Türkiye’nin kaderine bak! 4 milyon Suriye vatandaşına kapılarını açtığı için iç politikada muhalefetin ağır eleştirilerine hedef olurken, Suriyeli bir mülteciyi “zorla” sınır dışı ettiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi, 12 bin 250 euro tazminat ödemeye mahkûm etti.
Medya kararı sorgulamadı. Bazı yayın organları, söz konusu mahkemenin, “sınır dışı edilen mültecinin kelepçelenerek sözleşmeye aykırı bir muamele riskine maruz bırakıldığı ve Suriye’ye geri gönderilmeye itiraz edememesi nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine” yönelik gerekçeli kararını yazmakla yetindi. Oysa son dönemde mültecilerle ilgili medyada yer alan haberler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mültecilerle ilgili kararlarının hukuki zeminden çok siyasi olup olmadığını sorgulamayı da gerekli kılıyor.
Çünkü biliyoruz ki; mülteciler küresel dünyanın trajedisi olduğu halde, AB’nin Türkiye ile yaptığı anlaşma, Avrupa’nın kapılarını mültecilere kapatarak sorumluluğu Türkiye’ye yıkmayı öngören bir anlaşma olarak kaldı. Avrupa bu sorumluluğu paylaşmak istemedi. Zaten dünya ülkeleri de mülteci sorununa çözüm üretemediği gibi sorunu daha da derinleştirdi. Bu nedenle her ülkenin kendi iç politika ve hukukuyla şekillenen ve sınırlarını mültecilere karşı koruma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mültecilerle ilgili bazı kararlarını da tartışmalı hale getirdi.
***
Bu yüzden örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi, Suriyeli bir mülteciyi “zorla” sınır dışı ettiği gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkûm ederken, aynı tarihlerde İngiltere, AİHM’nin sığınmacıların Ruanda’ya gönderilmemesi yönündeki kararına, “Kendi sınırlarımızı kontrol etme hakkımız olmamasını kabul etmiyoruz” diyerek karşı çıktı.
Yunanistan da geçen yıl, 200 mülteciyi taşıyan botu usulsüzce açık denizde beklettiği, darp ettiği, kişisel eşyasına el koyduğu ve mültecilerin su ve yemek olmadan Türkiye’ye geri gönderdiği iddiasıyla davalık oldu.
***
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, mülteci ve sığınmacılara ilişkin doğrudan bir düzenleme yok. Fakat sözleşme, mülteci haklarının korunması için de en önemli hukuki araçlardan biri sayılıyor. 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nde, mülteci tanımı ve geri göndermeme ilkesi açısından belli koşulların gerçekleşmesi aranıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bu koşulların bulunmaması sözleşmeye daha geniş bir uygulama alanı bırakıyor. Oysa genel kanı 1951 tarihli Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nin güncellenmesi yönünde. Bunu sağlayacak olan ise İsviçre. Ancak İsviçre bu sorumluluğunu geçiştiriyor. Dolayısıyla mülteci sorunu ülkelerin kendi iç siyaset ve hukukunda da çözümsüz hale geliyor.
***
İşin ilginç yanı, AİHM’nin mültecilerin haklarına yönelik ihlal kararlarından AB ülkeleri muaf tutulmuş gibi. Oysa AB ülkeleri, bu konuda ortak bir tutum sergilemekten hayli uzak. Sığınmacıların yaşadığı trajediden Avrupa artık ahlaki bir sorumluluk duymuyor ve Avrupa kendisini küresel mülteci sorunundan uzak tutacak her türlü tedbiri alıyor. Bizim gibi ülkelere “Ben parayı vereyim mülteciler sizde kalsın” diyor. Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının meşruluğu da kalmıyor.
***
Evet, geri gönderme yasağı uluslararası bir hukuk kuralı. Bu kural, bir mültecinin gönderileceği devlette zulüm göreceğine ilişkin inandırıcı nedenler varsa, bu kişinin kendi ülkesine ya da başka bir ülkeye geri gönderilmesini yasaklıyor. Fakat yıllarca Türkiye’de sığınmacı olarak yaşayıp bayramlarda Suriye’ye rahatça gidip dönen bir sığınmacının geri gönderilerek haklarının ihlal ettiğini söyleyen AİHM, bir Tacikistan mültecisinin ülkesinde zulme uğrama ya da kötü muameleye maruz kalma riskiyle karşı karşıya olduğunu kanıtlayamadığı için ihlal olmadığına karar verebiliyor.
***
Avrupa Birliği, mülteci sorununun kendi güvenliklerini de tehdit eder hale geldiğinin bilincinde mi bilmiyoruz, ama AB üyesi İspanya’nın sınır güvenliğini korumak için Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışırken, polis müdahalesi sonucu yaşanan kargaşada onlarca mültecinin hayatını kaybetmesine de bir açıklamasının olması gerekir. Yoksa Avrupa, bizim gibi ülkelere AİHM kararlarını uygulayarak ya da sığınmacı yükünü finanse ederek mülteci sorununun çözülemeyeceğini artık bilmesi gerekir.