Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son birkaç yıldır çözüm sürecinde medyanın dili ve rolü üzerine meslek örgütlerinin ve akademisyen çevrelerin düzenlediği toplantılara katılıyorum.
Hemen her toplantıda çözüme yönelik barış gazeteciliğinin önemi, kamuoyunun doğru bilgiye ulaşma hakkı, nefret dilini üretmeme, savaş çığırtkanlığı yapmama gibi hususlara da dikkat çekilmekte.
Geçtiğimiz hafta benzer bir toplantı Diyarbakır’da gerçekleşti.
Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa düzenledikleri bu toplantının diğerlerinden farkı ve önemi 81 ilin basın meslek örgütü başkanlarını da bir araya getirmesinde...
Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Veysi İpek ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı Atila Sertel’in bu sürece ilişkin ortak düşüncesi; kimsenin kimseyi ötekileştirmediği, dini, dili, mezhebi, ırkı, inancı veya inançsızlığı ne olursa olsun herkesin beraber yaşadığı bir Türkiye yaratmak.

Çözüm üreten bir dil
Bugün sadece mezhepsel nedenlerle insanların öldürüldüğü Ortadoğu’yu işaret eden Sertel, birlikte yaşamanın önemini anlatırken de “Biz birlikte güzeliz” diyor.
Bu coğrafyada barış gazeteciliğini anlatmanın en güzel ifadesiydi bence...
Dolayısıyla medya barış sürecine katkı sağlayacaksa eğer bu sözü kendisine
rehber edinmeli...
Bugün barış sürecinde taraflar; çatışmacı dil yerine barış dilini kullandığı için medya da dilini değiştirmiş görünüyor. Ama medya bu dili henüz içselleştir-emedi. Oysa barış gazeteciliği iki tarafa da eşit mesafede durmayı gerektirir. İki tarafı da dinlemeyi gerektirir. İki tarafında taleplerini çözüm üreten bir
dil üzerinden kamuoyu ile paylaşması gerekir.
Biz ve onlar kutuplaşmasını yaratan bir medyanın bu sürece katkı sağlaması zaten mümkün değil.

Daha çok yolumuz var
Sadece Türk medyası değil Kürt medyasının da ürettiği dil sorunludur. Barıştan söz ederken savaş dilini kullanması ya da şiddeti olağan ve onaylar hale gelmesi gibi. Oysa farklılıkların kendini ifade etmesine olanak tanımak, olayları çarpıtmadan manipüle etmeden şiddetin görünmeyen etkileri üzerinde durmak barış gazeteciliğinin bir gereğidir.
Diyarbakır’ın daracık, koridor gibi sokaklarında ayaküstü sohbetler de insanı nefessiz bırakan mağduriyet üzerinden politikalar üreten Kürtler yok artık. Ama Kürtler hâlâ medyanın her defasında yeniden ürettiği nefret dilinin mağduru olmaya devam ettiklerini de söylüyorlar.
Demek ki barış gazeteciliği üzerine daha çok yolumuz var.
Madem barış için yola çıktık; bu sürece katılmak, destek olmak, barışı konuşmak, sorunları tartışmak için medya üzerine düşeni yapmalı. Ve kendi gerçek barış dilini yaratıncaya kadar da bu meslek içi toplantılarına devam etmeli.

Haberin Devamı

MASÖR MÜ MASÖZ MÜ?

Haberin Devamı

Okurumuz Levent Uyaroğlu İsviçre’de Lenzburg FC futbol takımının kadın masözün futbolculardan biriyle takımın geri kalanının önünde seks yapınca kulüpten kovulduğuna ilişkin haberin Milliyet gazetesinde dört kez “masör” ifadesi kullanılarak yazıldığına dikkat çekiyor.
Okurumuz haklı. Türk Dil Kurumu sözlüğünde, erkek masajcı için “masör”, kadın masajcı için “masöz” denilmekte. Söz konusu hatanın haber içerisinde birkaç kez tekrarlanmış olması bunun sadece bir tashih hatası olmadığını göstermekte. Ayrıca Mösöz dendiğinde başına kadın demek de anlamsız çünkü zaten kadınlar için kullanılan bir ifadedir.