24. haftaya dek ligin deplasmanda kazanamayan iki takımından biriydi Trabzonspor. Daha önce yazdım; bunun fobiyle filan ilgisi olamaz. Trabzonspor gibi üst düzey bir takım rakip saha maçlarına “kazanamayacağız” psikolojisi ile çıkamaz. Futbolda kadere kim rıza gösterir.
Gerçek şudur; özgüvenini yitirdi, ligin yarısı geçmesine karşın takım kimliğini bulamadı isen, içeride de dışarıda da üzülmeyi kabul edeceksin. Hocası da futbolcusu da bu gerçeği sindirecek!
Dün akşam Beşiktaş karşısında çoğu zaman mahkum, bazen gücünü hissettiren, kalesinde çok pozisyon veren, ender de olsa yakaladığı fırsatları değerlendirmeye çalışan bir Trabzonspor vardı.
Maçın her iki bölümünde müthiş baskı gördü Karadeniz ekibi. Direnme gücü yoktu. Çok pas hatası yaptı, hücuma çıkarken kaptırdığı her top tehlikeye dönüştü. Henüz 3. dakikada Rafa Silva’nın vuruşunda kaleci Uğurcan inanılmaz bir refleks gösterdi.
Futbol hata oyunudur. Nitekim o golü kaçıran Silva
Türk futbolunda krizin, çirkinliğin, adaletsizliğin tavan yaptığı, medya ayağında ise büyük bir “yozlaşmanın” yaşandığı süreçten geçiyoruz.
Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Futbolun her paydaşı sorumlu bu tablodan. Kaostan beslenen ve çıkar elde etmeye çalışan grupların ittifakı korkunç boyutlarda. Etik değerler ve meslek ahlakı ayaklar altında.
İyi polisle kötüsünü ayırt etmek artık güç, dolayısıyla filmin sonunu kestirmek de öyle.
Peki; futbola ait değerlerimiz bataklığın içinde çırpınırken hiç mi iyi, hiç mi bizi umutlandıracak şeyler yaşamıyoruz?
Yaşıyoruz, lakin kafasını kaldırıp görmek isteyen yok. Veya işlerine gelmiyor.
Ülke futbolunda altyapı denince akla gelen kulüp sayısı sınırlı. Bursaspor, Gençlerbirliği, Trabzonspor, bu kulvara havlu atan Altınordu ve bir zamanlar Beşiktaş. İlaveler ile iki elin parmaklarını geçmez.
Milyonlarca futbolseverden kaçının radarına takıldı bilmiyorum ama, Trabzonspor U19 takımı çarşamba günü UEFA Gençlik liginin en iddialı ekiplerinden
Yarıda kalan Galatasaray-Adana Demirspor maçına verdiği penaltı kararıyla damga vuran hakem Oğuzhan Çakır ile TFF Riva yerleşkesindeki VAR odasında görev yapan Jakop Alexandren Sundberg arasında arasındaki kısa süreli diyalog ortaya çıktı. Karşılaşmanın 11. dakikasında, sarı-kırmızılı oyuncu Mertens’in ceza alanı içinde yerde kalmasını penaltı olarak değerlendiren FIFA kokartlı hakemin atıştan hemen önce Danimarkalı Sundberg ile yaptığı konuşmada, “Pozisyonda bir şey var mı?” diye sorduğu, VAR hakeminin ise, “Bekle, şimdi inceliyorum” dedikten sonra, “Beyaz formalı savunma oyuncusu, rakibin geçiş yoluna ayağını koyuyor ve engelliyor. Kararını destekliyorum” şeklinde konuştuğu öğrenildi.
Hakem otoriteleri Adana Demirspor’un sahadan çekilmesine yol açan penaltı kararına VAR müdahalesiyle ilgili farklı görüşleri savundu. Bir bölümü, “VAR niçin var? Aldatmaya yönelik bu tip hataların önüne geçmek için” derken, diğerleri IFAB’ın VAR protokolüne atıfta bulunarak, “VAR hakeminin
Galatasaraylı Abdülkerim Bardakçı, Gaziantep maçında, “bilinçli kart gördüğü” gerekçesiyle Disiplin Kurulu’na sevk edilmişti.
Profesyonel Futbol Disiplin Talimatı’nın 37. maddesi “Müteakip müsabakalardaki ceza durumunu düşünerek bilinçli olarak sarı veya kırmızı kart gören futbolculara 2 müsabakadan men cezası verilir” diyor.
Futbolumuzda ender rastlanan bir olaydı. Ve birileri bu eylemin Abdülkerim’in kart cezalarını temizleyerek ligin 25. haftasında oynananacak Galatasaray- Fenerbahçe derbisi hazırlık yaptığını öne sürdü. Bazı yorumcular da ateşi körükledi.
Önce şunu soralım; Abdülkerim’in “bilinçli kart gördüğüne” kim karar verdi?
Aralarında FIFA kokartı da takmış eski hakemlere sordum; “Böyle bir rapor yazma yetkiniz var mı?”
