Kamuoyunda endişeye yol açan, ürküten senaryolardan kaçınmak gerektiğini söyleyen uzmanların görüşlerine karşın, birbirinden hayli farklı korkutan senaryolar da var. Buna karşılık olası bir depreme karşı bilinçli miyiz, hazır mıyız, dayanıklı mıyız gibi soruların şimdilik yanıtı yok
İstanbul 4,6 büyüklüğündeki depremle sarsıldı, 5.8 büyüklüğündeki depremle sokağa döküldü. Milliyet; bir gün arayla yaşanan, bu iki sarsıntıya ilişkin uzman görüşlerini sayfalarına taşıdı. Ancak uzmanların birbirinden farklı açıklamaları kafaları hayli karıştıracak türden. Peki ne diyorlar? Milliyet’ten Mert İnan’ın görüşlerine başvurduğu uzmanlardan Prof. Dr. Şükrü Ersoy “Bu, gelecek büyük Marmara depreminin ayak sesleri” diyor. Dr. Doğan Kalafat “Bu, olası büyük İstanbul depreminin habercisi” değerlendirmesinde bulunuyor. Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, “İstatistiklere göre büyük İstanbul depreminin eli kulağında” diyerek uyarıyor. Fakat aynı günlerde; uluslararası bir deprem sempozyumunda konuşan Prof. Dr. Fadime Sertçelik, tam aksi yönde bir görüş dile getiriyor. O da diyor ki; “Silivri’deki deprem hiçbir şeyin habercisi değil.” Benzer görüşte olanlardan biri de Prof. Dr. Cenk Yaltırak. Ona göre de bu son deprem “Kendi başına, münferit bir deprem.”
Kamuoyunda endişeye yol açan, ürküten senaryolardan kaçınmak gerektiğini söyleyen uzmanların görüşlerine karşın, birbirinden hayli farklı korkutan senaryolar da var. Buna karşılık olası bir depreme karşı bilinçli miyiz, hazır mıyız, dayanıklı mıyız gibi soruların şimdilik yanıtı yok.
Depremin ‘ciddi sonuçları olabileceğini’ belirten Prof. Dr. Naci Görür sosyal medya hesabından Marmara Denizi’nde çalışmamış, araştırma yapmamış, bu konularla ilgili yazıp çizmemiş bilim insanlarının görüşvermesinin doğru olmadığını belirtiyor. Ve daha önemli bir şey söylüyor: Deprem ile ilgili sağlıklı bilgi alınması için gerekli gerekli ekip ve ekipmanın olmadığını öne sürüyor. Marmara’nın tabanına sabit bir gözlem istasyonu kurulmasının önemi üzerinde duruyor.
Peki biz medya olarak ne yapmalıyız?
Uzmanların ortak görüşü; olası büyük bir depreme karşı herkes elini taşın altına koymalı. Yani; bilginin nereden, hangi araştırmanın ürünü olduğunu sorgulamalıyız.
Deprem stratejisi, eylem planları, bina yönetmeliği ya da kamuoyunu depreme hazırlamak için belediyelerin başlattığı çalışmaların takipçisi olmalıyız.
Ulaşım yapılarının, barajların, tarihi eserlerin depremde nasıl bir tepki vereceğini bilmiyoruz. Dolayısıyla dere yataklarını yerleşime açan imar uygulamalarını, bunun altyapı sorunlarını, kentsel dönüşüm projelerindeki belirsizlikleri, deniz dolgu alanlarını kurumlar aracılığıyla masaya yatırmalı soruna çözüm odaklı gelişmeleri kamuoyuyla paylaşmalıyız.
Sarsıntıların ne olduğu açıklığa kavuşturulmadan bilim adamlarının her depremi kendi tezlerini doğrulamak için bir vesile olarak kullanmasına izin vermemeliyiz.
Uzmanların depremle ilgili tahminlerinden çok bu raporlarda yer alan işaret ettikleri tehlikelere ve eksiklikleri yerel yönetimlerin dikkatine sunmalıyız.
Toplumu doğrudan ilgilendiren, tahmini zor bir doğal felaketle ilgili medya kamuya karşı sorumlu yayıncılık yapmalı, bilimsel gerçekliği deforme eden bilim adamlarının uluorta demeçlerine, konuyu magazinleştirecek, bilimsel yeterlilikleri olmayan ya da konunun uzmanı olmayan görüşlere mesafeli davranmalıyız.
Yerel yönetimlerin olası bir depreme karşı afet politikaları neyi gerektiriyorsa onu yapmalıyız. Afet risklerini ve eksikliklerini çözüm önerileriyle birlikte sürekli gündemde tutmalıyız.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024