İzmir’den Ali geldi, evde bir bayram havası. Ali bizim ailenin ‘Küçük Prens’i. Beş çocuk dünyaya getirip, en az 10 torun hayali kuran annemin tek torunla yetinmek zorunda kaldığı hayatının tesellisi. Ben en büyük teyzeyim. Tatillerde İstanbul’a geldiğinde 11 yaşındaki Ali’nin kütür sanat kontenjanından teyzesi. Müzelerden hoşlanmıyor, tiyatroya burun kıvırıyor. Sergi gezmeyi reddediyor. Sadece tarih kitapları ilgisini çekiyor. 1.5 saat Birinci Dünya Savaşı’nı anlatabiliyor mesela. “Hitler ressam olsaydı, o kötülükleri yapamazdı” gibi yorumları var daha bu yaşta. Bir ara küçük İlber Ortaylı gözüyle baktık sevindik. Ama yaşı ilerledikçe ilgi alanları sürekli değişiyor.
Müzik ve sinemayla arası iyi. Annesi Merve’yle ilgisini çeken konularda bol bol film izliyorlar. Hâl böyle olunca, kendisine sunduğum onca seçenek arasından, vizyonda büyük ses getiren, şu an en popüler çocuk filmi olan “Ters Yüz 2”ye gitmek konusunda anlaşabildik sadece. Koca bir kova patlamış mısır ve 3D gözlüklerimizle girdik salona. Çocuklar ve ebeveynler arasındaki yerimizi aldık. Benim durumum: 1.5 saat kadar sıkılacağım ama Ali için değer. Fakat hiç öyle olmadı. Ben Ali’yi filan unutup ‘benlik algısı’nı konu alan filme kilitlendim. Pixar’ın 2015 yapımı “Ters Yüz” filminin devamı olan “Ters Yüz 2”yi bir an olsun gözümü perdeden ayırmadan, hayranlıkla izledim. Benlik algısı üzerine şahane bir film!
Psikolojide benlik algısı en basit tanımıyla kendimizi, fiziksel, duygusal ve zihinsel özelliklerimizi görme biçimimiz. Kendimizle ilgili düşüncelerimiz, inaçlarımız benlik algımızı oluşturuyor. Hepimizin olmak istediği bir ideal benliğimiz var. Bu benlikle mevcut benlik algımız uyuşmadığında sorun çıkıyor. 20. YY’ın en önemli psikologlarından Carl Rogers’ın teorisine göre. Neyse psikoloji dersine girmeyelim. Filme dönelim.
Benlik algısı
Kahramanımız 13 yaşındaki kız çocuğu Riley. Filmde ona duygulardan oluşan anime karakterler eşlik ediyor. Neşe, tiksinti, korku, kaygı, bıkkınlık, öfke. Bu duygular, Riley’yi yönlendirmek üzere, ona ait kontrol panelinin başındalar. Neşe, Riley’nin hayatında önemli bulduğu anı küreciklerini her gece İnanç Merkezi’ne götürüyor. Bu anılardan Riley’nin yaptığı çıkarımlar da benlik algısını oluşturuyor: Başarılı, nazik, arkadaş canlısı, iyi kalpli, sportmen. Özetle mutlu bir çocuk Riley. Ama ne var ki her çocuğun tadacağı o zorlu dönem başlıyor: Ergenlik.
Bu süreç devam ederken Riley bir hokey kampına gidiyor. Film de orada geçirdiği üç günü anlatıyor. Ergenliğin etkisiyle gıpta ve kaygı ipleri ele alıyor. Takım kaptanının ilgisini çekmek için Riley’ye olmadık şeyler yaptırıyorlar. Eski arkadaşlarını satıp yenilerinin gözüne girmeye çalışıyor ergen kızımız. Kaygının ergenlik versiyonu Riley’nin o güzelim benlik algısını bozuyor. Büyüme sancıları çeken çocuğun kendisini yetersiz hissetmesine neden oluyor. Kötülüğünden değil, o da kendi doğrularıyla Riley’ye yardım etmek istiyor aslında. Biraz kaygı iyidir, der psikoloji. Ama fazlası zarar ve kontrol hep bizde olmalı.
Filmden çıktıktan sonra büyük bir heyecanla Ali’yle filmi konuşmaya başladım. Kaygının hayatımızı nasıl zora sokabileceğini fark ettin mi? Neşe, büyük yardımcımız. Duygularını tanıman, onların farkında olman çok önemli. Vs. vs. Heyecanımı anlayamadı doğal olarak. Biraz eşlik etti bana, özetle 3D gözlüklerin yarattığı derinlikten nasıl keyif aldığını vurguladı ama ben lafı uzatınca sıkıldı “Başka bir şeyler konuşalım mı?” dedi.
İtiraf edeyim Ali diğer teyzeleriyle daha çok eğleniyor: Anne Yarısı (Yeliz), Baba Yarısı (Demet), Kanka (Deniz). Onlarla oyunlar oynuyor, mutfağa girip kek filan yapıyor, bol atraksiyonlu etkinliklere katılıyor. Bunlar pek bana göre değil. Ben sadece Filiz Teyze’yim. Sıkıcı bir kültür sanat teyzesi. Neyse ki beni sevmekten vazgeçmiyor. “Bu da böyle bir teyze n’apalım” diyor olmalı. “Tekstil türü hediye sevmiyorum” diyor ama GS’nin dükkânından aldığım takımın basket ve futbol formalarına hayır demiyor. Sevdiği marka spor ayakkabısını hediye ettiğimde, havalara uçuyor, başucuna koyup uyuyor. Böyle idare ediyorum işte. Ama inanıyorum ki, şöyle 20’li yaşlarına geldiğinde, hayat ve insan konuşmaktan hoşlandığında tadımı çıkaracak. Fakir kültür sanat teyzesi tesellisi!
Özetle yönetmenliğini Kelsey Mann’ın yaptığı, senaryosunu Dave Holstein ve Meg LeFauve’ın yazdığı “Ters Yüz 2”yi çocuklarınıza seyrettirin isterim. Uzun sohbetler yapamasalar da, filmle ilgili önemli kayıtlar oluşacaktır zihinlerinde, ileriki yaşlarda anlamlandıracakları. Film, her okulda gösterilmeli bence. “Ters Yüz 1” de elbette. Filmle ilgilenmeye başladığımda, sosyal medya sağolsun her türlü içerik ve görüşü karşıma çıkardı. Fark ettim ki, psikolog ve psikiyatrlar bu filmi ısrarla öneriyor çocuklara. Sadece onlara değil, yetişkinlere de. Çocuğunuz yoksa bile mutlaka gidin bu filme. Bütün çocukluğunuzu kafanızda temize çekecek, çok da eğleneceksiniz. Bir kültür sanat teyzesi olarak bunu size garanti ederim.
İyi pazarlar.