Dürüstlük, gazetecilik mesleğindeki vebayla ya da sorunlarla savaşmanın önemli yollarından biri değil midir?
Camus’nün “Veba” romanının başkişisi Dr. Rieux ile gazeteci Rambert arasında geçen bir diyalog vardır. Yaşanan korkunç salgının adını koyan ve her şeye rağmen işini en iyi şekilde yapmaya çalışan Dr. Rieux, sevmeyi seçtiği için kahraman rolü oynamak istemeyen Rambert’e, kendi yaptıklarında kahramanlık diye bir şeyin söz konusu olmadığını söyler. Söz konusu olan “dürüstlük”tür ve doktor şöyle der: “Bu gülünç gelebilecek bir düşünce, ama vebayla savaşmanın tek yolu dürüstlük.”
Bunun üzerine gazeteci Rambert, ciddi bir tavırla “Nedir dürüstlük?” diye sorar. Dr. Rieux, şu yanıtı verir: “Bunun genelde ne olduğunu bilmiyorum. Ama benim durumumda, mesleğimi yapmaktır.”
İnsan olmanın gereği
Dürüstlük ve dolayısıyla insanın mesleğini yapması, sevgiye engel olmadığı gibi bir kahramanlık da değildir. Gazetecilik mesleğindeki vebayla ya da sorunlarla savaşmanın önemli yollarından biri de dürüstlüktür. Yani kişi olarak gazeteci, mesleğini, işini yürütürken dürüstlükten sapmamalıdır. Tıpkı Dr. Rieux gibi, içinde bulunduğu koşullarda yapması gereken ya da yapabileceği neyse o yönde davranmalıdır. Dr. Rieux da elinden geldiğince işini yerine getirmiştir: Bu korkunç hastalığın adını koymuş, ilgili resmî makamları hastalığın veba olduğuna inandırmış, işini en iyi şekilde yapmaya gayret etmiş… (…) Gazeteci de işi aracılığıyla bir yandan kamuyu, yakın ve uzak çevresinde olup bitenlerden haberdar ederken bir yandan da resmî makamları, iktidarı, siyasileri uyanık tutmaya, “veba”ya karşı uyarmaya çalışması gereken kişilerden biridir. Dolayısıyla gazetecinin, işini böyle bir sorumluluk bilinciyle yapması ve çevresindekileri de yeryüzündeki kötülüklerle, haksızlıklarla mücadele etmeye çağırması, insan olmanın gereklerini yerine getirmesi gerektiği söylenebilir.
Etik bilgi yoksunluğu
Elif Şahin Hamidi, akademik alanda gazeteciliğin etik kuralları ve insan hakları üzerine çeşitli çalışmalarıyla tanınan Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde görevini sürdüren bir meslektaşım. Türkiye’de felsefenin en önemli ismi olan Prof. Dr. İoanna Kuçuradi danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez de yazan Hamidi, akademisyen bir gözle meslek etiğinin sınırlarını anlatırken yukarıda, Fransız yazar ve felsefeci Albert Camus’nün “Veba” kitabında yer alan örneklemlerle muazzam
bir yazı kaleme aldı. Geçmişten bugüne gazetecilikte yaşanan sorunlarda ve bu sorunların çözümünde kişi olarak gazetecinin rolünü sorgulayan bir yazı. Hamidi, gazetecilik mesleğinin karşılaştığı sorunların temelinde, gazetecinin etik bilgiden yoksun olmasının yattığını düşünüyor.
Gazetecinin ilk işi
Hamidi’ye göre; etiğin ne olduğunu açıklayabilmek için, bu kavramın ahlak ile farkını bilmek gerekir. Aslında bunlar ayrı kavramlar. Felsefenin bir alanı olarak “etik” ise ahlak/ahlaklılık değildir. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu belirlemez, insanlara ne yapmaları gerektiğini söylemez. Etik, “değer” ve “değerler” konusunda bilgi verir. Örneğin, “yalan söylemek kötüdür” normuna bakarsak, acaba her tek durumda değer koruyabilen bir norm mudur? Acaba bazen yalan söyleyerek değer korumak, değerli ya da etik bir eylemde bulunmak mümkün olabilir mi?
Her bir insan gibi gazetecinin de “ilk işi” insan olmak, insanın değerini ve değerlerini koruyacak bir kişi olmaya çalışmak ve kendisini insandan sorumlu duymaktır. İkincil işi ise “işini iyi yapmak”tır.
Medyanın hafızası
Biliyoruz ki, müzelerin tarihte çok önemli bir işlevi var. Size tarihinizi hatırlatır. Kültürel değerlerinizin ne olduğunu, o değerlerin geleceğe taşınmasında nasıl bir rol oynadığını… Mesela Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Müzesi’ni hiç gezdiniz mi?
Türkiye’deki ilk basım olayı olarak bilinen 1729’da İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaayı müzede görebilirsiniz. Matbaanın maketi ve bastığı örneklerin dışında, taşbaskı, düz baskı makinesi, rotatif, giyotin ve çeşitli dönemleri yansıtan baskı makinelerini de görmeniz mümkün. Türk gazetecilik tarihinin başlangıcı olan 1828 tarihli “Vekâyi-i Mısriyye” gazetesi ile basın tarihinin ilk basamaklarını anlatan belgeleri, gazeteleri, II. Meşrutiyet ile gerçekleşen basın patlamasını, Latin harflerine geçiş ve günümüze kadarki süreci içeren belgeleri, fotoğrafları da…
Kütüphane de gazeteciler tarafından bağışlanmış 30 bin kitap, 1923’ten bu yana basılı, gazete ve dergilerin koleksiyonları da bulunuyor. Osmanlıca gazete ve dergi örnekleri de kütüphane koleksiyonunda yer alıyor. Türkiye medya tarihine adını yazdırmış basına emeği geçmiş kişilerin anı eşyası, fotoğrafları, yağlı boya tablolarının da yer aldığı müzede geçen hafta, kuruluşunun 33’üncü yılı dolayısıyla bir koleksiyon sergisi daha düzenlendi.
Sergide, 39 sanatçının Basın Müzesi’ne bağışladığı, yağlıboya, suluboya, kuru boya, kara kalem resim, ebru, minyatür ve hat sanatından oluşan 53 eser ilgiyle izleniyor.