Elimiz ayağımız tutmaz oldu…
Yıkıldık mı diyeyim? Canımız yandı mı diyeyim?
Yoksa 50 yıldır bile bile lades oynadık mı diyeyim? Bilemedim…
Kolay değil, arkadaşlarımızın çocuklarını, yeğenlerini, ana babalarını kaybettik yıkıntıların altında. Şimdi yıkılan ya da zarar gören o 8-10 katlı binalar ormanının bulunduğu yerler bundan 40-50 yıl önce İzmir’in hatta belki de Batı Anadolu’nun en bereketli alüvyal tarım alanlarıydı oysa…
Bakın Tarihçi, Prof. Dr. Kemal Arı hoca nasıl anlatmış eskinin Bornova Ovasını:
“İzmir’i önce, Bornova’dan tanıdım. Gencecik bir delikanlıydım o zaman.
Bugün büyük parkın olduğu yerden, bir yürümeye başlardık Manavkuyu’ya doğru, git Allah git…
Ne bağlar, bahçeler geçer; sazlık, kamışlıklarla karşılaşırdık.
Bahçelerin kıyılarında taş döşeli yollar vardı, yine kıyıları taştan duvarlarla çevriliydi bu yolların.
At arabalarının izleri görülürdü, tozlu samanlı yollar üzerinde.
Ve ne güzel insanları vardı o zamanlar Bornova’nın. Yoldan geçerken, kimisi üzüm, kimisi mandalina uzatırdı mevsimine göre.
Başları sarıklı, yüzlerinde güneş yanığı alnı emeğin teriyle kızarmış, bambaşka insanlardı onlar.
Ne oldu, nereye gitti o bağlık bahçelik araziler ve ne oldu bu caanım insanlara?
Bir portakal bahçeleri vardı, hay maşallah! Git git bitmez…
Toprağın verimi ağaçların kabuklarına, dallarına, yapraklarına yansımıştı ki her biri yılkı bir at gibi gururla otururdu toprağın üzerinde…
Ve su mu dediniz? Vurun zemine kazmayı, bir metre, iki metre, üç metre demeden fışkırırdı, deyin ki kolum, bacağım gibi…
Ne oldu? Önce birkaç iş makinası girdi bu topraklara…
Homurdana homurdana kazmaya başladılar toprağı. Ve bir yerinden uç verdi içi ip gibi demirler uzayan betonlar…
Sonra kalmadı orada; başka iş makinaları girdi, yeni homurtularla.
Ve onları da başkaları izledi.”
Kemal Hoca’nın anlattığı o bacak gibi sulardan uçsuz bucaksız bamya, narenciye tarlalarından üzüm bağlarından eser yok şimdi. O yemyeşil tarlalar şimdi 8-10 katlı apartmanlar, hatta 40-50 katlı gökdelenler ormanına dönüştü.
Üstelik on binlerce yıldır Manda Çayı ve Bornova Çayı’nın taşıdığı alüvyonlarla oluşan Bornova Ovası olarak bildiğimiz o alanın adeta bir portakal kabuğu gibi 5-10 metrelik toprağın altında su ve kumdan oluşan muhallebi gibi bir zemin olduğunu bile bile yapıldı o apartmanlar ormanı…
Toprak o haliyle nereye kadar dayanabilirdi ki?
Milyonlarca tonluk bu beton yükünü daha ne kadar taşıyabilirdi?
70-80 kilometre ötedeki bir fay kırılmasıyla “buraya kadar” dedi.
Düşünün şimdi; ya bu depremin merkezi Bornova fayı olsaydı…
Buna “50 yıldır bile bile lades oynadık” denmez mi?
Ne olur aklımızı başımıza alalım artık.
Bir zamanlar Bornova ovası (Leman Tokem Şarlak arşivi)