Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Demokratik eylemlerde ya da izinli-izinsiz gösteri ve yürüyüşlerde, etkinlik ve anmalarda sahada her zaman iki
görevli var:
Polisler ve muhabirler...
Biri kamunun güvenliğini sağlamak için, diğeri kamuoyunu bilgilendirmek için...
İkisi de en zor şartlar da görevini yapmaya çalışır.
Peki ne oluyor da; muhabirler her defasında polis şiddetiyle karşı karşıya kalabiliyor...
Son on yılın “Bir Mayıs” arşivini taradım...
Neredeyse her yıl 1 Mayıs’ta çalıştığı kurum tarafından görevlendirilen birçok muhabir; polisler tarafından tekmelenmiş, tokatlanmış, gözünden, başından, sırtından yaralanmış, ellerinden fotoğraf makineleri alınmış, saçlarından çekilmiş, itilmiş kakılmış...
1 Mayıs 2007’de sarı basın kartını göstermesine karşın çevik kuvvetin gaz, cop ve tekme darbeleriyle yaralanan gazeteci Alper Turgut bu muameleye sessiz kalmıyor. İçişleri Bakanlığı aleyhine dava açıyor ve kazanıyor.
Davanın gerekçesini hem yıllardır sahada görev yapması engellenen muhabir arkadaşlarıma hem de onların görev yapmasını engelleyen bazı emniyet mensuplarına hatırlatmak isterim.
Yargı kararında aynen şöyle diyor:
“Kolluk görevini yürütmekle görevli personelin, görevini yerine getirmek amacıyla zor şartlar altında mücadele eden gazetecilere yardımcı olması gerekirken, onların haber alma hakkını engelleyecek şekilde davranmasının kabul edilebilir hiçbir yanı bulunmamaktadır. Kolluk personeli gazetecilerin haber hakkını sağlayacak tüm imkânları sağlamakla görevlidir.
Zira vatandaşların en iyi doğru ve sağlıklı şekilde haber alma imkânından yararlanması ancak bu şekilde mümkündür.”
Davaya bakan mahkeme aynı zamanda İçişleri Bakanlığı’nın da personel seçimi ve yetiştirilmesi konusunda gerekli yükümlülükleri yerine getirmeyerek hizmet kusuru işlediğine hükmediyor.
TGC’nin kartını tanımamak
Peki bu kararların hiç mi hükmü yok?
Öyle olmalı...
Bu yıl yine sahada görevli gazeteciler, ne yazık ki, 1 Mayıs İşçi ve Emek Bayramı izlerken yine hedef seçildi. Sarı basın kartı taşımayan, kurum tanıtım kartını gösteren gazetecilere Taksim’e giriş izni verilmedi.
Yayın organlarının künyesinde yer alan yayın yönetmeni, sorumlu yazı işleri müdürleri ve haber müdürlerinden birinin imzasıyla, kişiye özel hazırlanan fotoğraflı 486 kart hazırlandı. Kartlar medya kuruluşlarının TGC’ye bildirdikleri kişilere imza karşılığı teslim edildi ancak bu da işe yaramadı. Çünkü emniyet listeyi istedi, cemiyet haklı olarak vermedi ve bu kartlar da geçersiz sayıldı... Sahada görev yapan meslektaşlarımız yine plastik mermiyle yaralandı, sözlü tacize uğradı, darp edildi.
Bu tutum sadece İstanbul ya da 1 Mayıs’ta yasaklı bölge ilan edilen Taksim’de görevini yapmaya çalışan muhabirlerle de ilgili değil... Türkiye genelinde muhabirler polisin sert tutumuyla karşı karşıya kaldı...
Küfür ve yumruk her yerde
Aksaray Hükümet Meydanı...
HDP’liler 1 Mayıs’ı kutlarken, polis çeşitli uyarılarda bulunarak önlem almaya, alanda görevli basın mensupları da görüntü almaya çalışıyor... Emniyet Müdür Yardımcısı Ömer Parıltı... Sakin adımlarla yürüyerek, o esnada görevini yapan Doğan Haber Ajansı muhabiri Hasan Bölükbaş’ın kulağına eğilerek bir şeyler söyledikten sonra yumruk atıyor. Aksaray İl Emniyet Müdürlüğü bu olay nedeniyle açıklama yapıyor: Tedbirlerde görevli bir rütbeli personel ile basın mensupları arasında tartışma çıkmış,
yaşanan sürtüşme nedeniyle görevli personel hakkında gerekli idari soruşturma başlatılmıştır.”
Görüntüler öyle demiyor. Görevini yapan bir muhabire bir polisin gidip durduk yere attığı bir yumruk var...
Etik dediğimiz şey yazılı kurallardan ibaret değildir. Emniyet’in de kendi içerisinde bir sorgulama yapması gerektiğine inanıyorum.
Ama biz de yapmalıyız. Gazetecilik mesleği elbette zordur. Ama hepimiz biliyoruz ki bu zorluk sadece sürekli haber peşinde koşmak değildir. Görevini yapan bir meslektaşınıza yumruk atılmasına izin verirseniz, o yumruk yarın size de gelebilir... Dolayısıyla meslek etiği haberi izlerken, sahada görev yapması engellenen meslektaşlarımıza göstereceğiniz dayanışma ruhunu da sizin önünüze bir görev gibi koyar, vicdanınızla hasbıhal halinde olmanızı da gerekli kılar...