Tarih boyunca Fatih Sultan Mehmet’in manevi rehberi olarak sunulan Akşemseddin, Bayramiyye geleneğinin güçlü bir temsilcisiydi. Fatih Sultan Mehmet'i hep bir hocasının dizinin dibinde oturan mürit gibi hayal ettik ama arşivler öyle demiyor.
Fatih’in iktidarı bir çocuğun oyuncağı gibi elinden alınarak başlamıştı. Kendi isteğiyle değil, ordu ve bürokrasinin zoruyla babasına devrettiği taht, onun için sadece bir makam değil, bir meydan okumaydı. Bu yüzden fethi sadece askeri değil, psikolojik ve siyasi bir rövanş olarak da planladı.
'AYNI ETKİYİ YARATMAYACAKTI'
Ve bunu yalnızca kılıçla değil, akılla yaptı. Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı inşa ettirdiği yer; Boğaz’ın akıntı çizgisine göre hidrodinamik açıdan en verimli noktaydı. Prof. Dr. Haşim Şahin’in dediği gibi “bir kilometre ileri ya da geri yapılsa aynı etkiyi yaratmayacaktı.”
Fethin kaderini değiştiren dönüm noktalarından biri, kuşatma sırasında Bizans’a yardıma gelen dört geminin Osmanlı donanmasını yararak Haliç’e ulaşmasıydı. Moraller bozuldu, kuşatma çözülecek gibiydi. İşte o anda Fatih, çadırına çekilip Akşemseddin’in kapısını çaldı. Prof. Dr. Haşim Şahin’in ifadesiyle, “Şeyhler sultanın tebaasıydı, dostluklarına rağmen o dengeyi her zaman korumak zorundaydılar.”
Ve orada yazılan bir mektup, yalnızca dua değil, strateji içeriyordu. Mektupta “Yumuşaklığı bırakın, komutanları değiştirin, münafıkları ayıklayın. Gerçek mücahitler savaşmıyor, ganimet umuduyla bekliyorlar” diyen Akşemseddin, adeta bir savaş psikoloğu gibi davranıştı. Bu mektup Topkapı Sarayı Müzesi’nde hâlâ duruyor. Bu tavsiyelerin ardından Fatih, Baltaoğlu’nu görevden aldı, Çandarlı Halil Paşa’yı pasifleştirdi. Yani şeyh sadece “maneviyat” değil, askeri operasyonel zeminde de etkiliydi.
Yani Fatih’in Akşemseddin’e duyduğu saygı büyük, ama bir medrese hocasının talebesiyle kurduğu doğrudan eğitim ilişkisi gibi değil. Zira ne Manisa’da ne Edirne’de, bu ikilinin klasik anlamda “hoca-mürid” bağı kurduğuna dair bir kayıt yok. Üstelik Prof. Dr. Haşim Şahin beşikteki bebek menkıbesine de bir eleştiri getiriyor.
BEŞİKTEKİ BEBEK MENKIBESİ KRONOLOJİYE UYMUYOR
Hacı Bayram Veli Edirne Sarayı’nda beşikteki bebeği gösterip “Fetih onu bekliyor” diyor. Ama Prof. Dr. Şahin'e göre bu anlatı kronolojiye çakılıyor. Hacı Bayram 1429’da ölmüş, Fatih ise 1432’de doğmuş. Yani ortada beşik yok, bebek yok, sadece yıllar sonra yazılmış bir tarikat savunması var. Prof. Dr. Şahin’in bu konudaki tespiti şöyle:
“Bu anlatılar, tarikatın Osmanlı'da geri planda kalmaya başladığı dönemlerde, kendi meşruiyetini hatırlatmak için ürettiği sembollerdir. Fatih Sultan Mehmet çok zekiydi. Bu zekâyı sadece surların dibinde değil, gönüllerin ve kurumların derinliklerinde kullandı. Akşemseddin ise ona bir hikmet eli, bir kamuoyu desteği, bir maneviyat simgesi olarak eşlik etti. Ama bu ilişki, ne medresede geçen bir eğitim ne de derviş dizinin dibindeki bir mürid hikâyesiydi. Daha çok, iki farklı zekânın –biri kılıçta, diğeri kelamda– kurduğu stratejik bir ittifaktı.”
İki kelimeyi duymazsa ölümsüz olacak! Bir tarikatın bebek üzerindeki deneyi
24 Mayıs 2025
1300 yıllık gerçek! Türkçenin zihinsel derinliği Orhun Yazıtları'ndan belliydi
17 Mayıs 2025
NASA'dan 11 kez ret yedi, şimdi astronot! Her şey siyah beyaz TV'yle başladı
10 Mayıs 2025
Atom bombasından sağ kurtulan 3 hibakuşa! 'Biz olsak unutmazdık'
3 Mayıs 2025