Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Üç meslek örgütü, dünya genelinde işlenen gazeteci cinayetlerinin çoğunun aydınlatılmaması, faillerinin cezasız kalmasına dikkatleri çekmek amacıyla davaları Lahey’e götürdü. İlgili ülke hükümetlerine gazetecilerin gelecekte daha iyi korunması için baskı yapılması hedefleniyor.

Yargının adaleti herkese lazım. Bugün gazetecilik hem kendi içinde hem de toplumsal bağlamda kırılma ve kutuplaşma ve baskıcı yöntemlerle dengelerini kaybediyor gibi görünse de dünyanın birçok ülkesinde gerçeğin peşinde koşan habercilerin varlığı, yeni medya düzeninde kurumsal bakımdan ayakta kalmanın, yargının adaletinin neden önemli olduğu sorusunu giderek daha anlamlı hale getiriyor. Ülkelerin sadece ekonomik, siyasal ve kültürel ya da toplumsal tarihini değil, medya tarihini de yargılamalar tarihi üzerinden okumak mümkün. Bu yüzden yargı kararlarını, tarihsel olarak çok anlamlı, çok önemli, kıymet verilmesi gereken belgeler olarak görüyorum.

Haberin Devamı

Dolayısıyla yılın ilk yazısını dünyanın herhangi bir ülkesinde adaletsizliği, yolsuzluğu, üzeri kapatılan cinayetleri, kimsenin dokunamadığı uyuşturucu ve silah tacirlerini, toplumdan gizlenen belgeleri, toplumun geleceğini ipotek altına alan siyasi kararları eleştirdiği ya da bu tür haberlerin takipçisi olduğu için öldürülen ama gerçek failleri bulunamayan yargının adaletsizliği ile karşı karşıya kalan meslektaşlarıma ayırmak istiyorum.

Çünkü dünyanın her yerinde gazeteciler öldürülüyor. Ve dünyanın her yerinde gazeteci cinayetlerinin failleri yargıdan kaçırılıyor.

***

Meksika’da öldürülen Miguel Angel Lopez Velasco cinayeti davası böyle bir dava. Notiver gazetesinde çalışan gazeteci Miguel Angel Lopez Velasco, suç, uyuşturucu kaçakçılığı ve siyasi yolsuzluklar üzerine yazdı. Velasco’nun son yazısında, siyasetçilerin akraba kayırmacılığını ve içme sularındaki kirliliğini eleştirdiği, yetkili makamların soruna çözüm bulma sözünü verdiğini hatırlatarak, “Eğer yapmazlarsa o zaman buradan yine onlara hatırlatırız” dediği belirtiliyor.

Bu yazıdan hemen sonra 20 Haziran 2011 günü evine gelen kimliği belirsiz kişiler tarafından makineli tüfeklerle tarandı. Yüzlerce merminin kullanıldığı saldırıda, Velasco’nun eşi Agustina ve en küçük oğlu Misael de öldürüldü. Sadece birkaç sokak ötedeki karakoldan olay yerine tek bir polis aracı bile gönderilmedi.

Haberin Devamı

10 yıl süren soruşturmada tek bir adım ilerleme sağlanamadı. Ailesiyle birlikte öldürülen Velasco davasında soruşturmanın ilerlememesini eleştiren Yolanda Ordaz adlı gazeteci de öldürüldü. Aynı şekilde Regina Martinez de öldürülen gazeteciler arasında. Bu süre zarfında Meksika’nın gazeteciler için en tehlikeli eyaleti Veracruz’da 17 medya çalışanı öldürüldü, üçü kayboldu. Savcılar, Lopez Velasco’nun ölümünü uyuşturucu baronu El Naca ile “sorun yaşadığı” şeklinde değerlendirseler de dosyası rafa kaldırdı.

Gazeteci cinayetleri  Lahey’e gidiyor

***

Adalet herkese lazım. Ama sanırım adaleti yargıya, iktidarlara, topluma sürekli hatırlatan gazetecilere daha çok lazım.

Geçen ay Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), Free Press Unlimited (FPU) ve Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) hayata geçirdiği projeyle dünya genelinde işlenen gazeteci cinayetlerinin çoğunun aydınlatılmamasına, faillerin cezasız kalmasına dikkatleri çekmek amacıyla davaları Lahey’e götürdü.

Haberin Devamı

1992 yılından beri dünya genelinde bin 400’den fazla gazetecinin öldürüldüğünü hatırlatan basın kuruluşları, farklı ülkelerde işlenen gazeteci cinayetlerini 6 ay boyunca Lahey’de “halk mahkemesi”ne taşıyacak. Cinayetlere ilişkin tanıklar dinlenecek. Son duruşma 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü’nde yapılacak.

Lahey’de gazeteci cinayetlerinin gündeme getirilmesinin siyasi baskıyı artırması umut ediliyor. Basın meslek örgütlerinin hayata geçirdiği Lahey’deki mahkeme, Meksika’nın yanı sıra Sri Lanka’dan Lasantha Wickrematunge ve Suriye’den Nebi El Şerbaci cinayetlerini de görüşecek. Mesleklerini icra ettikleri için öldürülen gazeteciler arasında Afganistan’da Taliban saldırısında hayatını kaybeden Reuters foto muhabiri Danish Siddiqui de var. Bu mahkemeden bir karar çıkması mümkün olmayacak; yani cezai bir yaptırımı yok ama en azından bu ölümlerin daha görünür hale gelmesi ve böylece ilgili ülke hükümetlerine, gazetecilerin gelecekte daha iyi korunması için baskı yapılması hedefleniyor. Lahey’e gidecek gazeteci davalarını oluşturulması kararı da büyük oranda, bu tür davalarda ülkelerde sürecin yavaş ilerlemesine dayanıyor.

Öldürülen gazetecilerin birçoğu hayattayken ya hedef gösterilmiş ya da tehdit edilmiş. Umuyoruz ki, gelecekte bu tür tehditler ciddiye alınır.

***

Türkiye, bu süreçten çok ağır bedeller ödeyerek geçti. Yargılamalar tarihi üzerinden medya tarihinin nasıl yol aldığını bilecek kadar tecrübeli. Yıllarca Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Hrant Dink gibi gerçeğin peşinde koşarken öldürülen gazeteci cinayetlerinin en yakın tanığı oldu. İpekçi cinayeti üzerinden 42 yıl, Mumcu’nun 28 yıl geçti. Hrant Dink’in davası ise 14 yıl sürdü. Bu davaları takip eden meslektaşlarımız şiddet, tehdit, kaba kuvvet, sansür ve engellemelerle karşılaştı. Geçen yıl belki de tam da bu nedenlerle gazeteciler arasında en çok emniyetin kamusal olaylarda ses ve görüntü kaydı alınmasını engelleyen genelgesini tartıştık. Gazetecilere saldırmak, pusu kurmak, yok etmeye yönelik eylemde bulunmak, kalemini kırmak, linç etmek, gerçekte korkunun bir tezahürüdür. Lahey’e giden davalar bu nedenle önemlidir. Çünkü gazeteciliğin ve biz gazetecilerin bütün meselesi, John Berger’in deyişiyle “Kendimize öz saygımızı, haysiyetimizi yitirmeden yaşamak”tır.