Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Taliban’ın Afganistan’da hakimiyet sağlamasının ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının ülkeden çekilip çekilmeyeceği tartışmasına ilişkin Milliyet yazarı Tunca Bengi’ye geçen cumartesi, “Tehdit, risk görürsek, 24 saatte çekiliriz” demişti. Önceki akşam bakanlıktan yapılan “Çeşitli temaslar, mevcut durum ve şartlar değerlendirilerek TSK unsurlarının tahliyesine başlanmıştır” açıklamasından yaklaşık 17 saat sonra Kabil’den havalanan ilk uçak Ankara’ya indi.
Tahliye uçakları yakında bekledi
Havalimanının işletilmesine ilişkin hem Taliban, hem de ülkedeki diğer gruplarla ağırlıklı olarak istihbarat üzerinden görüşmelerin sürdüğü bilinirken yapılan tahliye açıklaması bazıları tarafından ‘sürpriz’ olarak değerlendildi. Taliban’ın 31 Ağustos’a kadar süre tanıdığı hatırlatılarak neden tahliyenin bu tarihten önce başladığı sorusuna güvenlik kaynakları, “Mehmetçiğin riske atılmaması konusunda her türlü hazırlık
30 yıldır Afganistan’ı izleyen ve çalışan bir Türk yetkiliye göre, “önyargılı, manipülatif ve tartışmalı argümanlardan uzak durarak” Afganistan’daki yeni durum ve gelişmeler sessizce ve tüm yönleriyle yeni baştan okunmalı, çalışılmalı ve partiler üstü milli politika oluşturulmalı.
Taliban’ın Kabil’e girişiyle dünya öyle görüntülere tanık oldu ki, hazmetmek zaman alacak... Taliban’ın ikinci ‘yeni’ dönemine dair hararetli tartışmada, Türkiye de kendi payına düşeni yaşıyor. Lakin hemen her konuda olduğu gibi, iki uç noktada durularak, siyah ve beyaz karşıtlığında sürüyor tartışma. Oysa pıtrak otu gibi yine ortalıkta beliriveren “her konunun uzmanlarının” ve zıtlığa dayanması zorunlu görülen iç politik çekişme anlayışının aksine, her cenahta itidale ihtiyaç var.
30 yıldır Afganistan’ı izleyen ve çalışan bir Türk yetkiliye göre, “önyargılı, manipülatif ve tartışmalı argümanlardan uzak durarak” Afganistan’daki yeni durum ve
Anadolu toprakları yüzlerce yıl boyunca yüzbinlerce, hatta milyonlarca kişiye sığınak oldu. Çerkesler, Abhazlar, Tatarlar ata yurtlarından sürüldüklerinde, binebilen gemi ile olmadı at sırtında ya da yaya bu güvenilir topraklara ulaşmaya çalıştı. Yollardaki kayıpları nedeniyle Çerkeslerin ağızlarına yıllarca balık alamadıkları anlatılır. O kadar acılarla kavuşulmuştur buralara...
Mübadeleyi yaşadı aynı topraklar. 80’lerde Bulgaristan’daki asimilasyon ve baskıya karşı kapılarını açan da Türkiye’ydi. Dedeleri, nineleri Makedonya’dan, eski Yugoslavya’dan ya da Balkanların başkaca yerlerinden göçenlerin
bir kısmı bugün TBMM’de siyaset yapıyor.
Saddam’ın Halepçe mezaliminden kucaklarında bebekleriyle kaçarak ve Körfez Savaşı sonrası arkalarına bakmaksızın gelenlerin görüntüleri için biraz Youtube belgeseli taranabilir.
Afganistan’ın işgali sırasında Afganistan Türklerinin getirilerek Türkiye’nin dört bir yanına yerleştirilmesini sağlayan darbeci general Kenan Evren’di. Şanlıurfa
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, afetlerin ardından sahadaki destek sürecini Milliyet’e anlattı: Bakanlığa bağlı 915 psikososyal destek personeli (kırmızı yelekliler), 6 bin 285 hanede 16 binden fazla kişiye ulaştı
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, afetin etkilerini ortadan kaldırmak için saha çalışması yapan psiko - sosyal destek gruplarını Milliyet’e anlattı. Kırmızı yelekleriyle sahada her yaştan afetzedeye ulaşarak ihtiyaç analizlerini yapmaya çalışan ekipler için Bakan Yanık, “Afetten sonra insanların omzuna konan el; nasılsın diye soran ses, ihtiyacını karşılayan komşuyuz; psikosoyal ekiplerimiz o el, o ses, o komşu aslında” dedi. Bakan Yanık, sahada an itibarıyla 915 psiko -sosyal destek personelinin olduğunu ve şimdiye kadar 6285 hanede 16 bin 680 kişiye ulaştığını belirtti.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, afetle neredeyse eş zamanlı olarak sahaya çıkan ‘kırmızı yeleklileri’ ve afetzedelere destek sürecini Milliyet Ankara Temsilcisi Didem Özel Tümer’e anlattı.
