Bugünkü konumuz, geleneksel tıpta önemli bir yere sahip olan, hastalıkları önlemede ve hatta tedavi etmedeki güçleri pek çok bilimsel araştırmayla kanıtlanmış bitkisel güçler…
İnsanlık tarihi boyunca şifa için kullanılmış, halk tıbbında baş tacı edilen bitkilerin aynı zamanda bugün en çok araştırılanlar olması tesadüf değil. Bilim, nesilden nesle aktarılan bilginin ne kadar değerli olduğunu kanıtlıyor. Bugünkü yazımızda doğanın ecza dolabından bir seçki yapacağız. Küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum: Bitkilerin içinde henüz keşfedilmemiş olan öyle çok bileşen var ki, bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında devede kulak.
Her derde deva zeytin
Sabahları güne aç karnına içtiğim soğuk sıkma zeytinyağı ile başlarım. Sağlık iksiri niyetine her sabah küçük bir fincan zeytinyağı için, ama soğuk sıkma olması önemli. Böylece üretim aşamasında içindeki değerli besin maddeleri zarar görmüyor. Zeytinyağını böyle özel kılan oleik asit diye bir bileşen: Güçlü antioksidan etkisi ile enflamasyonu önlüyor, kalp sağlığını koruyor ve kanserle ilişkilendirilen gen ifadesinde olumlu değişikliklere neden oluyor.1 Zeytinin vatanında yaşıyoruz ama bu şifalı yağdan yeterince faydalanmıyoruz. Egeliler
Rejim yapmadan, sadece vücudunuzdaki dost bakterilerin sayısını artırarak zayıflayabileceğinizi biliyor muydunuz? Bilimsel araştırmaların bulguları probiyotiklerin az bilinen bir yönünü daha ortaya koyuyor.
Gerek yazılarımda ve kitaplarımda gerekse katıldığım televizyon programlarında probiyotik zengini beslenmek gerektiğini, sağlıklı olmak istiyorsanız vücudunuzdaki faydalı bakterilere gözünüz gibi bakmanız gerektiğini anlatıyorum. Bu defa probiyotiklerin çok fazla bilinmeyen bir yönüne dikkat çekmek istiyorum: Basit bir soğuk algınlığından alerjilere ve kansere kadar birçok hastalığa karşı en önemli savunma birlikleriniz olan probiyotikler, kilo kontrolüne de yardımcı oluyor!
Dost bakteriler zayıflatıyor
70 kilo civarında bir insanın vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturan dost bakteriler ile kilo kontrolü arasında yakın bir ilişki olduğunu kanıtlayan birçok araştırma var. Dilerseniz bunlara bir göz atalım. Bilimsel bir çalışma1 için obez ve normal kilolu insanların bağırsak florası incelendiğinde, obez olanlarda firmicutes adında bir zararlı bakterinin, zayıf olanlara kıyasla; zayıf olanlarda ise bir probiyotik olan bacteroidetes miktarının kilolu olanlara kıyasla çok
Yeni mevsimin en şifalı sebzelerine sofranızda yer açmaya hazırlanın… İlkbaharı karşılarken doğanın kusursuz ritminden söz etmenin de tam zamanı. Eğer bu ritme uymazsanız en faydalı sebze bile toksik bir tehdide dönüşüverir!
Çocuğunuza “Evladım domates, patlıcan hangi mevsim sebzesidir” diye sorsanız, cevabı “Her mevsim” olacaktır. Çünkü çocuk tüm sebzeleri meyveleri yılın 365 günü tezgahlarda görüyor. Bırakın çocukları yetişkinler bile hangi mevsim hangi sebze yetişir unuttular. Bizim çocukluğumuzda domates, patlıcan sadece yaz aylarında yenirdi. Kışın yemeğe domates katılacaksa, annem yazdan konservesini hazırlar ya da kendi yaptığı ev salçasını kullanırdı. Hep doğal beslenin diyorum ya, siz gidip bir yaz sebzesini kışın yerseniz doğal falan beslenmiş olmuyorsunuz. Doğanın ritmine ters düşmenin bedeli son derece ağır!
