PKK, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü kaçırarak tehdit çıtasını biraz daha yükseltti. Terör örgütü ilk kez bir milletvekili kaçırdı. Bu tehdidin mesajı Türkiye’de hiç kimsenin güvende olmadığını, terör örgütünün milletvekili kaçıracak güç, cüret ve cesarete sahip olduğunu göstermektir.
Egemenlik sembolleri
PKK, daha önce de asker, iş adamı, öğretmen, doktor, muhtar, ilçe başkanı, il başkanı, kaymakam vekili kaçırarak, devletin egemenlik sembollerine sistemli saldırılar yapıyordu.
Bu kez, bir milletvekili kaçırarak, milli iradenin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı da cüretkâr bir saldırıda bulundu.
PKK’nın temel hedeflerinden biri Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğini zedelemektir. Güneydoğu’da devletin karşısında paralel bir otorite oluşturarak, halkı, “iki egemenlik” arasında baskı altında tutmaktır.
Şemdinli saldırısı da yine hem devletin egemenliğini ortadan kaldırmak hem de yerine örgütün egemen olduğunu göstermeye dönük bir saldırıdır. Kamu kurumlarının hedef alınması Türk bayrağının indirilip PKK flamalarının çekilmeye çalışılması, yol kesip araç kontrolü yapmaları, ilçe yönetiminin kendilerine geçtiğine yönelik şehir efsaneleri çıkarmalarının hedefi bir egemenlik mücadelesi yürütmektir.
Gözaltı kavramı
PKK, eylemleri gibi söylemini de egemenlik izlenimi verecek kavramlar üzerinden yürütüyor.
Güneydoğu’da alternatif bir devlet kurulmuş izlenimi vermek amacıyla söylem geliştiriyor.
Özellikle KCK faaliyetlerinde yasama organı, yürütme organı, mahkemeler, öz savunma gücü adı altında kolluk kuvveti, vergi dairesi, gümrük dairesi, askere alma dairesi gibi kurumlar oluşturduğunu her fırsatta vurgulaması bunun göstergesi.
CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün kaçırılmasından sonra PKK tarafından yapılan açıklamalarda da aynı izlenimi yaratmaya dönük kavramlar kullanılması dikkat çekiyor.
PKK açıklamasında, Hüseyin Aygün’ün, “gözaltı”na alındığı belirtiliyor. Gözaltı kavramı da devletin kullandığı hukuki kavramlardan biridir. Yargının talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından gerçekleştirilir, arkasından soruşturma, yargılama aşamaları gelir. PKK, “Milletvekilini gözaltına aldık” derken, yine, yargı erkinin kullandığı bir kavramı ve işlem zincirini anımsatarak, egemenlik mesajı veriyor.
Nitekim, dün yaptığı son açıklamada da Aygün için, “Gerekli idari ve hukuki işlemlerin tamamlanmasının ardından Hüseyin Aygün kısa bir süre içerisinde serbest bırakılacaktır” ifadesi kullanıldı. “İdari ve hukuki işlem” ifadeleri, mahkemeler kurup cezalar vermeleri bu mesajı vermeye yönelik işlemlerdir.
PKK, son dönemde yöneldiği sansasyonel eylemlerden hem iç, hem dış kamuoyuna Ankara’nın ülkenin her yerine egemen olamadığını kanıtlamaya çalışıyor.
Ulusal sorun
Terör, ulusal nitelikli bir sorundur. Ve ancak ulusal politikalarla mücadele edilirse etkisiz kılınabilir.
Türkiye, 30 yıla yakın süredir ayrılıkçı terörle mücadelede çok kan ve kaynak kaybetmiş bir ülkedir.
Terör örgütünün tehdit çıtasını her geçen gün biraz daha yükselttiği, güpegündüz yol kesip milletvekili bile kaçırabildiği bir ortamda sorunun siyasi partiler arasında iç politika malzemesi olarak görülmesi ve kullanılması yanlış bir yoldur.
PKK, Türkiye’nin ülke ve ulus bütünlüğünü tehdit eden bir terör örgütüdür. Bu gerçek karşısında demokrasiyi ülke ve ulus bütünlüğünü gözeten iktidar veya muhalefet bütün siyasi partilerin mümkün olan en geniş toplumsal ve siyasal uzlaşmayı sağlamaya yönelmeleri ve bu uzlaşmadan aldıkları destekle terörle mücadeleyi sürdürmeleri gerekir.
Tıpkı İzmir halkının Foça saldırısından sonra gösterdiği dayanışma gibi Ankara’da da siyaset kurumu aynı dayanışmayı göstermelidir.