Hepsinin yanıtı, “Kanaate dayanarak görüş bildiremeyiz” oldu.
Devam edelim, maçın gözlemci ve temsilcilerinin de bu konuda rapor yazma yetkisi yokmuş. Yani onların da işi değil!
Bu sezon taraftarın ve bazı yorumcuların diline doladığı “Trabzonspor deplasmanda maç kazanamıyor” söylemi var.
Rakamlara bakarsanız öyle. Dünkü Kayserispor maçına kadar dokuz sınavın beşinde yenilmiş, dördünde berabere kalmış. Hikaye devam etti.
Futbolu korku, fobi ve olumsuz alışkanlıklar üzerinden değerlendirmek doğru değil. O vakit kendi sahasında kaybettiklerine ne kulp takacağız?
Sezona kötü başlayan ve farklı futbol felsesine sahip iki teknik direktör ile çalışmak zorunda kalan bordo-mavili oyuncular, bocalama ve güvensizlik süreci yaşamayı sürdürüyor. İşler kötü giderken toparlanmak demek, peşi sıra alınan iki galibiyetin getirdiği moral dışında ne anlam taşıyabilir ki?
Sonuçlarda süreklilik olacak da, oyuncular için geçerli değil mi bu öğreti?
20 dakikadaki üç pozisyonun tümü ev sahibi ekibe aitti. Direk şansı, Uğurcan’ın müthiş kurtarışı ve Savic’in kritik müdahaleleri olmasa; devamında kaptan kalesine duvar örmese ne olacaktı?
Transfer tahtası kapanan ve
Yabancı Video Asistan Hakemliği (VAR) uygulamasının henüz ikinci haftası sonunda kulüpler ve teknik direktörler homurdanmaya başladı.
Seslerini şimdilik yükseltemiyorlar, çünkü “yabancı damatlar” onların talebiydi.
Çok net; ilerleyen haftalarda ortalık toz duman olunca, geçmişteki şikayetleri ve isyanlarını dinlemeye devam edeceğiz.
18 Temmuz 2024 tarihinde TFF kürsüsünden delegelere iddialı sözler verip tutamayanların, kulüplere yaranmak için başvurdukları yöntemin mağdurları ise bizim yerli VAR’lar elbette.
KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ!
Hafta başında ülke olarak tarifsiz bir acı yaşadık.
Bolu Kartalkaya’ya sömestre tatili için kayak yapmaya giden çocuklar, gençler ve aileleri yüzyılın en trajik yangınında yaşamlarını yitirdi.
Canımızı yakan diğer konu ise, toplum olarak bizi biz yapan değerlerden uzaklaşıp facia üzerinden ayrışmamız oldu.
Yaşamımıza girdiği günden beri sosyal medyanın duygudan ve maneviyattan yoksun, tamamen görgüsüzlük ve maddiyat üzerine kurulu düzenine hizmet eden trol zihniyeti; felakete neden olan sorumluluların tespiti aşamasında basiretsiz ve insafsız iddialarla 78 canımıza saygısızlık etmeyi becerdi.
Küle dönen otelin yanı başındaki tesislerde, insanların hiçbir şey yaşanmamış gibi kaymaya devam etmeleri de vicdanları sızlattı.
Futbol camiasından ise iki örnek kazındı zihnime;
İlki Beşiktaş Kaptanı Mert Günok’un Athletic Bilbao galibiyetinden sonra takımı üçlü çektirmek için tribünlere çağıran taraftara, “Bugün yumruk yok. Ole yok. Sevinç yok. Tamam mı? Sadece alkış var” diyerek uyarması ve Bolu faciasında
Sezonun ilk haftasına dönelim. Trabzonspor deplasmanda Sivasspor ile berabere kalmış, tribünler “istifa” sesleriyle Abdullah Avcı’nın idam fermanını hazırlamış, başkan Ertuğrul Doğan gönül bağı olduğunu dile getirdiği hocasıyla yollarını ayırmak zorunda kalmıştı.
Niye hatırlattım? Çünkü o radikal kararla Trabzonspor’da yaşanan hayal kırıklığının taşları döşendi. Sezon başı yapılan planlar çöpe, Avcı evine gitti.
***
Ve bordo-mavili ekip yine bir Sivasspor maçıyla hayata döndü. Ligde ilk defa iki maçı peşi sıra kazandı. Sadece puanları mı? Öz güvenini, takım ruhunu, taraftarın gönlünü de geri aldı. Lakin şunun altını çizmem gerek; Antalyaspor’un ardından dün akşam da Sivasspor gibi sıkıntılı süreçlerden geçen rakiplerle oynaması avantaj oldu.
Şenol Güneş bu sezon Ozan Tufan’ı üç farklı yerde görevlendirdi. Sağ bek, ortanın göbeği ve forvet arkası. Ozan güçlü fiziğine rağmen rakiple boğuşmayı sevmeyen bir karakter. Dün gördük ki en verimli olacağı yer on numara