Doğa işini bilir
Domatesi ele alalım. Domates yaz sıcağında, kızgın güneşin altında büyür. İçinde sıcağa dayanmasını sağlayan maddeler üretir. Domates yediğinizde, siz de bu maddeleri vücudunuza alırsınız ve sıcağa karşı savunma kalkanına sahip olursunuz. Kışın yediğiniz kerevizde ise dondurucu soğuğa karşı koruyan maddeler bulunur. Kışın kereviz yiyince de
Otizm neden patladı? Otistik semptomları hafifletmek, hatta seyrini değiştirmek mümkün mü? Bugün, çocuklarımızı tehdit eden ve ebeveynleri son derece zorlu bir mücadeleyle baş başa bırakan otizmi ve çözümleri tartışacağız.
Otizm, anne ve baba için gerçekten çok zorlu bir mücadeledir. Bu nöro-gelişimsel bozukluk çocuğun kendini sosyal etkileşime ve iletişime kapatmasına neden olur. Çok değil, bundan 20-30 yıl önce son derece nadir görülen bu bozukluk nasıl oldu da en sık rastlanan hastalıklardan biri haline geldi? Tablonun ne kadar ürkütücü olduğunu kavramak için istatistiklere göz atmak yeterli. 1980’li yıllarda 100 bin çocuktan 1’ine, 1990’larda ise her 1000 çocuktan 6’sına otizm teşhisi konuyordu. 2000’li yıllarla birlikte bu sayı 1000 çocukta 42’ye ulaştı. Bugün ise her 88 çocuktan 1’i otistik!
Bilim insanları yukarıdaki istatistiklerden yola çıkarak bundan 20-30 yıl sonra her iki çocuktan birinin otistik olacağını öngörüyor.
Otizm genetik falan değildir!
Çok yakın tarihe kadar otizmin genetik bir sorun olduğuna inanılırdı. Tıp dünyasında hâlâ genetiği suçlayanlar mevcut. Böylesi dik bir ivmeyle artan bir sorun genetikle açıklanamaz. Bu bilimsel olarak mümkün değil! Peki, tıp
Sağlıklı, uzun bir yaşam için yeterli ve kaliteli uykuya ihtiyacınız var. Uyumakta zorlananlar, uykunun şifalı gücünden faydalanamayanlar aşağıdaki basit ama etkili önerilerden faydalanabilir.
Geçtiğimiz haftaki yazımızda uykunun sağlıklı bir yaşam için elzem olduğundan bahsetmiştik. Genç kalmak; kanserden, Alzheimer’dan korunmak istiyorsanız uykunuzu aldığınızdan emin olmalısınız. Uyku ilacıyla uyunan uykudan bir hayır gelmeyeceğini, bu ilaçların ölümcül riskleri olduğunu artık biliyorsunuz. Peki, yataklarında dönüp duran, bir türlü uykuya geçemeyenler ne yapacak?
Her şeyden önce ‘kaliteli uyku’ kavramına bir açıklık getirelim dilerseniz... Uykunun kalitesini belirleyen sadece kaç saat uyuduğunuz değildir. Bazen 12 saat uyusanız bile yorgun uyanırsınız. Bunun nedeni organik bir problem olabilir. Özellikle kilolu insanlarda görülen uyku apnesi (solunumun birkaç saniyeliğine durması) uykunuzu böler ve uykunun en faydalı bölümü olan derin uykuya geçemezsiniz. Eğer ne kadar uyursanız uyuyun güne bitkin ve yorgun başlıyorsanız bir uzmana görünüp nedenini araştırmakta fayda var. Ne kadar uyumalı sorusunun cevabı da aynı: Eğer güne dinç, zinde başlıyorsanız, uykudan rahatça uyanıyorsanız
Uyku olmadan sağlık olmaz! Bu haftaki yazımızda uykunun şifalı gücünü ve uykusuzlukla el ele yürüyen sağlık sorunlarını inceleyeceğiz.
Milyonlarca insanın uyku alışkanlıklarını takip eden 20’den fazla kapsamlı araştırma yapılmış. Onlarca yıl devam eden bu çalışmaların tamamı da aynı bulguya sahip: Ne kadar az uyursanız o kadar kısa yaşarsınız. İstediğiniz kadar sağlıklı beslenin, egzersiz yapın; eğer az uyuyor, uykunuzdan çalıyor ya da pek çok kişi gibi çözümü uyku ilaçlarında arıyorsanız sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmeniz mümkün değil.
