Altan Altın

Altan Altın

Altan.Altın@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kaş’ta görev yapan bir müzik öğretmeni…
Adı, Emre Dayıoğlu. Geçtiğimiz günlerde televizyon kanallarından birinde gördüm bu genç öğretmenin haberini. Köy köy dolaşıp bitmek tükenmek bilmeyen hazine değerindeki Anadolu ezgilerini kayıt altına alıyormuş. Sosyal medya kanallarına yüklediği birkaç videosunu da izledim. Muhteşem işler yapmış Emre Dayıoğlu. Ellerine, emeklerine sağlık.
Cidden bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine sandığı gibidir Anadolu kültürü. Onun zenginliklerinden yararlanmak isteyen hiç kimseyi geri çevirmemiştir.
1960’lı yıllarda yollara düşerek bu hazinenin peşine takılan bir Ali Ekber Çiçek vardır mesela… Türk halk müziğine yaklaşık 400 türkü kazandırmıştır.
1940’lı yıllarda da Muzaffer Sarısözen Anadolu yollarındadır. Bitmek bilmeyen bir azimle uzun yıllar boyunca Anadolu’nun neredeyse her kasabası ve köyünü gezen Muzaffer Sarısözen, hem elektrik hem de akü ile çalışan bir alıcı ve verici ses kayıt cihazı ile kaydettiği on bin civarında halk ezgisini gün ışığına çıkarmıştır. Bir dönem TRT radyo ve televizyonlarının unutulmaz programı olan Yurttan Sesler Korosu’nun da kurucusu Muzaffer Sarısözen’dir.
Emre Dayıoğlu, Ali Ekber Çiçek ve Muzaffer Sarısözen gibi Anadolu yollarında bu hazinenin peşinden giden daha birçok türkü aşığı sanatçının var olduğunu biliyoruz.
Ama bu topraklardaki muhteşem kültürel zenginlik, tarih boyunca yabancıların da hep ilgisini çekmiş.
Macar müzik insanı Bela Bartok bunlar arasında en çok bilineni. 1936’da Ankara Halkevi’nin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Bartok, Adnan Saygun ile birlikte Adana ve Mersin bölgesinde yüzden fazla yerel ezgiyi mum silindirler üzerine kaydettikten sonra taş plağa geçirmiş ve günümüze, ulaşmasını sağlamış.
Ünlü İngiliz müzisyen Sir Edward Elgar da bundan tam 114 yıl önce bu toprakların ses zenginliğine ilgi duymuş ve onları kayıt altına almaya çalışmış müzik insanlarından biri. Elgar’ın “In Smyrna” adlı eserini ünlü piyanistimiz Gülsin Onay’ın büyülü parmaklarından dinlemiştim. Muhteşemdi.
29 Eylül 1905’de İzmir’e gelen Edward Elgar, izlenimlerini günlüğüne not etmiş. İzmir’in İstanbul’dan çok daha güzel bir şehir olduğundan, pazar yerinden geçen deve kervanının ilginçliğinden, renklerin, ışığın, gölgelerin ve hareketliliğin büyüleyiciliğinden bahseden Elgar günlüğüne “İzmir’in ana meydanındaki camiden Cuma ezanını kaydettim” diye bir not düşmüş.
İzmir tarihi konusunda bir otorite olan değerli dostum Yaşar Ürük Edward Elgar’ın 1905 yılında ezan sesini kaydettiği caminin büyük ihtimalle Hisar Camisi olduğunu ve “In Smyrna” adlı eserini de İzmir Limanı’ndan ayrılırken gemide bestelediğini söyledi. Bu bilgi için ayrıca teşekkürler sevgili Yaşar Ürük.
Bu topraklar böyledir işte. Adım attığınız her yerde bir hazine karşılar sizi.
Emre Dayıoğlu’na ve ondan öncekilere yaptığı gibi aşık eder kendine...