Bir cinayeti kendi kurgusal gerçekliğinizden yola çıkarak değerlendiriyorsanız, bir süre sonra olayla ilgili somut gerçekleri ayırt edemeyecek bir aşamaya gelebilirsiniz. “Akıl oyunları” dediğimiz şey tam da budur; kurgusal olanla gerçek olanı ayırt edememek!
Rezervuar Köpekleri” filmini hatırlar mısınız? Beyaz gömlekli, siyah takım elbiseli beş karanlık adam. Birbirlerinin isimlerini dahi bilmeyen bir çete. Soygun sırasında küçük bir aksilik sonucu ortalığı kan gölüne çevirirler, biri diğerini, diğeri ötekini, öteki hepsini temizler. Biz soygunu görmeyiz ama bir soygun yapıldığını biliriz. İçlerinden birinin bütün hikâyeyi yönlendiren olduğunu anlarız. Ama filmin sonuna kadar sadece tahmin etmek zorunda kalırız. Polisin depoyu bastığını biliriz ama görmeyiz, soyguncuları tanırız ama hiçbirinin hikâyesini bilmeyiz… Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayı giderek bu filmdeki gibi ‘tek plan çekim’ olayına dönüşüyor olabilir mi?
Gazeteci kimliğinizle bir cinayeti araştırıyorsanız, üstelik söz konusu olan cinayet, ülkeler arası diplomatik krizlere yol açacak ve başka bir ülkenin güvenliğini gölgeleyecek büyüklükteyse doğru soruları sormak ve öncelikle bu soruların peşine düşmek zorundasınız. Sadece kriminal değil, siyasi ve hukuki boyutunu da görmeniz gerekir. Hangi rejime sahip olursa olsun; “devlet eliyle işlenen” siyasi cinayetlerde sorulması gereken ilk sorudur: Bir devletin böyle bir cinayetten ne gibi bir menfaati olabilir?
İddiaların kaynağı kim?
Suudi Arabistan, gazeteci Cemal Kaşıkçı‘nın İstanbul Konsolosluğu’nda öldürüldüğünü ve cinayetin planlı bir şekilde işlendiğini kabul etti. Ama hangi sebeple öldürüldüğü sorusuna yanıt vermediği gibi cesedin nerede olduğunu da söylemedi. Buna karşın dünya medyası hâlâ“Nasıl öldürüldü?” sorusuna yanıt arıyor. Konsolosluktan içeri giren ama dışarı çıkamayan Kaşıkçı hakkındaki önce “15 parçaya ayırarak yok ettiler” iddiası son olarak “üç parçaya bölündü” iddiasına dönüştürüldü.
15 kişilik infaz timi “15 parçaya bölündü” fantezisini yaratmış olabilir mi? Yok eğer bu bilgilerin kaynağı emniyet, istihbarat ya da siyasilerse ve dinlemelere dayalı böyle bir sonuca ulaşılmışsa o halde üç parçaya bölündüğü bilgisini kime ve hangi delile dayandıracağız? Suçun büyüklüğünü yaratan nedir? Eylemin kendisi midir? Yoksa öldürme şekli midir? Daha da kötüsü; kraliyet rejiminin “Öldürüldü” dediği halde, medyanın halen Kaşıkçı için “Başkonsolosluğa girdikten sonra bir daha kendisinden haber alınamayan” ifadesini kullanıyor olması nasıl bir ironidir?
Türkiye’yi nasıl terk ettiler?
Kaşıkçı’nın elbiselerini giyip dışarı çıkan ‘dublör’ Muhammed Al Madani’nin ya da Başkonsolos Muhammed el Uteybi’nin elini kolunu sallayarak Türkiye’yi terk etmesi büyük fotoğrafı görmemizi engelliyor olabilir mi? Örneğin cinayeti Türkiye’de işleme cesaretini nereden alıyor? Ortadoğu’da siyasi dengeler açısından büyük bir ‘güce’ sahip bir krallık bu cinayeti, gerek ülkeler arası diplomatik ilişkileri gerekse kendi içindeki güç dengelerini sarsacak büyüklükte bir “cinayet” olarak değil de bir “hamle” olarak algılıyor olabilir mi? Suudi Kraliyet rejiminin cinayete ilişkin ‘pervasız’ açıklamalarını nasıl okumamız gerekiyor? Bu “örtülü” ama suçu ifşa eden ifadeler olayı aydınlatmaktan çok, kendi hukuksuzluğunu dünya gözünde meşru hale getirmek olabilir mi?
Kaşıkçı cinayeti ‘suçüstü’ bir cinayettir. Ama tarihte birçok ülkenin, kendi rejimini tehdit eden cinayetleri çözmek için değil, aksine çözümsüz bırakmak için manipüle bilgiler ürettiği de bilinen bir gerçek. Kaşıkçı cinayetini siyasi ve hukuki boyutunun dışında sadece adli kriminal boyutuyla araştırmanın sonucu “15 karanlık adam” olmamalıdır.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024