Pandemi nedeniyle alınan sıkı tedbirlerin gevşetilmesiyle, son zamanlarda Kovid-19 vakalarında da kuvvetli bir artış gözleniyor. Özellikle yaz sıcağından bunalmışken, açık havada virüsün daha az yayıldığını öngörerek, maskeleri bir tarafa atıp unutan halk, bir yandan da vaka artışını hatta gerçek rakamın görünenden çok daha fazla olduğunu konuşuyor.
Salgının daha ilk günlerinden beri hastalığın nasıl bulaştığı biliniyor. Nelere dikkat etmemiz gerektiğini durmadan tekrarlıyoruz. Maske, mesafe, temizlik üçlüsüne bir de aşıyı ekledik. Benim tarifimle üç silahşörlere bir de d’Artagnan eklenince, virüsle savaşı lehimize çevirmek mümkün oldu, olayın gidişi kolaylaştı. Aşı karşıtlarına rağmen hastalığın şerrinden korkan birçok kişi bu aşıyı yaptırdı. Yaptırmayanlarda hastalığı geçirip, bağışıklık kazandı. Yani büyük bir kesim, virüse karşı koruma kalkanı olarak gerekli bağışıklık hücrelerini bir miktar da olsa taşıyor. Fakat hâlâ hastalık bitmedi. Hâlâ etrafımızda bu hastalıktan muzdarip olanları duyuyoruz. Ancak görüyoruz ki o ilk günlerdeki gibi korktuğumuz şekilde geçmiyor.
Çoğunlukla birkaç gün içinde nezle veya grip gibi atlatılıyor. Bunda virüsün akıllanarak evrim geçire geçire daha az ölümcül hale gelmesinde pay büyük. Tabii edindiğimiz bağışıklık hücreleri de bizi koruyor. Aşı ile ya da geçirerek bağışık olsak dahi virüsü alınca hasta olabiliyoruz. Fakat daha hafif atlatıyoruz. Hastalık çok kısa sürüyor ya da hiçbir belirti vermiyor. Ayakta haberimiz olmadan da geçirebiliyoruz.
Korunmak için
Enfeksiyon hastalıklarından korunmak için birinci şart mikrobun bulaşmasını önlemektir. Bundan bahsettik. Her fırsatta da tekrarlıyoruz. Buna ek olarak aşı da önemli bir savunma aracı. Bu önlemleri almamız halinde virüse yakalanma ihtimalimiz yine var ama oldukça düşük seviyede. Eğer yakalansak dahi hastalığın ağır geçip geçmemesi de alınan virüs miktarıyla orantılı olduğu ve alınan önlemler sayesinde daha az oranda virüse maruz kalınacağı için hastalık da hafif geçecektir. Aşılanan kimselerde de bağışıklık sayesinde hastalık hiç belirti vermeden ya da çok hafif olarak atlatılır.
Her ne kadar maske takma zorunluluğu kalkmış olsa dahi özellikle kapalı ve kalabalık ortamlarda kişisel sorumluluk çerçevesinde maske takmayı unutmamalıyız. Bu hem kendimizi virüsten korumak için ve hasta olmamak için önemli hem de virüsü taşıyıp bulaştırma ihtimaline karşı önemli. Hem kendimizi hem de başkalarını korumak için bu sorumluluğa uygun hareket etmemiz gerekiyor. Tabii buna bu tip ortamlarla ilgili olan kurumların da dikkat etmesi gerekiyor.
Koruyucu sağlık da önemli
Bu salgın aynı zamanda koruyucu sağlığın da önemini ortaya çıkardı. Hasta olmadan vücudu sağlam tutacak tedbirleri alarak, doğru beslenerek, sağlıklı yaşayarak hastalıkları önlemek asıl hedef olmalı. Dünyada da eğilim bu yönde iken pandemi de bize bunu en belirgin şekliyle gösterdi. Hastalıktan korunmak için bünyemizin sağlam olması önemlidir.
Özellikle mikroplarla olan hastalıklarda vücudumuzun savunma sistemi olan bağışıklığımızın bu mikroplarla olan savaşta mücadeleyi kazanmamız için sağlam durması gerekir. Bunun için de sağlığımızı korumak sadece hastalık başımıza geldiğinde değil, sürekli olarak sağlamamız gereken önemli bir konudur. Bir ülkenin ordusu ne kadar sağlam ise donanımı ne kadar kuvvetliyse bir savaş anında da kazanma şansı o kadar yüksektir. Hatta diğer ülkeler bu güçlü devlete karşı cesaret edip, öyle kolay kolay saldıramazlar bile. İşte vücudumuzu da kendi ülkemiz gibi düşünüp, onu mikroplara ve hastalıklara karşı öyle hazırlamalıyız. Güçlü kılmalıyız.
D vitamini ve C vitamini başta olmak üzere tüm B vitaminleri de dahil olarak birçok vitamin, mineral ve antioksidanların bağışıklık sistemimizi güçlü kılmadaki rollerini gayet iyi biliyoruz. Ben özellikle quercetin isimli antioksidanın başta koronavirüs olmak üzere birçok virüs enfeksiyonlarındaki koruyucu ve iyileştirici etkisine dikkat çekmek istiyorum. Doğadaki faydalı besinlerin çoğunda bu madde var ancak bu etkiyi gösterebilmesi için bu besinlerden kilolarca tüketmek gerekiyor. Bu nedenle quercetin laboratuvar ortamına saflaştırılarak hem de yerli olarak üretildi. Quercetin, koronavirüsler dahil daha birçok RNA ve DNA virüslerinin insan hücresine girmesini ve çoğalmasını engelliyor. Özellikle C vitamini ile beraber alındığında bu olumlu etkisi daha da artıyor.
Koronavirüsler insan hücresine ACE2 reseptörlerine bağlanarak giriyor. Quercetin de ACE2 reseptörüne bağlanma aktivitesine sahip olması sayesinde koronavirüslerin insan hücresine girişini önlüyor. Eğer virüs girmiş ise bu sefer de çoğalmasını engelliyor. İşte bu sayede korumada olduğu gibi tedavide de yeri var. İsoquercetin ise quercetin’in daha da gelişmiş formu. Quercetin molekülüne laboratuvar ortamında glikoz kısımları yan zincir şeklinde eklenmiş ve bu forma beş kat daha fazla gelişmiş biyoemilim ile 18 kata yakın biyoyararlanım kazandırılmış. Yani faydası katlanarak, artırılmış. Dünyada az sayıda merkezde üretilebildiği için isoquercetin formunun ülkemizde yerli ve milli imkânlarla üretilmiş olması son derece önemli.