John Berger “Görme Biçimleri” adlı kitabında der ki; gördüğümüz ‘şey’ aslında bizim seçimimizdir.
Bu seçim sahip olduğumuz düşünce ve inançların etkisiyle ortaya çıkar. Yani o gördüğümüz şey neyse, onu daha başında zaten objektif olarak algılayamadığımızı söyler.
Türkiye’de artık hepimiz için “görünür” hale gelen ama objektif olarak algılayamadı-ğımız şey kadına yönelik şiddet!
Interpress’in araştırmasına göre; yazılı medyada erkek şiddeti haberleri yüzde 22 arttı. 2014’ün ilk dokuz ayında yazılı basında 60 binin üzerinde haber çıktı. Kadın cinayetleri hakkında 5 bin 383, psikolojik şiddet konusunda 4 bin 491, erkek şiddeti konusunda 4 bin 204 haber, cinsel taciz ve cinsel saldırı konusunda 2 bin 544, ekonomik şiddet konusunda ise 2 bin 42 haber yayınlandı.
Görünen bu. Peki, biz bu haberleri doğru veriyor muyuz? Medyanın kadına yönelik şiddetle ilgili haberlere
duyarlı olması konuyu sorun olmaktan çıkartıyor mu?
Aksine, Mersin’in Tarsus ilçesinde Özgecan Aslan’ın öldürülmesi ile ilgili haberler durumumuzun daha da vahim olduğunu gösterdi.
Düşünün ki Türkiye medyası her anı vahşet içeren bir cinayette bile ortak bir vicdan ve akıl yaratamadı, üçe bölündü. Kadına yönelik şiddet olaylarında hukuku hatırlatan, ayrımcılığa ve şiddete karşı çıkan ancak yarattığı algı açısından dili hâlâ sorunlu olanlar... Kadına şiddeti, tecavüzü ve cinayetleri ‘ahlak’ üzerinden neden yaratarak normalleştirenler... İdam ve hadım etmeyi gündemine alarak öfke ve nefreti giderek daha da derinleştirenler...
Cinayetin ayrıntıları
Okurlarımız da haliyle bu yarılma psikolojisiyle yazıyor. Okurumuz Zeynep Hacılar “Özgecan’ın vahşice öldürülmesinden bir hafta önce bir başka genç kadın öldürülüp elleri kesildi. Yine bir başka adam karısını parçalara ayırıp cesedini çöpe attı. O zaman bu sesi çıkarsaydınız, çıkarsaydık yine öldürülür müydü diye düşünmeden edemiyorum. Anlatmayın, çözüm istiyoruz. Ayrıca günlerdir
uyuyamıyorum bu vahşeti ayrıntılarıyla yazıp bizi nasıl bir öfke, korku ve endişeye sürüklediğinizin farkında mısınız?” diye soruyor.
Bazı olayların öne çıkması siyasal bir kararlılık ve toplumsal tepkiyle kendini belli eder. Milliyet gazetesi söz konusu cinayette sadece siyasilerin ve kamuoyunun tepkilerine yer vermemiş psikologlarla, hukukçularla katilin ailesiyle de konuşarak söz konusu cinayetlere neyin yol açtığını bu tür cinayetlerdeki iyi hal indirimlerini zaten sorgulamıştır. Evladını yitirmiş acılı bir babanın ‘idam çözüm değildir’ diyerek herkese verdiği insanlık dersini de manşetine taşıyarak... Dolayısıyla okurumuzun “gördüğü” şey ancak genel basın üzerinden sorgulanabilir bir duruma işaret etmektir. Haklı olduğu nokta ise cinayetin ayrıntılarının Milliyet’te dahil hemen hemen bütün medyada yer almasıdır. Oysa sadece kamuoyunda panik ve korku yaratmamak için değil, acılı aileye saygı nedeniyle de bu ayrıntılara yer verilmemesi gerekirdi.
TGC uyarıyor
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) de Özgecan Aslan cinayetini haberleştirirken dikkat etmemiz gereken etik kuralları hatırlatıyor:
- Medya sahip olduğu güç ile toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten bir araç olmak olmamalı, cinsiyet ayrımcılığına dayalı şiddeti hiçbir biçimde meşru göstermemeli, dile özen gösterilmelidir.
- Saldırganın ifadesinden yararlanılarak hazırlanan metinlerin mağdur ve yakınları açısından yaralayıcı olabileceği göz önünde bulundurulmalı, failin değil mağdurun teşhir edilmesinden vazgeçilmelidir.
- İnternet haber sitelerinde vahşi cinayeti lanetlemeye dönük yorumlar da bile yine kadını hedef alan hakaretlerin yer alması engellenmeli, pornografik ve özendirici çağrışımlar yaratmamasına dikkat edilmelidir.
- Sorumlu bir anlayış benimsenerek şiddete uğrayan ya da risk altında olanlar, çözüm yolları ve yöntemleri konusunda bilgilendirilmeli, var olan kuruluş ve yardım hatlarının erişim bilgileri haberde yer almalıdır.