İhtiyaç analizi yapıyor
Yangın, sel, depremin hemen ardından
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un da aralarında bulunduğu kalabalık bir heyet, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 47’nci yılı ve 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı için bugün ve yarın KKTC’de olacak. Cuma günü, “gerek Ada’ya gerekse tüm dünyaya dünya barışının tesisi için mesajlarımız olacak” ve “Kuzey Kıbrıs’a müjdesini orada parlamentoda vermek istiyoruz” sözleriyle Erdoğan, deyim yerindeyse son haftalarda ilmek ilmek işlediği bir strateji ile “Kıbrıs” meselesiyle ilgilenen tüm devletlerin dikkatini taçlandırdı. Şüphesiz bilinçli olarak bunu yaptı.
Kıbrıs sorununun çözümü ve ona bağlı olarak Doğu Akdeniz’de gerilimin azaltılması ve hem KKTC’nin hem de Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunması iç içe geçmiş konular silsilesi. Bu ziyarete ilişkin öncelikle, Erdoğan’ın bir kaç hafta önce AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in kendisinden KKTC
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iki buçuk yıl aradan sonra gittiği Diyarbakır’da vereceği mesajlar merakla bekleniyordu. Elbette bunun nedeni AK Parti’nin Kürt seçmenle ilişkisindeki mesafenin hendek / çukur olayları, çözüm sürecinin sona ermesi, kayyum atamaları gibi nedenlerle açılmış olmasıydı. Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı yardımcısı, 9 bakan, iki genel başkan vekili, genel başkan yardımcıları ve bölge milletvekilleriyle adeta çıkartma yaptığı Diyarbakır’da verdiği mesajları şöyle özetlemek mümkün:
Cumhurbaşkanı, “Çözüm sürecini her türlü riski göze alarak başlatmıştık” ama “neler yaşadığımızın şahidi sizlersiniz”, “çözüm sürecini sonlandıran biz olmadık çünkü çözüm sürecini bunların kötü niyeti, art niyeti gizli gündemleri sonlandırdı” dedi.
‘Hesap sormayacak mıyız?’
HDP ile PKK’yı aynı kefede tutan Erdoğan, CHP ve İYİ Parti’nin de onlarla birlikte yürüdüğünü burada
Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, insani yardıma muhtaç 4 milyon insanın, “Kapı kapandı, bizi rejime teslim ettiler” düşüncesine kapılabileceğini vurgularken gönüllü geri dönüşün de sekteye uğrama ihtimali olduğunu kaydetti.
DİDEM ÖZEL TÜMER Ankara
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) Suriye’ye uluslararası insani yardım güzergahındaki tek kapı olarak kalan Cilvegözü Sınır Kapısı’nın kapanmasını tartışırken, Türkiye’nin bölgedeki insani yardım operasyonlarının yürütücüsü Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, gelinen kritik eşiği Milliyet’e değerlendirdi.
Kınık’ın mesajları özetle şöyle:
HAYATLARINI SÜRDÜREMEZLER: Burada 4 milyon insan var. O 4 milyon insan, ‘burası açık kalsın’ diyor; bir el kalkıyor ve kapatılmasını istiyor. Bu, adaletsizliği gösteriyor. BM aracılığı ile ilettiğimiz 40 bin, bizim ise 25 bin civarında tırımız içeri girdi. Kızılay’ın 3 bin personeli var orada. Hastaneler, mülteci kampları, yetimhaneler işletiyoruz, her yıl içeri sadece
HDP, hakkında açılan kapatma davasına yönelik sadece Anayasa Mahkemesi süreci değil, davanın aleyhine sonuçlanması durumuna karşı yapılabilecekleri de içeren bir çalışma yürütüyor. Hazırlıklar için bir hukuk komisyonu oluşturuldu ama başka istişare süreçleri de işletiliyor. Eş Genel Başkan Mithat Sancar, 25 Haziran’da Tunceli’de Alevi kuruluşları ve kanaat önderleriyle buluşmasında bunu, “Bizim bundan sonra kapatma davasına da, dava ola ki aleyhimize sonuçlanırsa, sonrasına da karar verirken temel şiarımız istişaredir, müzakeredir, toplumun demokrasi güçleri dediğimiz bütün çevreleriyle diyalogdur. Bizim yolumuzu biz değil siz belirleyeceksiniz” diyerek anlattı. Tunceli, HDP’nin bu çerçevede planladığı buluşmaların ilkiydi.
Ardından 28 Haziran’da İstanbul’da parti dışı hukukçuların, derneklerin, uzmanların katıldığı bir toplantı yapıldı. Sancar bir gün sonraki TBMM grup toplantısında bu kez davada savunmayı sadece HDP avukatlarının yapmayacağını vurgulayarak şunları söyledi:
“Bizim işimiz