Avrupa’da aşırı sağcı hareketler ve İslam aleyhtarlığı giderek yayılıyor. Bu nefret ve düşmanlık, İslamafobi dalgası, Avrupa’da yaşayan milyonlarca Müslümanın da yaşamını zorlaştırıyor. Bu süreci hızlandıran ise IŞİD’in başını çektiği Avrupa’yı saran terör eylemleri. Oysa bu eylemleri İslam inancıyla özdeşleştirmek doğru değil. Buna karşın aşırı radikal örgütlerin eylemlerini “Müslümanlar” adına hareket ettiklerini iddia ederek gerçekleştirmeleri paradoksal bir duruma işaret ediyor. Dolayısıyla kafası karışık dünya medyası da terör eylemlerinin “kimliğini” İslamiyet üzerinden araştırıyor.
PEW araştırma merkezinin medyanın bu olayları doğru yorumlamasına katkı sunacak bir araştırması var. Araştırmada İslam’da terör eylemlerinin yerinin olup olmadığı sorgulanıyor. Endonezya halkının yüzde 92’si ve Irak’ın yüzde 91’i nadiren veya asla diyor. Örneğin, Ürdün halkının yüzde 94’ü, İsrail halkının yüzde 97’si IŞİD’e sıcak bakmıyor.
İngiltere’nin Manchester kentinde 22 gencin yaşamını yitirdiği terör saldırısı sonrası benzer tartışmalar sürüyor. Londra’daki Uluslararası Radikalleşme Çalışmaları Merkezi’nin Müdürü Prof Peter Neumann ve Dr. Shiraz Maher son beş yılda yabancı savaşçıların Suriye ve Irak’a akışlarını izlediklerini, insanları “aşırılık yanlısı olmaktan terörist olmaya sevk edenin” internet üzerindeki propaganda değil, internet dışındaki sosyal çevreler olduğunu belirtiyorlar.
Ne yapmalı?
Güney Kaliforniya Üniversitesi Gazetecilik ve Kamu Diplomasisi profesörü, Annenberg İletişim ve Gazetecilik Okulu öğretim üyesi Philip Seib ise çok daha önemli şeyler söylüyor. Batılı raporlarda açıkça veya örtülü olarak terörist saldırıların İslam ile bağlantılı olduğu bilgisine yer verildiğini, birçok gazetecinin dini konulardan çekindiğini ve bu durumun teröristlerin ve anti-Müslüman eylemcilerin ve politikacıların yararlanabileceği şekilde kamuoyunda bir bilgi boşluğu yarattığına dikkat çekiyor.
Prof. Seib’e göre; pek çok gazeteci “İslam-eşitlik-terörizm” fikrini kabul etme eğiliminde. Terör saldırılarıyla ilgili başlıklara bakarsak da gazetecilerin çoğu terörizm ve İslam’ın karmaşıklıkları hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Medyanın 11 Eylül’de kaba uyanışından bu yana gazeteciliğin terörizmin kanlı büyümesine ayak uyduramadığını ve yakalaması gerektiğini söyleyen Prof. Seib, “Peki ne yapmak gerekiyor?” sorusuna da yanıt arıyor.
Dağınık kargaşa tasvirlerinden daha fazlasını içeren günlük haberlere ihtiyaç var. Haber medyası, müttefiklerin bile teröre kök salmasına nasıl yardım ettiği konusunda daha güçlü bir rol oynayabilir. Gazeteciler mesajını yaymak, takipçilerini işe almak, savaşçıları eğitmek ve para toplamak için sosyal medya kullanan teröristlere yönelik terör operasyonlarının karmaşıklığını daha ayrıntılı bir şekilde inceleyebilirler. Terörizmi yenmek, sert ve yumuşak bir enerjinin karışımını gerektirir. Teröristlerin işe alım boru hatlarını kapatmak çok önemlidir. Terör saldırılarının ardından, Müslüman topluluklardan gelen aşırılık karşıtı tepkilere de yer verilebilir.
Bir övgü bir yergi
Kamuoyunun bildiği şahsiyetler bir gazetecinin mesleğini hakkıyla yapmasını ya da eleştirisini göğüsleyemiyorsa o işi bırakacak. Meslek büyüğümüz Bilal Meşe, Milli Takım Kaptanı Arda Turan’ın saldırısına uğradı; boğazı sıkıldı ve galiz küfürlere hedef oldu. Meslektaşımız Meşe’nin soğukkanlılığını korumuş olmasını takdirle karşılıyoruz.
Sosyal medya Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Şenoba’dan havalanan helikopterin düşmesi sonucu meydana gelen kazada askerlerin hayatını kaybetmesi nedeniyle Azerbaycan’ın üç gün yas ilan ettiğini ve bayrakları yarıya indirdiğini iddia etti. Azerbaycan Büyükelçiliği haberi yalanladı. Bayrak rüzgardan inmiş. Kasıtlı, çarpıtılmış bu tür yalan haberlerle toplumu manipüle etmek meslek ahlakına uymaz.
Celâl Şengör İskoçya’daki Staffa Adası ve meşhur prizmatik bazaltları hakkındaki haberimize bir düzeltme gönderdi: “Fingal mağarası 19. yüzyılda keşfedilmedi, 1772’de Sir Joseph Bank tarafından bilimsel olarak tasvir edildi. Mağaranın adı Galce değil, Keltçe’dir. Keltçenin İskoçya’da konuşulan türü or Gaelik dilidir, bir başka adıyla Erse. Galce İngilizce’de Welsh olup bambaşka bir dildir. ‘Mağaradaki altıgen sütunlar, bazalt ile okyanusta soğuyan lav akışının karışmasıyla oluşmuş’ diye bir cümle var. Halbuki bazalt lavın kendisi. Prizmatik sütunlar ise bilakis karada bazalt lavının soğuması ile oluşmuş. Yani işin okyanus ile alâkası yok. Andreossy’nin eseri iki baskı yapmış, ikincisi 1828’de.”