Bir gazeteci eğer ‘devlet sırrı’ kapsamına girecek ‘gizli’ bilgi, belge ve dosyalar üzerinden haber yapıyorsa; öncelikle haberin hukuka uygunluk durumuna bakar: Haberin gerçek olması, haberde kamu yararı bulunması, haberle işlenen suç arasında düşünsel bir bağın bulunması gibi…
Bütün devletlerce kabul edilen; bir ülkenin güvenliği, yüksek menfaatleri için korunması gereken ve gizli bir alana işaret eden bilgiler yani devlet sırrı kanunla belirlenir. Türkiye’de devlet sırrını düzenleyen bir taslak var ama kanun yok. Yani bu sırrın neler olduğu, hangi kıstaslara göre belirlendiği ve geçerli olduğu zaman süresi belli değil. Bu nedenle devlet sırrını ifşa eden gazeteciler Türk Ceza Kanunu’nun “devlet sırrı olan bilgileri himaye” maksadıyla düzenlenen bir maddesi gereğince yargılanıyor.
***
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin meslektaşlarımız Erdem Gül ve Can Dündar hakkında TCK’nın 329. maddesinde yer alan ‘Devletin güvenliği iç ya da dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgileri açıklama’ suçundan hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermesi bunun son örneği.
Ve Türkiye medyası yine bölündü. Bazı basın organları gazeteciler hakkındaki mahkumiyet kararını bir ülkenin ulusal güvenliğinin basın özgürlüğünden daha önemli olduğuna işaret ederek normal karşılarken, bazıları da bu kararla sadece gazetecilerin değil gazeteciliğin mahkum edildiği fikrinde birleşti.
***
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ‘devlet sırrı’ kapsamında yapılan haberlere ilişkin emsal olabilecek birçok kararı var ve bu kararlar genellikle gazetecilerin cezalandırılmaması yönünde. Mahkeme bu tür davalar için özetle şöyle diyor: Eğer bir ülkenin milli güvenliğini ilgilendiren bilgiler, bir kez kamu alanında çıkmışsa, bunu haber yapan, yayımlayan gazeteyi, dergiyi ya da kitabı toplatamazsınız, yasaklayamazsınız, kaynağını sorgulayamazsınız ve bilginin yayılmasına, yayımlanmasına aracı olanları cezalandıramazsınız.
Vereniging Weekblad Bluf! Hollanda’ya karşı davası tam da bu nedenle incelenmeye değer bir davadır.
1987’de Bluf! Dergisi Hollanda İstihbarat Servisi’nin 1981 tarihli üzerinde “gizlidir” yazan bir raporunu ele geçirir. Raporda Polonya, Romanya ve Çekoslovakya gizli servislerinin Hollanda’daki faaliyetlerinden, nükleer karşıtı hareketlere, Arap Birliği’nin Lahey’de bir büro kurma planına kadar çeşitli bilgilere yer verilmektedir… Hollanda İç İstihbarat Servisi savcılık kararıyla Bluf! Dergisi’ni toplatır. Ancak derginin dağıtılmasının önüne geçemezler. Hollanda’nın ulusal güvenliği korumak amacıyla yaptığı müdahale ve açtığı dava sonuç itibariyle AİHM’ye taşınır. Mahkeme kararında şu ifadelere yer verilir: “Söz konusu bilgilere çok sayıda insan ulaşma ve bunları başkalarına da aktarma olanağını elde etmiş durumdadır. Üstelik medya da olay üzerine yorumlar yapmıştır. Durum böyle olunca, bu bilgilerin devlet sırrı olarak muhafazası artık haklı gösterilemez.” Yani sonuçta ‘bu sırrı korumakla görevli olan istihbarat servisidir ve koruyamadığı durumlarda istihbarat servislerinin faaliyetleri de yayımlanabilir’ demiştir.
Bir başka örnek kararı Goodwin/İngiltere davasıyla ilgilidir. Mahkeme burada da bir gazetecinin haber kaynağını açıklamasını zorunlu kılan ifşa emrine muhatap olmasını ifade özgürlüğünün ihlâli olarak değerlendirmiştir.
***
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti evrensel hukuk kurallarına göre halkın haber alma hakkının engellenemeyeceği, devlet sırrını korumanın gazeteciye değil, bundan sorumlu kişilere ait olduğu vurgulaması bu nedenle önemlidir.
Elbette bir devletin ulusal güvenlik açısından ‘devlet sırlarını’ korumak istemesi anlaşılır bir durumdur. Ama hukukta ulusal güvenlik, devletin de üzerinde bir duruma işaret eder. Dolayısıyla devletlerin de zaman zaman ‘devlet sırrı’ gerekçesiyle hukuk dışı yollara saptığı bilinen bir gerçektir. Türkiye’de bunun en iyi örneği Susurluk davasıdır. Susurluk’la ilgili yazılan, yayımlanan, açıklanan her belge ve bilgi için hemen hemen bütün gazeteciler bir kez olsun yargının karşısına devlet sırrını ifşa etmekten çıksa da tarih gazetecileri haklı çıkartmıştır.
Dolayısıyla bir devletin gizli belgesini temin etmenin suç olup olmadığına karar verecek olan elbette yargıdır ama yargının da adil yargılanmaların önünü açmak için devlet sırrının ne olup olmadığı konusunda acilen bir kanuna ihtiyaç vardır. Dürüst, adil ve tarafsız gazetecilik yapabilmenin tek yolu iyi bir hukuka sahip olmaktır.