Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İlk duvar halıları 14. YY’a tarihleniyor. Avrupa kiliselerinde ve saraylarda dekoratif amaçla kullanılıyor. Aristokrasinin önemli göstergelerinden biri. Güce ve zenginliğe ait semboller bu halılarda yerini alıyor. Sanayi devrimiyle birlikte 500 yıl süren etkinliğini kaybediyor. 19. YY’ın sonunda “Sanat ve Zanaat” hareketiyle yeniden canlanıyor. Sanatçıların ilgisini çekmeye başlıyor. Tablolarını duvar halısı olarak dokutmaya başlıyorlar. Picasso, Braque, Matisse, Leger, Miro, Braque gibi sanatçılar bu akımın başını çekiyorlar.

Haberin Devamı

Türkiye’deki duruma bakacak olursak, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Zeki Faik İzer’in katkılarıyla şekilleniyor duvar halısının sanat nesnesi olarak varlığı. İlk girişim ise Özdemir Altan’dan geliyor. TRT İstanbul Radyosu Konser salonu fuayesi duvarlarını süslemek için açılan yarışmanın ardından Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’na devam ederek kilim dokumayı öğreniyor. Özdemir Altan’ın “Çağdaş Müzik Üç Antik Anadolu Kralı” (340cmx700cm) ve “Tepegözün Dansı” (340cmx700cm) adlı duvar halıları yarışmayı kazanarak İstanbul Radyosu’nda sergileniyor. Tablolarını dokuma olarak duvarlara yerleştiren isimler arasında Devrim Erbil ve Burhan Doğançay’ın da aralarında olduğu çok sayıda sanatçı bulunuyor.

Aslında bir köşe yazısına sığmayacak kadar uzun bir hikâyesi var duvar halılarının. 9 Aralık’ta, Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’nde açılan “Duvarlar ve Ötesi” sergisi tam da bu hikayeyi, duvar halılarının tarihsel süreçteki gelişimini anlatıyor. Farklı koleksiyonlardan 100’den fazla duvar halısı müzenin Dilek Sabancı Galerisi’nde sergileniyor.

Galerinin duvarlarını takip ederek, heyecan verici bir dokuma yolculuğuna çıkıyoruz. Duvarların tarihi, insanoğlunun duvarlarda kendinden bir iz bırakma içgüdüsü ve duvar halılarının sanat eserine dönüşme yolculuğu bu. Kronolojik olarak ilerleyen sergide sadece duvar halıları yok. Duvar resimleri, çiniler, duvar halısının İslam dünyasına girişi, Avrupa’daki gelişimi; tümünü farklı materyaller üzerinden takip edebiliyoruz.

Haberin Devamı

Sergide muazzam bir çeşitlilik sözkonusu. Mardin bölgesinden, evlerden, kiliselerden, Ezidi köylerinden isimsiz halılar da var, Özdemir Altan’ın yukarıda sözünü ettiğim Radyoevi’ndeki iki halısı da. Ki bunlar ilk defa kurum dışına çıkmış oluyor bu sergiyle. Vahap Avşar, Belkıs Balpınar, Burhan Doğançay, Gülsün Karamustafa, Zeki Faik İzer, Tulga Tollu ve Gültekin Çizgen gibi sanatçıların geleneksel Türk halılarının dokunduğu metotla gerçekleştirdiği çağdaş halı tasarımları ise göz kamaştırıyor. Serginin önemli eserleri arasında tarihi iki kilise perdesi de yer alıyor. Mardin’deki Kırklar Kilisesi’nde tespit edilen bu perdeler Kıdemli Papaz Gabriel Akyüz’ün izniyle uzun bir restorasyon sürecinden geçip yeniden hayat bulmuş. Mardin ve çevresinde yaşatılan basma sanatı ve kalem işiyle tamamlanmış olan bu iki perde, kök boya ve ıhlamur, meşe, çam veya gürgen ağacından hazırlanmış tahta kalıplar kullanılarak üretilmiş. İsa’nın çarmıha geriliş sahnesinin betimlendiği perdelerin restorasyon sürecine ait bir de video var. Sergideki her bir eser, Abdülhamid döneminde Diyarbakır Valisi Hacı Hasan Paşa tarafından 1889’da Ermeni asıllı mimar Sarkis Elyas Loe’ye süvari kışlası formunda tasarlatılan müzenin tarihi dokusunda, büyüleyici atmosferinde kendi hikâyesini anlatıyor.

Haberin Devamı

Bu görkemli serginin arakasındaki isim ise, Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer. Titizlik, vizyonerlik, emek, profesyonellik, tutku gibi Ölçer’in alamet-i farikalarından besleniyor bu sergi. Ne kadar teşekkür etsek az. Zanaatla sanatın büyük aşkının bir yansıması olarak da özetleyebileceğim “Duvarlar ve Ötesi” sergisinde her ne kadar al gözüm seyreyle diyerek tüm görsel imkânlarımı kullandıysam da gözüm doymadı. Sergiyi İstanbul’da da görmeyi çok isterim.

İyi pazarlar.