Derbilerin havası da, suyu da farklı oluyor, heyacan bir tık yukarı çıkıyor. Bu tip derbilerde skor tabelası üzerine öngörüde bulunmak için falcı olmak gerekiyor.
Baskıyı yaparsanız, rakibinizi sahasından çıkarmazsınız, golü de bulursunuz. Gelin görün ki, bu oyunda evdeki hesap çarşıya pek uymaz!
Şöyle Galatasaray - Beşiktaş derbisinin ilk yarısını gelin bir kantara koyalım hep beraber, adına yakışır bir derbi oldu mu sizce?
Galatasaray baskılı başladı, Beşiktaş ise oyunu kontrol edip, rakibini yorma hesapları içindeydi, ne var ki bunun çok uzağındaydı! Kartal’da aksayan dişlilerin fazlalığı da bunda en büyük faktördü. Örneğin Rosier, geçmişini mumla aratıyor, sakatlandı çıktı. Souza’nın varlığı - yokluğu tarşılır. Kaldı ki Kartal’ın sol kanatta bir uçağı var, Nkoudou, onu da iyi kullanamadılar maalesef!
Sahaya şöyle baktığımız zaman, boy avantajı Beşiktaş’tan yanaydı... Nitekim bu farkını ilk yarıda bir kez kullanabildi, Saiss’in indirdiği topu Cenk Tosun golle taçlandırdı. Icardi’nin bazukasından gelen
Beşiktaş’la ikinci kez yolları kesişen Şenol Güneş’i iyi tanırım. Gerek vücut dilini, gerekse kullandığı cümleleri iyi okumak gerekir.
En büyük özelliklerinden biri, açık konuşmasıdır, çekinceleri yoktur, ama kırıp, dökmez, ağacı da kökünden sökmez. Sorumluluk alır, özeleştiri yapar, kamuoyunun merak ettiği soruları üstü kapalı da olsa yanıtlar.
Neticede bu oyunun içinde yoğrulmuş, sorunları ivedilikle masaya yatırır, teşhisi koyar, reçeteyi de yazar. Başka bir deyişle bu kulvarın doktorudur. Bilgi, birikimi üst seviyededir. ‘Pes etmek’ onun lugatında yoktur, mücadeleyi sever, doğruyu bulana kadar çabalar.
Tabi ki hiç kimse dört dörtlük değildir, zaman zaman ağır eleştirilere tepkisini ortaya koyarken, öfkelendiğine de çok tanıklık ettim. İşin özeti eleştiriye açıktır, ancak kırmızı çizgileri vardır Şenol hocamızın haksızlığa bir milim tahammülü yoktur, kalbinden geçenleri de sakınmadan diline yansıtır.
Geçen hafta henüz ortada imza falan yok, aradım sohbet ettik...
Beni bilen, bilir, oldum olası, hep yerli teknik adamları savundum, bu düşüncemde yıllardır bir milim sapma olmadı, olmaz da. Valerien Ismael ile yolların ayrılmasından sonra gündeme birçok yerli aday geldi, yönetim Şenol Güneş’i tercih etti, bence hiç sakıncası yok, yerinde bir karar. Neticede Güneş hem yerli, hem de Kartal’da iki kez şampiyonluk yaşadı, artı tribünlerde de kredisi var, yetmez mi?
Güneş hocamız tecrübeli, bilgi birikimi yüksek, ne var ki işinin kolay olmadığını düşünüyorum. Niye mi? Kartal’ı yarı yolda aldı, takımı bu zorlu zirve yarışında tutmak için elinin altındakilerle yetinecek. Gerek sisteme, gerekse oyun şablonuna bazı dokunuşlar yapacağını dün gördük... Örneğin genelde tek forvetle oynayan Kartal’ı ikiliye döndürdü, Weghorst’un yanına Cenk Tosun’u monte etti. Beşiktaş’ın geçmiş maçlarda, çok basit ve kolay goller yediğini biliyoruz, birçoğu bireysel hatalardan geldi. Güneş hoca bu kronikleşmiş rahatsızlığa mutlaka bir reçete yazacaktır, orayı da
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Sabri Çelik geçtiğimiz günlerde hakemler ve VAR’dan memnun olduğunu açıkladı. Yapma, etme başkan, nereyi tutsan dökülüyor. Hafta olmasın ki hakem ve VAR maçın önüne geçmesin, medyada manşetlere taşınmasın!
Haa bulunduğun makam gereği, hakemleri korumak zorundasın, ancak öyle hatalar yapıyorlar ki, korunacak tarafları kalmadı, bardak artık taştı, sabırlar da öyle! Ali Palabıyık, yıllardır FIFA kokartı takıyor, kaldı ki Avrupa’da başarılı maçlar yönettiğini de görüyoruz, biliyoruz. Avrupa’da yönettiği maçlarla UEFA Hakem Komitesi Başkanı Roberto Rosetti’nin beğenisini kazanan Ali Palabıyık iç hatlarda kokartına yakışmayan düdükler çalıyor. Hangisini saysak, Rizespor-Galatasaray maçı, hani 10 dakika uzatılan karşılaşma, günlerce tartışılmadı mı?
Hiçbir kuruma, hiç kimseye ne art niyetliyim, ne de yargılıyım, artı hiç kimsenin ekmeğiyle, aşıyla uğraşmak gibi bir takıntımız da yok. Ancak görüyoruz ki Ali Palabıyık, yine bir Galatasaray maçında verdiği
Beşiktaş’ın lig maçlarını Gelibolu’da olmam sebebiyle evde eşimle birlikte izliyorum. Kendisi bazen çok güzel yorumlar yapıyor, farklı pencereden bakıyor.
