Türk futbolu Avrupa’da kulüpler düzeyinde “duraklama” değil, hızlı bir şekilde “gerileme” dönemine girdi.
Son yıllarda yaşanan hayal kırıklıkları nasıl telafi edilir diye elde kalem-kağıt hesap yaparken, Beşiktaş, Alanyaspor ve son olarak Galatasaray’ın başarısızlıkları sinir bozucu bir noktaya getirdi bizi.
Başakşehir, Şampiyonlar Ligi’nde en zor rakiplerle eşleşti. Yoluna devam edebilmesi mucizelere bağlı. Avrupa Ligi’ndeki temsilcimiz Sivasspor’un şansı olabilir.
Artık her şey, onların elde edeceği sonuçlara bağlı. Ülke puanlaması açısından tarihin en kötü pozisyonuna doğru sürükleniyoruz.
Peki neden?
Tehlike “kapıdayım” diye bas bas bağırıyordu zaten.
Kulüpler batma noktasına bugün gelmedi ki.
Geçen haftaki net galibiyete karşın, Trabzonspor’un takım olma yolunda epey çalışması ve skorun kimseyi aldatmaması gerektiğini dile getirmiştik.
Kabul, yeni oluşumlar, yeni bir sistem ve ülkemize ilk kez gelen oyuncuların uyum süreci. Kolay değil. İstenen düzeye gelebilmek için sabır ve zaman şart.
Eddie Newton’un kafasındaki planı anlamaya çalışıyorum. Hücum yönü kuvvetli bir ekip isterken, geçen yıl yapılan hataları önlemek adına takım savunmasına önem veren bir kadro düşlüyor belli ki. Tabii onun istediklerini kavrayabilecek ve karşılığını verebilecek bir futbolcu topluluğuna ihtiyaç var. Yetenek kadar zeka da önemli. Hadi bu da oldu, iki yönlü oynamayı hedefleyen bir takım sağlam bir kondisyona sahip olmalı. Fiziken hazır değilseniz, ki henüz sezon başındayız, beklenmedik kayıplar yaşayabilirsiniz.
Gaziantepspor deplasmanında bordo-mavililerin geçen sezonki ofansif etkinliğinden eser yoktu. Beni tatmin etmedi. Ben önemli değilim. Maça Nwakaema, Ekuban, Afobe ve Abdülkadir Ömür gibi üçüncü bölgede
Öncelikle şunun altını çizmem gerek. Kimse pandemi öncesi zirveyi zorlayan Trabzonspor’un kısa sürede geri dönmesini beklemesin. Dün akşamki skora bakıp bordo-mavili ekibin iyi yolda olduğunu söylemek zor. Bir defa; takımın yarısı değişmiş. Yenilerin uyum süreci, teknik direktör Newton’un kafasındaki sistemin oturması, oyuncuların birbirlerini tanıması zaman ve sabır gerektirecek. Bu süreçte her sonuç normal sayılmalı. Önemli olan, gerçek kimliğine kavuşup, öz güvenini kazanıncaya kadar hasarı en aza indirgemek. Coşkulu, tempolu oyun sonrasında gelecektir. Çünkü adınız Trabzonspor. Bu formanın ağırlığını herkes bilecek.
Malatyaspor geçen sezondan farksız. Kusura bakmasınlar, kötü bir takım. Kısa sürede toparlanamaz ise aynı sıkıntıları yaşar. Böyle bir rakip karşısında Trabzonspor’un kazanması doğaldı. İlk 20 dakika son derece sıkıcı, temposuz ve pozisyonsuz geçti. Sağ kanatta genç Serkan’ın müthiş gayreti ve hücuma katkısı, ortada Baker’in liderliği, Nwakaeme’nin alışılmışın dışında dolaşarak
Gazeteci habercidir. Haber, duyum değildir. En az iki kaynaktan doğrulanmış ve mümkünse belgelendirilmiş bilginin paylaşımıdır.
Yorumculuk mu? Galiba bu ülkede her konuda ve alanda sıfatı, niteliği, yeterliliği ne olursa olsun, yapılabilecek en kolay meslek haline geldi. Hani derler ya “ağzı olan konuşuyor”, aynen öyle.
Onu da geçtim. Yorum bilgi, deneyim, birikim, öngörü gerektirir. Objektif ve inandırıcı olmanız şarttır.
Futboldan söz ediyorum. Her televizyon kanalının birer tane takım yorumcusu var. Tarafsız olmaları mümkün değil. Çünkü işlevleri, geçmişte giydikleri formanın renklerini savunmak. Hitap ettikleri camiaları mutlu etmek. Bunun için federasyona da, hakemlere de saldırmak serbest. En kolay yöntem bu.
Kolay maç olmayacağı kesindi. Lige kötü başlamak herkese stres yükler. Performansları etkiler, beklentileri karşılamaktan uzaklaştırır.