Şifalı güç: Melatonin hormonu
Uyku sırasında vücudunuz son derece değerli hormonlar üretir. Bunlardan biri büyüme hormonudur. Çocukken büyümenizi sağlayan bu hormon yetişkin yaşamınızda da genç kalmanızı sağlar. Siz uyurken salgılanan bir diğer değerli hormon ise melatonindir. Vücudun sadece geceleri ve uyku sırasında ürettiği bu hormon, uyku problemi yaşamamanız için de hayati önem taşır. Yani, vücudunuzda yeteri kadar melatonin varsa uykuya dalmakta zorlanmaz, mışıl mışıl uyur, dinç uyanırsınız.
Melatonin hormonunun maharetleri, kaliteli ve derin bir uyku çekmenizi ve güne enerjik başlamanızı sağlamakla sınırlı değil. Melatonin son derece güçlü
Modern yaşamla birlikte maruz kaldığımız ağır metaller pek çok sağlık sorununun ardındaki baş sorumlulardan biridir. Ama maalesef farklı semptomlarla kendini gösteren bu ciddi sorun gözden kaçıyor, araştırılmıyor.
Halsizlik, konsantrasyon bozukluğu, nedeni anlaşılmayan kansızlık problemi gibi pek çok farklı tabloda araştırılması gereken ilk nedenlerden bir tanesi de ağır metal zehirlenmeleridir. Bu, düşünüldüğünden çok sık rastlanan bir sorundur ve birçok farklı semptomla karşımıza çıkabilir. Ağır metal zehirlenmesinden muzdarip olmanız için sanayi işçisi falan olmanız gerekmiyor. Maalesef modern yaşamın her alanında ağır metallere maruz kalıyoruz. Şehirlerde aldığımız her nefesle, hatta yemek pişirdiğimiz tava, içtiğimiz suyla bile ağır metallere maruz kalıyoruz. Aşağıda, hangi durumlarda ağır metal zehirlenmesinden kuşku duyulması gerektiğini madde madde inceleyeceğiz.
- Depresyona eğilimlisiniz
Eğer depresyona eğiliminiz varsa ya da şizofreni, bipolar bozukluk gibi psikiyatrik bir teşhis konduysa esas sorun ağır metal zehirlenmesi olabilir. Arsenik zehirlenmesinin en bariz sonucu, depresyona yol açmasıdır. Bunun yanında özellikle alüminyum, cıva ve kurşun gibi ağır metaller
Araştırmalar faydalı bakteriler ya da nam-ı diğer probiyotiklerin sadece bağırsak kanserini önlemekle kalmadığını tedavi etme gücü de olduğunu gösteriyor.
Normal koşullar altında sağlıklı bir bağırsak florasında çeşit çeşit dost bakteri bulunur. Maruz kaldığınız enfeksiyonlar, kullandığınız antibiyotikler, mide ilaçları ve yaşlanmak sağlıklı bakterilerin hem sayılarının hem de güçlerinin azalmasına neden olur. Mesela genç bir insanın bağırsağında 800 farklı aileye mensup yaklaşık 100 trilyon bakteri bulunur. Bu genç insan antibiyotik aldığında dost bakterilerin yüzde 95’i ölür. Sağlıklı beslenmeyle tekrar yerine konması ise neredeyse 24 ayı bulur!
Sağlık bağırsakta başlar!
Tabloya bir daha bakalım mı? Hasta oldunuz. Enfeksiyonu yenmek için antibiyotik aldınız. Tedavi olduğunuzu düşünüyorsunuz. Ancak bağırsaklarınızdaki durum hiç de parlak değil. Antibiyotikler buradaki dengeyi alt üst etti. Artık sağlığınızı koruyan, bağırsaklardaki hasarları onaran dostlarınız yok olmuş; düşmanlarınız ise güçlü bir durumda. Normalde probiyotikler düşman bakteri sayısını kontrol altında tutarlardı ama o kadar zayıflar ki bunu fırsat bilen düşman bakteriler giderek çoğalıyor. Bir diğer kötü haber: İyi