Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şöyle bir düzen kurmuşlar: İşsiz güçsüz iki-üç adam bir araya geliyor. Boşanmış, çocuklu, kalacak yeri olmayan, aile bağları kopuk ya da kimsesiz, ekonomik bakımdan zor durumda kalan, eğitimsiz, cahil kadınları sağdan soldan toplayıp bir eve tıkıyorlar. Sonra oğlunu evlendirmek isteyen, kendine eş arayan adamlara ulaşıyor, onları ellerinde tuttukları kadınlarla tanıştırıyorlar. Ve bir hikâye uyduruyorlar; “Amcasıyım, babasıyım, dayısıyım, teyzesiyim” diyerek. Bu tezgâhı kuranlar, evlenmek isteyen erkeklere, yüklü bir “başlık parası” karşılığında kadını alıp götürebileceklerini söylüyor. 100 bin, 150 bin lira tutarındaki “başlık” paralarını hemen orada ceplerine atıp, imam nikâhıyla alınan kadınlara da yüzükler, bilezikler, kolyeler taktırıyorlar. Sonra, sonrası yok! Kadınlar altınları toplayıp kaçıyor, kendilerini “sahte gelin” yapan bu adamlara getirip teslim ediyorlar.

Haberin Devamı

Neredeyse her ilden, her kasabadan, her köyden benzer mağduriyet yaşayanlar soluğu karakolda alsalar da sonucu değiştiremiyorlar. Yakalanan kadınlar ya bu çetenin kendilerini çocuklarıyla tehdit ettiğini söylüyor ya da gidecek yerleri olmadığı için bu tezgâhın içinde mecburen bulunduklarını…

Medya bu tür haberleri yaparken sorunu sadece “sahte evlilik çetesi” olarak algılamamalı

***

Son birkaç yıldır gazetelerde, televizyonlarda internet sitelerinde “sahte gelin çetesi çökertildi”, “sahte gelin altınlarla kaçtı” gibi sayısız benzer haberlerle karşı karşıyayız. 16 yaşındaki kızlar, 40 yaşındaki evli kadınlar bu “kaptıkaçtı” oyununun içinde dönüp duruyorlar. Polis yakalasa da sorun yok! Çeteyi kuranların hemen hepsi birkaç aylık cezalarla serbest bırakılıyor. Çünkü hukuk sistemimize göre; mağdurun hileli söz ve davranışlarla aldatılması basit dolandırıcılığa giriyor.

Medyanın “sahte gelin” haberlerinde kullandığı dil ve haberi sorgulamadan sunuş şekli ise sorunu “dolandırıcı suç çetesi” olmaktan öteye taşımıyor. Fakat buradaki asıl sorun, dolandıran kadar dolandırılanda da olabilir mi? Çünkü bilgi çağındayız; teknolojiyi, bilimi, eğitimi, medeniyeti ayağımıza getiren bir çağda! Dolayısıyla medya bu tür haberleri yaparken sorunu sadece “sahte evlilik çetesi” olarak algılamamalı. Bu ciddi bir toplumsal mesele! Madem Türkiye’nin nasıl geliştiğinden sürekli dem vuruyoruz, o halde evlenmek isterken dolandırılan bu “mağdur erkeklerin” hâlâ bir mal alır gibi, ayaküstü beş dakika gördükleri kadınlar için, iki üç kelime konuştukları adamlarla el sıkışıp, başlık parası verip, altın yüzük takmalarının nedenlerini de sorgulamalıyız.

Haberin Devamı

Normal mi? Kadınları ya da kız çocuklarını güya geleneklerimiz, göreneklerimiz diye yutturulan “başlık parası” karşılığında alan ya da verenlerin bit gibi çoğalması, kadını evin sermayesi olarak algılayan bu karanlık zihniyetin giderek yayılması, aslında hiç gelişmediğimizin de bir kanıtı olabilir mi?

***

Suç dosyalarının, önceki yıllara göre yüzde 57 oranında artış göstermesinin sosyoekonomik nedenlerini irdeleyen dönemin Yargıtay Başkanı Mustafa Fevzi Bozer, bakın 1950-1951 Adli Yılı açış konuşmasında ne demiş: “Kadın ve kız kaçırmak suçu, en çok evlenme maksadiyle vukua gelmektedir. Yurdumuzun her tarafında, hususiyle köylerde evlenmeyi kolaylaştırmak lâzımdır. Düğünlerde ısrafatın men’i hakkındaki 55 sayılı Kanun ile lüzumsuz merasim ve masraflar ve hususiyle ağırlık ve hediye verilmesi gibi külfetler, ceza teyidi altına alınarak menedilmiş ise de kanunun tatbikindeki ihmâl ve lâkaydi yüzünden evlenme hususunda istenilen kolaylık temin edilememiş, bu yüzden kaçırma suçları da gittikçe artmakta bulunmuştur. Zorla namus ve ırza tecavüz fiillerinin çoğalması, ahlâk ile ilgilidir. Medeni seviyenin ve ahlâkın yükselmesini temin edecek terbiye yolları bu hususta en müessir içtimaî tedbirlerdir.”

Haberin Devamı

1950’de konuşulan, yazılan, üzerine düşünülen, değişmesi gerektiğine inanılan konular buydu. 72 yıl sonra bile sorunlar aynı. Değişen bir şey var mı, yok! Yargıtay’ın temenni ettiği o seviyeye bir türlü gelemiyoruz. Hırsızlığın adı dolandırıcılık, kadın ticaretinin adı da “sahte gelin” oldu o kadar! Başlık parasını, imam nikâhını, üfürükçüleri meşru hale getirdiğimiz yetmiyormuş gibi, bu çağ dışı taleplerden ilham alan bir de dolandırıcılar yetiştirdik. 72 yıl sonra aynı sorunları, üstelik bu kez üzerine düşünmeye gerek bile duymadan olağan haberler gibi sunmak endişe verici. Biz nerede, nasıl bir hata yaptık ki, sorunlara çözüm üretmekten bu kadar uzağız?