Prof. Dr. Ali Kahriman - İstanbul Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Patlayıcı Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı - Sanayi sektörü, özellikle işverenlerin ihtiyaçları ile işçilerin becerileri arasındaki boşluktan çok etkilenmiştir. Üniversite mezunlarının sayısının arttığı bir dönemde, bazı şirketlerin boş pozisyonları doldurmak için daha spesifik becerilere olan talebin de etkisi ile lisans- lisansüstü havuzundan çok üniversite öncesi adayları hedeflediği görülmektedir. Gerçekte, işgücünün gelecekteki potansiyeli sadece mevcut becerilerin hazır bulunabilirliğine değil, aynı zamanda mevcut iş rolleri ve sorumluluklarının derhal devredilmesinin ötesinde yeni beceriler edinip uzmanlık öğrenmeye ve kapasitesini geliştirme yeteneğine de bağlı olacaktır.
Bu perspektif; iş dünyası ve üniversitelerin, öğrencileri bu yeni meslekler dünyasına hazırlamak, sınıf dışında ödüllendirici ve tatmin edici bir yaşam için gerekli becerileri kazandırmak için iş birliği yapmalarını kaçınılmaz kılmaktadır. Her ne kadar kuruluşlar, sürekli eğitim yoluyla çalışanlarının teknik becerilerine ince ayar yapabilse de karmaşık problem çözme becerilerinin geliştirilmesi ancak bu iş birliği ile mümkün olabilecektir.
Yüksek öğrenimi tek ve bitmiş bir proje olarak değil, sürekli bir ‘öğrenme döngüsünün’ bir parçası olarak görmek gerekmektedir. Aynı zamanda daha fazla erişim noktasının açılacağı, çevrimiçi öğrenmenin genişliğinin ve kullanılabilirliğinin yanı sıra kampüs tabanlı, karma seçeneklerin ortaya çıkacağı bir zincirin başlangıç halkası olarak işlev görmelidir. Bu pencereden bakıldığında, üstünlüklerini korumak için üniversitelerin, endüstri iş birliğine daha kapsamlı projelerle eğilmeleri gerekecektir. Ayrıca, öğrenme-kazanma hattı daha yakından bağlantılı hale geldikçe, iş deneyimi daha da büyük önem kazanmaktadır. İstihdam edilebilirlik bir yana öğrencilere akademik bilgilerini işyerinde uygulamaları için destek verilebilecektir. Öğrencilerin pratik uygulamalara erişebilmeleri aynı zamanda potansiyel olarak değerli bir profesyonel iletişim ağına erişmelerini de kolaylaştıracaktır.
Üniversiteler; gelişmekte olan becerileri, müfredatlarına dahil ederek, başarılı bir kariyerin temelini oluşturacak çok disiplinli, yetenekleri beslemeye odaklanarak, lisansüstü istihdam edilebilirlik sonuçlarını iyileştirebilirler. Statülerini; yalnızca akademik mükemmelliğin odağı olarak değil, aynı zamanda yaşam boyu öğrenmeyi desteklemeye kararlı kurumlar olarak da güçlendirebilirler.
Öte yandan iş piyasası değişmeye devam ettikçe, insanları; 20, 30, 40 yıl içinde yeni iş ve mesleklere hazırlayabilmek için eğitimin on yıllar öncesinden başlatılması gerekmektedir. İnsanları 50 yaş ve üzeri kariyerlere hazırlamak ortalama 20 yıl sürmektedir. Teknolojik değişimin hızı artmaya devam ettikçe, insanlara yaşamları boyunca istihdam olanağı sağlayan becerileri kazandırmak da çok kolay değildir. Geleceğin işlerini tahmin etmemizdeki bariz zorluk, iki veya daha fazla kuşağın, iş bulmakta zorlanmasına neden olabilir. İşgücünün; ekonomik ömrünü sabit bir meslek seçerek tamamlayamayacağı bir zaman dilimi önümüzdedir. Çeşitli disiplinlerden kazanılacak bilgi ve beceriler yaşam boyu mesleklerimizin evrileceği boyutu tanımlayacaktır. Sürekli eğitimle, beceri ve bilgi eksikliğini; aşamalı olarak gidererek profesyonelleşme vazgeçilmez olacaktır. Özetle, gelecekte teknolojik gelişmeler yaşanacakken, eş zamanlı olarak da teknolojiyi üreten ve kullanan kişilerin iş yaşamı içinde uygun eğitim stratejileri ile donatılması gerekmektedir.
Bununla birlikte teknolojik ilerleme otomasyon ve dijitalleşme yoluyla iş ortamını değiştirirken, yaşam boyu eğitim sayesinde donanımlı hale gelen çalışanların; görevlerini daha hızlı, verimli ve doğru bir şekilde gerçekleştirmelerini sağlayacaktır. Hem yaşam kalitesini hem de iş kalitesini iyileştirmek için çok önemli fırsatlar doğacaktır. Bununla birlikte, işletmeler, enerji, maliyet ve işgücü harcamalarını azaltmak için tüm bu yeni teknolojilerin insanlar tarafından icat edildiği gerçeğini gözden kaçırmamalıdırlar. Çünkü gelecek, bilgisayarların yapay zekasını; insanların bilişsel, sosyal ve duygusal yetenekleriyle eşleştirmekle ilgili olacaktır. Öyle ise ikinci sınıf robotların değil birinci sınıf insanların eğitilmesine gerekli zaman ve kaynağı ayırmalıdırlar. Bu süreçte, sadece teknolojinin faydalarını değil, aynı zamanda insanların vazgeçilmezliğini de özümseyen yönetici ve organizasyonlar öne çıkacaktır. Bu genel değerlendirmeler ışığında ülkemizin yüksek öğretim verilerini gözden geçirmekte yarar görmekteyim.
DEVAM EDECEK
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024