İnternetteki haberin başlığı şuydu: “İşte Gülben Ergen’in bittiği an... Dehşet görüntüler!”
“Hayırdır” demeye kalmadı, işin aslı anlaşıldı.
Gülben oğluyla tatile gitmiş. Magazincilere yakalanmış.
Onlar da acımamış, “Fazla kilolarıyla dikkati çekti. Selülitli vücudunu gizleyemedi” klişesini yapıştırmış.
“Dehşet görüntüleri” böylece ortaya çıkmış...
Gülben çok haklı bir tepki gösterdi:
“Ne selülitmiş; yıllardır haber değerini yitirmedi” dedi.
O bedenle 3 evlat dünyaya getirdiğini hatırlattı.
Kadın bedeninin bu denli acımasızca teşhirini, kadına şiddetin bir parçası olarak gördüğünü söyledi.
* * *
Gülben Ergen’in “Çocuklar Gülsün Diye” başlattığı okul yaptırma kampanyası sürecinde bürokrasiyle yaşadığı sorunları, okullara destek bulabilmek için nasıl çırpındığını biliyorum. O süreçte basından pek az ilgi görebilmişti.
Okul yaparken göremediği ilgiyi, tatil yaparken görmesinde, inşa edilen okullarının teşhir edilen selülitleri kadar ilgi çekmemesinde bir sorun yok mu sizce?
Cengiz Semercioğlu, “Dünyanın her yerinde yapılır bu tür haberler... Ünlü olmanın bedeli bu” diye savundu haberi...
Oysa Cengiz geçen yaz Zuhal Olcay için yapılan hakaretamiz selülit haberinde “Magazin gazeteciliğinden utandım” diyerek cesur bir çıkış yapmıştı.
Şimdi, “Habere değil, aşağılamaya karşıyım” diyor.
Birkaç noktada itirazımı dillendireceğim.
* * *
Bu tür haberlerde basit bir ölçütüm var:
“Popüler sanatçılar kadar kamuya mal olmuş Başbakan’ı, etkili bir bakanı veya eşlerini, patronumuzu ya da karısını gizlice selülitli veya göbekli görüntüleyip aynı üslupla ‘İşte bittiği an’ filan diye basabiliyor muyuz?”
Cevap “Hayır”sa, bütün bastığımız fotoğraflar çifte standart ürünüdür. Ahlaken sorunludur.
* * *
İkincisi:
Batı’da bu konularla “bulvar gazeteleri” ilgilenir. Selülitle ilgilenmeyenler, ciddi haber alabilecekleri gazeteleri okur.
Bizde bu ayrım büyük ölçüde ortadan kalktı. Birkaç gazete hariç hemen hemen “selülitsiz basın” kalmadı. Dolayısıyla “İlgilenmiyorsan başka gazete al” denebilecek zemin daraldı.
* * *
Üçüncüsü:
“Tüm dünyada var bu haberler”; doğru...
Ama iyi mi?
Bunu sorgulamayacak mıyız?
“Dünyada var” diye, üç doğum geçirmiş bir kadının bedenini magazin malzemesi yapma hoyratlığına karşı çıkmayacak mıyız?
Bir kısım estetisyenin, diyetisyenin, magazincinin, güzellik uzmanının, modacının bir ağızdan “mükemmel vücut, küçük popo, dik göğüs, baklava karın” diye şablon dayatmasının, buna uymayanların aşağılanmasının, çocukların okul çağında sıfır beden yarışına atılmasının, şişmana düşmanlığın ırkçılık boyutuna varmasının, balıketi vücutluların bile her yaz arifesi “Nasıl görüneceğim” bunalımına sokulmasının, “mazruf” zerrece önemsenmezken “zarf”ın bu kadar kutsanmasının medeniyete getirisini götürüsünü hesaplamayacak mıyız?
Kürtaj savunusunda “Beden benim” diye yürüyen kadınlar yakında selülitlerini göstere göstere “Bedenimi seviyorum” diye ayaklanırsa ve en önde Gülben, “Kadınlar gülsün diye” pankartı taşırsa hiç şaşmayalım.