Dünya her gün biraz daha değişiyor ama değişmemesi gereken bazı temel dengeler var; toprak, su, hava... Her zaman söylediğim gibi toprak hasta, hava hasta, su hasta iken, sistem uyarı veriyor iken insan sağlığından bahsetmek mümkün değil. Bu sistemin görünmez kahramanları da şüphesiz ki arılar ve biyolojik çeşitlilik. Her yıl 20 Mayıs’ta kutlanan Dünya Arı Günü ve hemen ardından gelen 22 Mayıs Biyolojik Çeşitlilik Günü bu görünmeyen kahramanların aslında yaşamın tam merkezinde yer aldığını hatırlatıyor. Çünkü bir lokmamızın arkasında kocaman ekosistem var.
Tabağımızdaki üç gıdadan biri
Arı dendiğinde aklınıza sadece bal geliyorsa bir kez daha düşünün. Arılar yalnızca bal üretmiyor, bitkilerin yüzde 75’inin tozlaşmasını sağlıyor. Bu da aslında meyvenin, sebzenin, tohumların sürdürülebilirliği anlamına geliyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, dünya genelindeki mahsul üretiminin üçte biri arıların polinasyonuna bağlı. Evet, her üç lokmamızdan biri, bir arının emeğiyle soframıza geliyor. Fakat son yıllarda arı popülasyonlarında ciddi bir düşüşten bahsetmek mümkün. Pestisitlere maruziyet, iklim değişikliği, monokültür tarım, orman yangınları gibi pek çok faktör bu hayati türü tehdit ediyor. Özetle bu yalnızca bir çevre sorunu değil aynı zamanda bir gıda güvenliği krizi.
Arıların ‘waggle dance’ı
Doğada her şeyin bir dili var, ama belki de en zariflerinden biri arılarınki. Bal arıları, tarladaki bir çiçeği diğer arılara tarif etmek için kelimelere ihtiyaç duymaz. Onların dili hareketle yazılır. Buna ‘waggle dance’ yani kıvır kıvır dans denir. Bir arı, yeni keşfettiği bir nektar kaynağının yerini, uzaklığını ve yönünü, kolonisindeki diğer arılara sadece vücudunu titreterek anlatabilir.
Biyoçeşitliliğin önemi
Toprakta yaşayan bir bakteri, arılar, rengarenk bitkiler... Her biri bizim ne yediğimizi, nasıl beslendiğimizi etkiliyor. Yapılan güncel araştırmalara göre, çeşitli bitki türlerinin bir arada yetiştiği tarım alanları tozlayıcı böcek sayısını ve türünü artırıyor. Bu da daha sağlıklı ürün, daha verimli toprak ve daha güçlü bir ekosistem anlamına geliyor. Bu nedenle 22 Mayıs Biyolojik Çeşitlilik Günü, doğadaki her canlının bir zincirin parçası olduğunu hatırlatmak için oldukça kıymetli.
Peki ya beslenme?
Biyoçeşitlilik azaldıkça, soframıza gelen gıdaların çeşitliliği de azalıyor. Tek tip beslenmenin mikrobiyota dengesizlikleri, besin ögesi eksiklikleri ve hatta artan gıda intoleranslarıyla ilişkilendirildiğini hatırlatmakta fayda var. Bunu bir de besin değeri boyutunda inceleyelim. Arıların tozladığı sebze meyveler, daha yüksek oranda antioksidan, polifenol ve vitamin içerebiliyor. Bir çatal salatada, bir kaşık balda ya da bir elma ısırığında bile doğanın izleri olduğunu hatırlayın. Bu yüzden gıda seçimlerimiz sadece kişisel değil, aynı zamanda ekolojik bir sorumluluk.
Doğaya dost sofra için beş adım
1- Mevsiminde, yerel ve çeşitli ürünler tercih edin.
2- Organik ya da arı dostu tarım sertifikalı ürünlere yönelin.
3- Market alışverişinizde de, tercih edeceğiniz balda da küçük üreticiyi ve doğal üretimi destekleyin.
4- Bahçenizde ya da balkonunuzda polinatör dostu çiçekler yetiştirebilirsiniz.
5- Tek tip değil, renkli ve bitki bazlı tabaklar oluşturun.