Bu kez hadi bir değişiklik olsun dedim ve ortamı değiştirdim. Gelibolu’daki Beşiktaş’lı dostların yanına gittim. Hakan, İbrahim, İsmail, Ahmet ve dernek başkanının eşi Aslı, hepsi de Beşiktaş sevdalısı... Onların konuşmalarına kulak verdim, acaba Kartal’ın oyununa nasıl yaklaşıyorlar, merak ettim.
Fanatik olduklarını biliyorum, ancak ilk yarı süresince oldukça sessizdiler, şaşırdım! Sanırım Beşiktaş’ın Hatayspor’u rahatlıkla yeneceklerini düşünüyorlardı.
Nitekim, henüz kronometre 31. saniyeyi gösterdiği anda Weghorst’un klas vuruşuyla birlikte attığı golle ayağa kalktılar, o sessizlik bir anda ortadan kalktı. Tabi ki bu golde asisti yapan Muleka kadar, Salih Uçan’ın katkısını unutursak ayıp ederiz.
Tek farklı önde olmanın ne kadar riskli olduğunu biliyoruz, onlar da farkındaydılar, ikiyi hatta üçü beklediler. Nitekim 11. dakikada orta hakem Weghorst’un cezaalanı içinde
Hiç kimse, branşı ne olursa olsun, “Bindiği dalı kesmez.” Hele hele futbolda bu deyim çok geçerlidir, her zaman da kullanırız.Tabi ki sözüm, Beşiktaş’ın hocası Valerian İsmael için de geçerlidir. Kaldı ki futbol göreceli bir oyundur, herkes farklı pencereden bakabilir, yorumlar yapabilir, kimsenin kızmaya hakkı yoktur. Ancak, eleştirirken, gerçekleri bir kenara iter, ağacı da kökünden sökmeye kalkışırsak, işte bu olmaz. Bu eleştiri değil, yan yollara sapmaktır, art niyettir bence!
BASKI ALTINDA
Görüyoruz ki, Valerian Ismael, yazılı, görsel ve sosyal medyada adeta yaylım ateşi altında... Her maça baskı altında çıkıyor. Neticede insanız, etten-kemikten oluşuyoruz, duygularımız var, etkilenmemek mümkün değil. Demem o ki, Valerian Ismael’in her maçta konumu sorgulanıyor. Hadi bu bir tarafa, Trabzonspor maçında taraftarların ‘istifa’ tepkisini anlamak da zorlanıyorum.
Sakın yanlış anlaşılmasın, kişisel olarak Ismael’in avukatı değilim. Kaldı ki zaman zaman bende eleştiriyorum. Ancak bir gazeteci olarak, “onu
Futbol adına çok keyifli bir ilk yarı izledik dersek abartmış olmayız. Temposu yüksek, mücadele derseniz harika... Baskı, pres ve goller, yani her şey var.
Hesapta olmayanlar, yani iş kazaları... Larsen kendi kalesine golü atıyor, Masuaku, Gomez’e asist yapıyor! Eee futbolun içinde bunlar da var. Bu tip sakarlıklar, oyuna başka güzellikler katıyor, heyecanı bir tık daha yukarı çıkarıyor.
Bu yarıda atılan üç golü kantara çıkaralım. Gomez, Trabzonspor’un ileri uçtaki golcüsü, yani onu yalnız bırakmayacaksınız, radarınızda olacak! Beni asıl şaşırtan, Saiss’in yerine on birde sahaya çıkan Montero tercihidir. Montero, yanılmıyorsam Alanya maçında 45 dakika oynadı. Peki Valerian Ismael, elinin altında Welinton varken, niye o arkadaş? Kaldı ki Welinton, boylu - poslu, artı, fiziğini de çok iyi kullanıyor. Gördük ki, Gomez hava toplarında oldukça etkili... Attığı ilk golde bunu gördük. Gerek Tayyip Talha, gerekse Montero onu kontrol etmekte sıkıntı çektiler.
Trabzonspor, Beşiktaş dersini iyi çalışmış. Nitekim savunmayı sağlam
Bir atasözümüz var, günlük yaşamımızda sıkça kullanırız: “Kaçan balık büyük olur”... Bu atasözü şu sıralarda her maçta kritik goller atan Michy Batshuayi’ye ‘cuk’ diye oturuyor Filmi başa saralım, bilindiği gibi Batshuayi Beşiktaş’ta kiralık idi. Kartal’da 42 maçta 14 gol, 5 asist yapan, ancak en basit golleri kaçıran Batshuayi’ye tribünlerin malum tepkileri hala hafızalarda kazılı!
Batshuayi’nin perde arkasında ayrılık gerekçelerini hatırlatmakta yarar var. Çünkü, Kartal sevdalıları, Batshuayi golleri arttıkça hayıflanıyor, biraz da kıskanıyorlar! Öyle ki bazıları, “Keşke kalsaydı” diye iç geçiriyorlar, bu konuşmaları kulaklarımla duyuyorum!
Batshuayi’nin ayrılışı Weghorst ile bağlantılıdır, nedeni de yönetim onun yerine gol yollarında etkili bir isim peşindeydi. Nitekim uzun arayışlar ve pazarlıklar sonunda Weghorst’un özellikle eşinin ikna olmasından sonra tecrübeli golcünün transferi gerçekleşti ve Batshuayi ile yollar ayrıldı.
Valla,