Dergicilikle ilgisi olmayanların bile adını bildiği, dünyaca ünlü sayılı yayın yönetmeni var: Anna Wintour, Tina Brown ve Graydon Carter gibi…
Vanity Fair’in 25 yıllık efsane yayın yönetmeni Graydon Carter, neye elini atsa yıldız yapabiliyor. Bkz: Ortak olduğu iki restoran, Waverly Inn ve bir süre önce kapatma kararı aldığı Monkey Bar.
Carter, Waverly Inn adlı restoran-bara ilk ortak olduğu zaman buraya rezervasyon yaptırmak bile büyük olaydı. Tanıdık olmadan rezervasyon da yapılamıyordu. Restoranın telefonu bile yoktu! Daha sonra “opentable.com”dan yapılabilir hâle geldi ama o da ancak çok erken ya da çok geç saatlerde yemek yemeyi kabul ederseniz. “Artık restoranlarda iyi yemek sunmak değil, olağanüstü yemek sunmak gerekiyor” diyordu Carter.
Eylül 2017’de Vanity Fair’de bayrak değişimi yaşandı. Graydon Carter’ın Vanity Fair’deki yayın yönetmeni görevini bırakacağını açıklaması büyük şaşkınlık yarattı. Tıpkı “Şeytan Prada Giyer”e konu olan Anna Wintour’un Vogue ile özdeşleşmesi gibi Graydon Carter da Vanity Fair ile özdeşleşmişti. Caitlyn Jenner kapağından Annie Leibovitz imzalı kapaklarına unutulmaz işlere imza attı. En son ise Patrick Demarchelier imzalı fotoşopsuz, Meghan Markle’lı ekim kapağıyla da çok ses getirdi.
Teşekkürün önemi
Graydon Carter, New York’ta sadece dergicilikte değil, yeme-içme hayatında da önemli bir figürdü. Carter’ın bundan sonraki adımı da kendisinden boşalan koltuğa kimin geleceği de merak ediliyordu. Carter, bir süre tatil yaptıktan sonra Air Mail adlı bir içerik platformu yarattı, aslında online dergi yapmaya devam etti. Daha sonra ise Electragram ile karşımıza çıktı. Aslında işin en ilginci, 25 yıllık Vanity Fair yayın yönetmenliği boyunca her ay tüm reklamverenlere, yazarlara, fotoğrafçılara ve illüstratörlere el yazısıyla birer teşekkür mektubu yazmış. Daha sonra Air Mail’i kurduğunda da bu geleneğini devam ettirmiş.
“Her hafta en az 100 kişiye teşekkür yazıyorum. Bir muhabir için editöründen teşekkür almanın önemini anlıyorum, bir reklamverenin de aynı şekilde hoşuna gidiyor bu kişisel notlar. Sırf bu yüzden Air Mail’i kurarken dünyanın en lüks birkaç markasını aramam yetti, onlara yeni kurduğum platformu anlatmamla beni hemen desteklediler, çünkü tam 25 yıl her ay ben onlara teşekkür ettim” diyordu.
Güçlü bir buluşma alanıydı
Şimdi ise Graydon Carter dergilerin altın çağında yaşadıklarını, anılarını kaleme aldı: “İşler İyiyken: Dergilerin Son Altın Çağında Bir Editörün Maceraları.” Üstelik bu anı kitabını hayalet yazar James Fox ile birlikte yazdı. 20. yüzyıl boyunca New York dergileri sadece okurlar için değil aynı zamanda gazeteciler, sanatçılar, fotoğrafçılar ve yazarlar için de güçlü bir buluşma alanıydı. Genç çalışanlar için dergiler, hem ofis içinde hem de ofis dışında destek sağlayan, hayat veren kurumlardı. The New Yorker’ın editörüyken yazarlarla çalışırken nakit akışlarında yardımcı olmak için bir “vadesiz kredi” sistemi kurdu. Condé Nast’ın başkanı S. I. Newhouse, Carter’ın uluslararası bir başarı yarattığını gördü ve Carter’ı evine davet etti ve ona sahibi olduğu iki dergiden birinin editörlüğünü teklif etti: Vanity Fair veya The New Yorker.
“Kaybetme lüksüm yoktu”
Carter, başlangıç maaşının 600 bin dolar, yani bugün yaklaşık 1.4 milyon dolar olarak belirlendiği ikinci seçeneği seçti. Dergiyi yeni bir yola dönüştürmek için 18 aylık bir plan hazırladı. Ancak son anda o zamanlar Vanity Fair’in editörü olan Tina Brown’un The New Yorker’ı devralması gerektiğine karar verdiler ve Vanity Fair’i pek de istemeyen Carter’a bıraktılar. Hiçbir uyarı veya plan olmaksızın, sayfa başına yaklaşık yüz bin dolarlık reklam ile ayda en az 120 editoryal sayfayı doldurmak zorundaydı. Her gün sabah 5.30’da ofise gidiyordu. “Sürekli işimi kaybedeceğimden endişeleniyordum, ABD’de çalışan bir Kanadalı olarak işimi kaybetme lüksüm yoktu” diye anlatıyor kitabında. “Benim felsefem her zaman şuydu: Yeteneğe önem verirseniz daha iyi işler elde edersiniz” diye devam ediyor. O zaman Vanity Fair’in bütçesi sonsuzdu ve bir Time editörünün bile yüzünü kızartabilecek avantajları vardı.
Yazar Vicky Ward, 2015’te Carter’ı Jeffrey Epstein’ın 2003 Vanity Fair profilini hazırlarken, içeriden birinin sadakati nedeniyle Epstein’ın korkunç cinsel istismarına ilişkin bilgileri gizlemekten suçladı. Carter kitabında Ward hakkında güzel bir şey söylemiyor tabii. Anlattığına göre, yazı basılmak üzereyken son dakikada Epstein aleyhine iddialarda bulunarak, yetersiz destekle bunların basılmasını zorlamaya çalışmış. Hatta Carter, Ward’ın bir kaynağının daha sonra kendisine bir durdurma ve vazgeçme mektubu gönderdiğini belirtiyor. Ancak hatırlatalım, Epstein tutuklandığında Carter Vanity Fair’den ayrılmıştı.
Trump’tan Anna Wintour’a tanıdık isimler
Dergicilikteki ilk değişikliğin 2008’de, yayıncıları zora sokan ekonomik durgunluk sırasında gerçekleştiğini açıklıyor. Carter, Vanity Fair’de geçirdiği 25 yılın ardından 2017’de istifa etmeye karar verdi. Şimdi son kitabıyla dergiciliğin altın çağının sonunu heyecanla anlatıyor. ABD Başkanı Donald Trump’tan Vogue’un efsane yayın yönetmeni Anna Wintour’a birçok tanıdık isim hakkında da görüşlerini paylaşıyor.
Okumakta fayda var.