Türkiye’de organ ve doku nakli bekleyen binlerce hasta var. Organ nakli dışında tedavisi mümkün olmayan çok sayıda hastalık var. Buna rağmen organ bağışı artış gösterse de son derece yetersiz. Düşünün ki; 60 binden fazla insan böbrek yetmezliğiyle mücadele ediyor ama bu hastaların sadece 3 binine nakil yapılabilmiş.
Peki, organ bağışı sadece devletin sağlık politikalarıyla geliştirilebilecek bir konu mudur? Bu güne kadar kaç gazete organ bağışının önemini manşetine, kaç köşe yazarı köşesine taşıdı? Bağış kampanyalarını, bağış yapan insanların hikâyelerini kaleme aldı?
Okurlar gündemi her gün siyasetin belirlemesine tepkili. Sağlığını kaybetmiş, canı burnunda bir toplumda binlerce insan umuda yatmış, ‘hayat bağışlayacak’ insanları bekliyor.
Türkiye Organ Nakli Vakfı’nın koordinatörlüğünde düzenlenen uluslararası üçüncü medya çalıştayı önceki gün bu konuda basına büyük sorumluluk düştüğünü hatırlattı. Ancak birkaç gazete dışında Milliyet’te dâhil söz konusu toplantıyı kamuoyuyla paylaşmadı. Dolayısıyla hatırlatmak istiyorum:
Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen akademisyen ve gazetecilerle Harbiye Hilton’da bir araya geldik. Moderatörlüğünü üstlendiğim, organ bağışı konusunda medyanın rolü konulu toplantının konuşmacıları arasında bulunan CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Boratav’ın sunumu; sadece muhabirlerin değil, yazı işleri ve köşe yazarlarının da dikkatine değecek öneme sahipti.
Sosyal sorumluluk kampanyası olarak organ bağışı gibi başarılı projelere imza atan ve bu alanda verdiği eğitimler ile kuruluşların fark yaratmasını sağlayan Boratav’a göre; Türkiye’de iyi çalışan bir sistem var. Bunun her aşamasında ne yapıldığı basın mensupları bilmeli, Acı çeken birine ‘organ bağışında bulunur musunuz?’ demek elbette çok zor. Sonu iyi biten öyküleri anlatmalı. Onlara, bu tip örneklerle bunun yapılabildiğini ve sonucunun iyi olduğunu göstermek gerekiyor.
Sonuç olarak; Organ bağışı ile ilgili haberlerde dil çok önemli. Örneğin ‘organ’ kelimesini kullanmanız gerekmiyor. Bu kelimeyi hiç kullanmadan da bağış kampanyaları düzenlenebilir, haber yapılabilir. Ya da ‘yaşam destek ünitesine bağlı’ ifadesi yerine ‘Hasta mekanik ventilasyonla yaşıyor’ denilebilir. İkincisi söz konusu bağış adaletli mi? Bağış yapacak kişinin kafasında soru işareti yaratmayan bir sistem mevcut mu? Yani gerçekten öncelikli ihtiyacı olana mı yoksa ayrıcalıklı, zenginlere mi gidecek? Üçüncüsü bağışı yapacak olan ailelerin trajedisini dikkate alınıyor mu? Dördüncüsü; organ bağışı koordinatörlerinin rolünün iyi tanımlanması gerekiyor. Beşincisi; Bir şehir efsanesi haline gelmiş organ mafyası haberleri birçok dizi ve çizgi filme de konu olmakta. Buralarda yanlış bilgi ve izlenime aracı olmamaya çok dikkat etmek hatta bunlarla mücadele etmek gerekiyor...
BİR GÖZALTI VE HABER DİLİ
Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesinin HSYK Genel Kurulu’na verdiği yetki uyarınca, 543 hâkim ve savcı meslekten ihraç edildi. Bu doğrultuda tutuklama ve gözaltılar da halen devam ediyor. HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur hakkında gözaltı kararı çıkınca Milliyet “Yargının kara kutusu kaçarken enselendi” başlığıyla habere yer verdi.
Haberde ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: “FETÖ’cü darbecilerle birlikte hareket eden eski HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, hakkında gözaltı kararı olduğunu duyunca Kartal’daki lüks rezidans dairesinden bir başkasına ait araçla kaçmak istedi. Ancak, HSKY’nın gizli gücü Okur’un hevesi kursağında kaldı. Okur, kovalamaca sonucu Kocaeli il sınırında yakalanarak gözaltına alındı”
Okur’un avukatı İhsan Metin Erdoğan, “Darbecilerle birlikte hareket eden”, “yargının kara kutusu” gibi ifadelere itiraz ediyor. Müvekkilinin kaçmadığını açıkça beyan etmiyor ama arama sırasında tutanakta imzasının bulunduğunu belirtiyor ve söz konusu haberle müvekkilinin lekelenmeme ve adil yargılama hakkının zedelendiğini belirtiyor.
Bir gazeteci ne hâkim ne de savcıdır. Henüz yargı aşamasında olan bir konu kesin ifadeler kullanılarak haberleştirilemez, iddia olarak verilir. ‘Hevesi kursağında kaldı’ şeklinde yorum içeren ifadeler de bir gazetecinin tarafsızlığını gölgeleyecek türden bir haberciliktir. Unutmayalım ki; bu aralar siyasetçilerin sıklıkla telaffuz ettiği ‘at izi it izine karıştı’ denilen günlerden geçiyoruz. Gazetecilere asıl şimdi görev düşüyor.