Ama, bu kazanımlardan sonra, artık eve dönme zamanı.
Gezi Parkı deneyiminin ilk aşaması başarılı oldu.
Moral üstünlük ve meşruiyet, hükümette ve Başbakan’da değil, meydanda kaldı.
Artık, moral üstünlüğü ve meşruluğu taşıyacak ikinci aşamaya geçme zamanı.
Biliyoruz, plebisit otoriter rejimlerin tercihi.
Referandum demokrasi ilişkisi sorunlu.
Fakat, yargı kararlarına saygı ve referandum seçeneği bizlere, ölüm ve şiddet olmadan tartışmayı sürdürme olanağını veriyor.
Evlere dönüp, son yirmi günde kazanılan başarıyı ve moral üstünlüğü devam ettirmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Gezi Parkı, park olarak kalabilir.
Daha da önemlisi, demokrasinin pekişmesi ve modernitede çoğulculuk olasılıkları, Gezi Parkı protestosuyla güçlendi.
Daha demokratik, çoğulcu ve birlikte yaşama kültürü güçlü bir Türkiye mümkün.
90’lılar kuşağı, her şeyden önce onurlarıyla ve yaratıcılıklarıyla bunu bize gösterdiler.
Taksim Meydanı’nda dün akşam dinlediğim piyano konseri hem çok güzel, hem de çok yaratıcıydı.
Endişelerim umuda dönüşmeye başladı.
Eve dönme ve yeni bir aşamada yaratıcılıkla ve şiddetsiz protestoyu sürdürmek kararı, meydanı sokağa ve provokasyonlara karşı çok daha güçlendirecektir.