Yeni bir takım oluşturmaya çalışıyorsunuz ve yarışmacı apoletiniz varsa, camia sabırsız, hoş görüsüz olabilir. Aslında her ekip böyle bir yapılanma içinde. Önemli olan süreci en az hasarla atlatmak.
Lakin hemen altını çizeyim, son 25 dakikayı on kişi oynayan bir rakip karşısında çözüm üretmek, saha içinde hamle yapmak teknik adamın becerisidir, görevidir.
Eddie Newton’ı iki maçla eleştirmek haksızlıktır. Beklenmedik sakatlıklar ve takımın iskeletini oluşturan futbolcuların gidişi sonrası yeni isimlerin uyumu kolay değil. Planlar daha ilk günden bozulmuş.
Ama gördüğümü söylemeliyim. Dünkü maç Newton’ın da kariyerinin tartışmaya açılabileceği bir sınavdı. İngiliz teknik adamın üçlü savunma ve beşli orta saha anlayışı, Trabzonspor’un alışık olmadığı bir sistem. Nitekim bu denemenin mevcut kadro yapısı ile verim sağlaması zor.
Denizlispor daha ilk yarıda
Sırf eleştirmiş olmak için yapılan yorumlar, bazen insaf sınırlarını zorluyor.
Örneğin Alexander Sörloth’un Alman ekibi Leipzig’e transferi.
Kimilerine göre “sudan ucuza” gitti. Trabzonspor Başkanı ile yönetimi yanlış strateji izledi ve Norveçli golcü değerinin altında bir fiyata Almanya’nın yolunu tuttu.
Hesap kitap işi başkan Ahmet Ağaoğlu ve arkadaşlarını ilgilendirir. Gerçekten bir kayıp söz konusu ise kulübün mali genel kurulunda hesabını verirler.
İkinci bakış açısı şu; Sörloth, Trabzon’da kalmak istemedi ve tercihini yaptı. Zorla takımda tutamazdınız. Şimdi Avrupa’nın en önemli liglerinden birinde oynayacak. Üstelik Türkiye’de kazandığından çok fazlasına. Siz olsa idiniz ne yapardınız?
Kontratın detaylarını yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Trabzonspor’un eli hiç de sanıldığı gibi güçlü değilmiş. Plan, iki yıl sonunda Norveçli golcüyü 20 milyon euroya satmaktı. Tabii eski kulübüne ödenecek 6 milyon euroyu da unutmayalım.
Leipzig belli ki dersini iyi çalışmış.
Gönül isterdi ki, sezonun ilk haftasında oynanan bu dev maça her iki takım da eksiklerini tamamlamış, sorunlarından arınmış bir şekilde çıksın ve o çok özlediğimiz futbola gözlerimizin pası silinerek geri dönelim.
Trabzonspor adına sıkıntılı bir başlangıç gibi düşünüyordum, nitekim öyle de oldu. Hazırlık dönemindeki sakatlıklara, geçen sezonun gol kralı Sörloth’un yarattığı kriz eklenince, Eddie Newton’un da tercih anlamında işi zorlaştı. Yedek kulübesi bile amatör takım gibiydi.
İstatistiklerde önde olmak her zaman skora yansımıyor. Trabzonspor’un ilk yarıda topa ezici biçimde sahip olması ve daha fazla pas yapması gibi.
Bu bölümde rakip kalelere isabetli tek şut atıldı. Onda da savunmacı Hüseyin’in müdahalesi olmasa, Uğurcan’ın çıkaracağı bir top idi. Boyd’un da hakkını verelim, doğru açıyı buldu, vurdu. O temas, gole harika dememize engel değildi.
Şu tespiti yapmakta yarar var. Novak, Sosa ve Sörloth gibi üç kilit oyuncudan yoksun Trabzonspor’un geçen sezonki ritmini
Sezon başladı. Hayırlı olsun. Kavgasız, gürültüsüz bitsin.
Serdar Tatlı başkanlığındaki Merkez Hakem Kurulu da herkesi şaşırtan bir başlangıç yaptı, gelenekleri yıktı. Bazılarını da ters köşeye attı.
Göreve yeni gelmiş bir MHK’den ne bekler insanlar?
İlk hafta maçlarına, - kulakları çınlasın Aziz Yıldırım’ın söylemi ile - “kaşarlanmış” hakemler ile başlar! Kendilerini düşünerek işi garantiye almak ister.
Tatlı ve kurmayları tersini yaptı. Daha yolun başında risk aldı ve genç isimleri önemli maçlara atadı.
Soruyorum; kaç kişi tanır Yasin Kol’u veya Burak Şeker’i?..
Ya da Trabzonspor- Beşiktaş maçı gibi çok önemli bir müsabakayı Ali Şansalan’ın yöneteceği kimin aklına gelirdi? Bir FİFA kokartı gerekirdi değil mi?