Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye ordusunun ‘Cumhuriyet Muhafızları İlk Kadın Komando Birliği’nin üyeleri Fransız haber ajansı AFP’ye konuşunca, haber Milliyet’in birinci sayfasında “Beşar Esad’ın Ölüm Melekleri” başlığıyla yer aldı. Haberde 800 kadından oluşan birlikte, Rus yapımı tüfekleri eşliğinde açıklamalarda bulunan Suriyeli kadınlarla konuşulmuş.
AFP’nin haberine göre “çocukça bir gülüşe sahip” bir savaşçı rekorunun günde 11 kişiyi öldürmek olduğunu söylüyor. Genelde günde 3-4 kişiyi öldürüyorum, ancak birini kaçırırsam ağlıyorum” diyor. Çoğunun yaşı çok küçük olan keskin nişancılardan bir başkası ise rekorunun yedi olduğunu aktarıyor. 21 yaşındaki Zeynep ise diğer arkadaşlarının aksine daha büyük bir silah olan B-10 tüfeğini seçmesinin sebebini, “Keskin nişancılar tek seferde birini öldürüyor. Ancak B-10 ile bir evi vurduğumda herkesin öldüğünden emin oluyorum” diyerek açıklıyor .
Çelişkilere vurgu
Okurlarımızın habere eleştirisi genel olarak öldürmenin normalleştirilmesi üzerine. Okurumuz Melahat Koçkara “... Savaş haberi bile olsa insanların öldürülmesini meşrulaştırmanız normal mi?” diye soruyor. Bir başka eleştiri ise öldüremediği zaman ağladığını söyleyen bir kadın askeri, muhabirin ‘çocukça bir gülüşe sahip’ diyerek tanımlamasına. Söz konusu ifadelerle savaşın kadınlar üzerinden magazinleştirildiği düşünülüyor.
Hemen belirteyim; AFP muhabiri aslında burada öldüremediğinde ‘ağlayan’ ama anlatırken ‘çocukça gülümseyen’ bir askerin paradoksal yani çelişkili bir durumuna vurgu yapıyor ve haberimizde de bu vurgu tırnak içerisinde verilmiştir.
Hatırlarsanız Felluce’de bir Amerikan askerinin Iraklı direnişçiyi camide yaralı durumdayken küfrederek öldürmesini gösteren haber, o dönemde sadece savaşın insanlık trajedisini sergilenmesi açısından değil, savaş muhabirliğinin ne olduğunu da tartışmaya açmıştı.
Bir savaşta niçin öldürüldüğünü bilmeyen bir sivilin trajedisi ile niçin öldürdüğünü bilmeyen bir askerin trajedisi aynı mıdır?
Tırnak ve ünlem
Bir savaşı sadece görünürdeki etkileriyle ölçemeyiz. Travmatik ve psikolojik hasar etkilenenlerde diğer insanlara, gruplara ya da ülkelere karşı şiddet gösterme olasılığının artmasının uzun vadeli sonuçlarıyla da ilgilenmeyi gerektirir.
Bir dönem Le Monde Diplomatique’in genel yönetmeni Ignacio Ramonet’nin dediği gibi; “Dünyada savaşlar aşırı derecede medyatikleşti, büyük politik promosyonlara dönüştüğü’ içindir ki bu sorunun yanıtını vermek kolay değil. Ancak bu tartışmaları savaş ve barış gazeteciliği üzerinden değerlendirebiliriz.
Milliyet’in birinci sayfadan gördüğü AFP’nin eleştiriye konu olan haberinde sıfır şiddet var. Ama aslında ürkütücü inanılmaz bir savaş gerçeği de var. O halde şunu sorabiliriz? Acaba okurun gözünde haberi sorunlu hale getiren öldüreni ‘ölüm meleği’ olarak tanımlamak olabilir mi? Olmaması gerekir. Çünkü ifade ünlem içerisinde verilmiş. Hatta o ünlemin de parantez içerisinde verilmesi daha da yerinde olurdu.
Okurlarımızın da artık şunu bilmesi gerekir bir ifadeye vurgu yapmak, anlamından ve bağlamından koparmak istediğimizde tırnak içinde ya da bir ünlemle anlatırsınız. Bu haberde yapılan budur. Çünkü biliyoruz ki bir savaşın gerekçesi ne olursa olsun ölen ve öldürenin psikolojisini anlatan en iyi bir kelimeyi bulamazsanız okurların gözünde o haberin ruhunu da yakalayamazsınız.
Atölye çalışması
Bunlar bugün için bile tartışmalı konular. İletişim Ağı BİANET tam da bu nedenlerle bugün birçok gazetenin Ombudsman ve editörleriyle barış gazeteciliği üzerine atölye çalışması gerçekleşecek... Bu terimi ilk kullanan Profesör Johan Galtung’un gazeteciliğin içine barış katmanın yollarını ararken sözünü ettiği barış odaklı, gerçek odaklı, halk odaklı, çözüm odaklı bir gazetecilik yapıp yapmadığımızı anlamak için.
Bunları ne kadar yapıp yapmadığımızı birkaç örnek üzerinden yorumlamak elbette mümkün değil ama biliyorum ki; çözüm odaklı olmak; her iki tarafın da sesini duyurmaya çalışmak, propagandanın dışında kalmak bir gazetecinin görevi. Dünyanın her yerinde savaşlar var ve biz bir barış kültürü yaratmak için, anlaşmazlığı şiddetsiz bir şekilde ele alıp çözecek araçları güçlendirmek için neler yapıldığını ve ne yapılması gerektiğini sorgulamak zorundayız...