Türkiye Otizm Meclisi’ne göre, otizmle ilgili sorunlar, Otizm Eylem Planı ve TBMM’nin ilgili komisyonunun raporunda açıkça tespit edilmesine rağmen hâlâ çözüme kavuşturulamadı. Verimli bir iş birliğini gerçekleştirmek neden mümkün olmuyor
Okullar açıldı ama çocuklarını hâlâ kayıt ettiremeyen aileler var. Çünkü o çocuklar otizmli. Tam da bu nedenle bu özel çocukların eğitim hakkı yine yok sayıldı. Kreşlere, okullara kabul edilmediler. Aileler sosyal medyadan çocuklarının uğradığı bu ayrımcılığı dile getirse de seslerini duyan yok. Öğrenci ve öğretmenlerin durumu, pandemi sürecinde çocukların nasıl bir eğitimden geçeceği ya da nasıl korunacaklarına ilişkin her türlü açıklamayı kamuoyuna yapan eğitim kurumları ve idareciler otizmli çocukları unuttu.
Okulların açılışını manşetlerinden gören çoğu medya kuruluşu da 118 sivil toplum örgütünün yer aldığı Türkiye Otizm Meclisi’nin, “Eğitim her çocuğun hakkıdır” açıklamasına yer vermedi. Oysa açıklama gerek anayasa gerek tüm ulusal ve uluslararası düzenlemelere göre her çocuğun eğitim hakkından ayrımcılığa uğramadan, gerekli tüm koşulların eksiksiz sağlanarak eşitlikçi biçimde faydalanma hakkına sahip olduğunu hatırlatıyor. Yasalarla desteklenmesine rağmen otizmli çocukların temel sorunlarının sürdüğünün de altını çizerek...
Otizm üzerine yıllarca yazılıp çizildiği halde soruna çözüm üretilememesi, bugün istatistiklere göre her 58 çocuktan birinin otizmli doğduğu gerçeğini değiştirmiyor. Üstelik eğitimle bu çocukların yaklaşık yüzde 50’sinde otizmin belirtilerinin kontrol altına alınabildiği, gelişim sağlayabildikleri, bazı otizmli çocukların ergenlik çağında diğer arkadaşlarından farkının kalmayacağı bilindiği halde çözüm üretilmiyor.
Bürokrasinin otizmle sınavı
Sorun sadece okulların bu çocukları kabul edip etmemesiyle de bitmiyor. Rehabilitasyon merkezleri üzerinden verilen eğitim saatlerinin yetersizliği, kaynaştırma hakkının ihlali, özel eğitim mezunları yerine kısa dönem kurs almış eğitimcilerin atanması, özel eğitim için materyallerin gerek nitelik gerekse nicelik olarak eksikliği, Rehberlik Araştırma Merkezlerinin tüm bu sorunlara çözüm geliştirememesi, servis konularının sürekli sorun olmaya devam etmesi gibi yığınla sorunu peş peşe sıralamak mümkün.
Türkiye Otizm Meclisi’ne göre, otizmle ilgili sorunlar, Otizm Eylem Planı ve TBMM’nin ilgili komisyonunun raporunda açıkça tespit edilmesine rağmen hâlâ çözüme kavuşturulamadı. Peki, ne yapmak gerekiyor? Bu sorunların varlığını kabul etmek ve nasıl çözülebileceğine dair verimli bir iş birliğini gerçekleştirmek neden mümkün olmuyor?
Sorun şu ki, ülkemizde hâlâ otizmi bir hastalık olarak gören, otizmli çocukları okullarına almak istemeyen okul idarecileri ve veliler var. Sadece kâğıt üzerinde çözüm üreten siyasiler var. Bu yüzden hâlâ otizmli çocuklar okullara kabul edilmiyor, kabul edilse de ayrımcılığa uğruyor. Milli Eğitim, eğitim bekleyen 350 binin üzerinde otizmli çocuk gerçeğiyle yüzleşmek zorunda.
Müdürü koru öğrenciyi yok say
Bürokrasi eğitimdeki sorunları çözmek, bu çocuklara sahip çıkmak, onlara bir gelecek inşa etmek yerine “eğitimci” sıfatına sahip olamayacak zihniyetlere sahip çıkıyor. Örnek çok: Son örnek, bir okul müdürünün sosyal medya hesabından kadınlara “it” sıfatını yakıştırması. Sosyal medyada tepkilere neden olunca müdürü görevinden alıyormuş gibi yapıp üç ay sonra tekrar bir okula müdür yardımcısı olarak atanmasını başka nasıl açıklayabiliriz?
Eğitim kurumları, son derece düzeysiz, ahlaki olarak sorunlu paylaşımlarda bulunan bu tür “eğitimcilere” kol kanat germek için gösterdiği çabayı, eğitimin bizzat kendisi için kullanma ihtiyacını neden duymaz?
Medya olarak bizim de sorumluluklarımız var. Biz eğitim, sağlık gibi toplumsal sorunları haberleştirirken o sorunun içinde var olan dramatik insan hikâyelerine odaklanıyoruz. Otizmli bir çocuğun okulda uğradığı ayrımcılığı yazmak gibi... Bu elbette önemli, ama binlerce çocuğu ilgilendiren bu soruna dair ilgili kurumları uyarmak ve o kurumlara soru sormak daha da önemlidir. Şimdi soralım: Otizmli çocuklar unutuldu mu? Unutulmadıysa onlar için ne yaptınız?